Daha iyisine layık mıyız?
Bir okurum Türkiye’de ateistlerin arttığından, misyonerlerin ve Yahova Şahitleri’nin cirit attığından, demokrasi adına bunlara göz yumulduğundan şikayetle şöyle diyor:
“Tamam, ben de demokrasi istiyorum, ama bu dinsizliğin revaç bulması anlamına gelmemeli. Önceki iktidarlar döneminde hep sabrettik. ‘Bir gün biz iktidara geleceğiz ve düzelteceğiz’ diyerek her şeye katlandık. İktidarımız on ikinci yılını doldurdu. ‘Ustalık dönemi’ni bile bitirmek üzereyiz. Peki, bu işler ne zaman düzelecek? Ben beklemekten çok yoruldum.”
Önce şunu söyleyeyim ki, demokrasi bir grubun imtiyazı değildir. Demokrasiyi sadece kendimize, kendi düşüncemize, kendi inancımıza isteyemeyiz. Tıpkı bizim gibi, başkalarının da düşünceleri, inançları yahut inançsızlıkları var. “Hakaret” başka bir şey, ama eleştiri haklarını kullanabilirler. Bu da bizim hassasiyetlerimize ters gelebilir. Katlanacağız.
Biz esasen ne çektikse böyle algılayanlardan ve uygulayanlardan çektik. Aynı duruma düşemeyiz.
Dünyanın büyük bir imtihan salonu, tüm hayatın imtihan olduğunu unutmamak gerekiyor. Her şey siyasi iktidarlar tarafından halledilirse Müslümanın “imtihan sırrı” ne olacak?
Ateistlerin (“Allah yok” diyenlerin) sayısı artmış olabilir. Ama asıl sorun acaba “Allah yok” diyenlerin artmasında mı, yoksa “Allah var” dedikten sonra, yokmuş gibi yaşayanlarda mı?..
Bence asıl sorun, hem Allah’a inanıp hem de inanmayanlar gibi yaşayanlardır: Asıl bunların sayısı arttı...
“Dindar Müslüman”lar para ve makam tutkunu haline geldi. İnançlar yaşam tarzını belirlemede eskisi kadar etkili değil. “Günah-sevap” kavramı geri plâna çekildi. Çok kimse “Bu iş günah mı?” diye olaya bakmıyor, “bu iş kârlı mı?” diye bakıyor. Kârlı ise sorun yokmuş gibi yapılıyor.
Siz Allah’ı inkâr edenlerden muzdaripsiniz, ben Allah’ı hem tasdik edip hem de “yokmuş gibi” yaşayanlardan...
Bu konuda belki ızdırap çekmek bile imtihanımızın bir parçası olabilir. Hatta belki “kurtuluş vesilesi” olarak bile görülebilir, ne dersiniz?
Vakıa şu ki, dindar Müslümanlar bozuldu: “Çağdaş” ve “Modern Müslüman” tipler türedi...
Oysa vaktiyle “dindar Müslüman” olmak bize yetiyordu. Tüm hayatımızı buna göre yaşıyorduk. Makamımız, mevkiimiz ve paramızla değil, takvamızla fark ediliyorduk.
Paraya ve sair iktidar nimetlerine kavuştuktan sonra, “ötekiler”e (dinde hassas olmayanlara) özenmeye başladık...
Kılık-kıyafet, sakal-bıyık, moda, marka ve gösteriş tutkusu aynı...
“Alternatif defile”ler bile yapıyor, “moda dergisi” dahi yayınlıyoruz.
Geriye sadece birkaç farkımız kaldı:
1. Onların kadehinde alkol, bizimkilerde meyve suyu var...
2. Onlar açık, biz tesettürlüyüz...
3. Onlar namaz ve oruç gibi ibadetlere lâkayt, biz hâlâ namaz kılıyor, oruç tutuyoruz...
4. Onlar tatillerini Paris’te filan geçiriyor, biz umre yapıyoruz.
Belki şu an aklıma gelmeyen birkaç farkımız daha var: O kadar.
Yani biz de değiştik! Para ve iktidar bizi de bozdu! Eski taleplerimizin çoğu devre dışı kaldı. Bu yüzden “daha iyi” yönetilmeyi hak etmiyoruz.
Unutmayalım ki, neye layıksak öyle yönetiliriz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.