Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Gece Ehli Olmak

Gece Ehli Olmak

Zâhir ve gündüz ehli geceleri uyumayışımı nelere yordular nelere! Şair Memduh Atalay, bu fakirin geceyle hemdem olmasını savunmuş: “Nietzsche ‘geceleri uyumayanların yolundan çekilin’ demiş.

Nietzsche, Batılı, yâni İslâmdışı oluşundan dolayı fikrî dairem içinde değil, fakat bu sözü doğru söylemiş. 

Hüzün ehli gece uyur mu? Buna imkân var mı? Hem hüzün ehli olmak, hem de uyumak, ne kadar mânasız. Uyumamak dertlenmektir! Uyumamak yazmaktır, okumaktır.

GECEYLE HEMDEM OLANLAR UYKUNUN GAFLETİNE DÜŞMEYENLERDİR

Tasavvufta ehl-i geceye evliya, gündüz ehline ehl-i dünya denir. Geceyle hemdem olanlar uykunun gafletine düşmeyenlerdir. Gecede ulvî hüzün bulanlar geceye dostturlar. Gecenin gözlerinden bakarlar mâna âlemine. Efendimiz Aleyhissalâtüvesselâm Mirac’a gece çıktığı içindir ki, veliler, ulvî yoldaki âşıklar ve hüzünkârlar geceyi severler.

Geceleri rahatça uyku çekenlerin fikrî ve mânevî sancısı yoktur. Yüreklerinde sızı olmadığı için kaygısızca uyurlar. Bundandır ki avam ile gönlünde ulvî hüzün olmayanlar geceyi uykuyla geçirirler.                                

HÜZÜN EHLİ GECEYİ SEVER                                                                                                                                                                                    
Hüzün ehli geceyi sever. Gece dostumdur. Geceyle hemdem olmak nasibimdir. Çünkü hüzün ehlinin yüreğini hüzün, geceleri ziyaret eder. Hüznü, yâni kalbi olana gece aydınlığın öteki yüzüdür. Sır tutmayan gündüze inat, sırrı saklar gece. Sırlar gecenin içinde saklıdır, erbabı bilir ancak. 

Geceyle hüznün dostluğu hasbîdir. Gece ortaya çıktığında hüzün bir derviş gibi gelir gecenin yanına. Çünkü yazgıları ve meşrepleri birdir. Hüzün, geceyi görmeden duramaz, gücünü geceden alır. Gece ve hüzün birbirine ne kadar yakışıyor öyle.   

HZ. YUSUF, HZ. YAKUB’UN GECESİDİR, YÂNİ HÜZNÜ…

Hz. Yusuf, Hz. Yakub’un gecesi, yâni hüznü ve firâkıdır. Ona kavuşuncaya kadar gündüz yüzünü görmek istemez. Gecedir onun tesellisi.

İşte böyle, gece ehlinin içinde ateş yanar. O ateş, kiminde Yusuf hasretidir, hüzündür, gözyaşıdır. Kiminde tefekkürdür, Allah ve Resûlüdür…                                                                 

GECE TENZİH ZAMANLARIDIR, BİLENE…

Mânasını bilen için gece tenzih zamanlarıdır. Dünyadan, mâlâyanîliğe sebep olan halktan ve hadiselerin tesirinden gecenin etrafımızı kapatışıyla bir nebze de olsa kurtuluruz. Nefs ve düşüncenin iktidarının azaldığı içindir ki kalp ve dimağ Allah’ı ve dininin buyruklarını en çok gece hatırlar. Geceye dost olanların taati daha ziyadedir.

Gece, kalemi ve kitabı sevdirir. Eğer hakiki ve samimi ise, hüzün ehli olanlar, münzevîler, dervişler ve şairler geceyi severler. Gece de onları sever. Çünkü maksatları en çok gece hâsıl olur.

Şairlerin ilhamı, yâni sevgilisi gündüz değil, gece gelir. Ahmet Haşim şairlerin bu derûnî mesai vakitlerini mısraa çekmiş: “Canan ki gündüzleri gelmez / akşam görünür havz (havuz) üzerinde”

GECE, GÜNDÜZÜN VELVELESİNDEN ÂZADEDİR

Mânevî diriliş için en güzel fırsat gecedir. Gece, gündüzün velvelesinden âzade, sükûnetin hâkim olduğu nefsî murakabe ve tefekkür saatleridir. Tenhâ gecelerde yapılan dualar daha hâlis olmaz mı?

Cenab-ı Hakk’ın âyetleri kalplere en çok gece hitap eder, anlayanlara: “Ey kulum! Herkes uykuya daldı, kalk! Seninle Teheccüdde buluşalım. Bu fırsatı kaçırma!” Bundandır ki Teheccüd namazı uyku ehlinin değil, gece ehlinin harcıdır.

Âlimler arasında geceyi kesrete teşbih eden de var, mânevî yalnızlığın ve ilhamın en bereketli vakti olarak teşbih eden de…

Leyl sûresi 1. âyetinde geçen “Andolsun örtüverdiği zaman geceye. Ve açıldığı zaman gündüze…” buyruğunca gündüz ve gece birbirini tekzip eden vakit ve hâller değil şüphesiz. Kur'ân-ı Kerim “gece” ye çok mânalar yükler ve geceyi hayatlandırmayı teşvik buyurur. “Ve’l-leyli” diye üzerine yemin ettiği bir zaman dilimidir. Gece ve gündüz bir “rahmet” tir. Geceyi gündüze, gündüzü geceye çeviren O’ (c. c.) dur. 

EY GÜNDÜZ EHLİ! GECENİN SIRRINI BİLMEZSİN SEN

Bu mevzuun erbablarından Prof. Dr. H. Kamil Yılmaz’ı dinleyelim:

“Tasavvuf literatüründe kulun Hak ile olan gündüz vaktine muhâdese (karşılıklı konuşma), gece vaktine de müsâmere (tasavvufî mânası gayb ve sır âleminden âriflere gelen Allah hitabıdır) denir. Bu vakit içinde sâlik Rabbiyle başbaşadır ve âdetâ mânen O’nunla mükâleme hâlindedir Hak’tan onun gönlüne birtakım ilhâm ve tecellîler olmakta; gönlü bu güzelliklerle dolmakta, sâlikten de Hakk’a birtakım niyaz ve yakarışlarla dualar yükselmektedir Gündüzün aydınlığı sebebiyle, sâlikin Hak ile beraberliği, münâcât ve mülâkâtı keşf üzre, gecenin karanlığı sebebiyle bu mülâkât setr ve sırrîlik üzeredir. Sûfîler, geceleyin meydana gelen ve müsâmere denilen muhabbet ve dostluğun, gündüz zâhir olan ve muhâdese denilen dostluktan daha mükemmel olduğuna kânîdirler.”

İbrahim Hakkı Hazretleri “Çün gündüz olursun nice ağyar ile gafil / Koy gafleti dildardan utan gecelerde” diyor. Yâni gündüz kazanç ile Allah’ı unutabilir insan. Gece tenzih zamanları olduğu içindir ki insan Allah’ı daha hâlisâne bir hâl ile zikreder.

Sözümüz, zâhir ehli ve avamın hayat tarzı içindir. Ey gündüz ehli! Siz gecenin sükûtunu, sırrını, hüznünü bilmezsiniz. Fakirden sorun gecenin fikrini ve dostluğunu. Yaşamayan bilmez. Geceyi yaşayın da gelin.

“GÜNDÜZLER SİZE KALSIN VERİN KARANLIKLARI”

Tefekkür ehline en çok geceleri tesir eder. Necip Fâzıl cezbeli bir gece ehlidir. Mâsivanın insan içinde daha fazla dolaştığı gündüz yapamadığı nefis muhasebesini ancak gecenin sükûtunda yapabildiğine ve derûnunun sesini ancak gece dinleyebildiğine inanır ve geceye sığınır:

“Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim / Gündüzler size kalsın verin karanlıkları / Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim / Örtün üstüme örtün serin karanlıkları.”

Çünkü gece yalnızlıktır, uzlettir, sükûnettir, gürültüsü olmaz. Kendine bilen için içinin sesini dinlenmenin en verimli vakitleridir.                                             

“GECENİN KALBİNDE ATEŞ VAR, GECEYLE OTURUR DERTLEŞİRİM”

Gece ehli olarak, Hz. Mevlânâ’nın Divân-ı Kebir’inde geceyle muhabbet ettiği şu mısralarını haddim değil ama gönlümden fışkırırcasına bir cezbe ile okuyup geceye ta’zimde bulunurum hep.

“Geceyle oturduk, dertleştik bu gece / Gecenin saçları siyahtır. Tıpkı sevgilimin gözleri gibi / Gece yanar, ben yanar, sevgilimin hasretine / ‘Sabah olmasın be’ dedik, ‘şu muhabbetimiz bitmesin’…/ ‘Bilirim aşkını’ dedim, ‘hem de nasıl’… / ‘Benim sevgilim’ dedi, ‘yürüdüğü zaman / Yürüdüğü yollarda su arkları vücuda gelir / Yer kendini kendinde tutamaz / Ben nasıl dururum / Nasıl sabahlarım’ / ‘Ya ben’ dedim. ‘Ben nasıl uyurum’ / Geceyle işte böyle dertleştik / (…) Gecenin derdi, benim derdimden de betermiş…/ (…) / ‘Sabah olmasın’ dedik, ‘yazık, günah bize’ / (…) Gecenin kalbinde ateş var, yanar sabaha dek / (…) Kimse bilmez geceyi, Leylâ gibi aşkı yalnız kendisini yakar / Hep karanlıktır, hep sessiz / Gece, tüm hararetiyle erir / Sabahlara dek…/ (…) / Dünyanın zamanı bitene kadar / Gece görevini yapacaktı… / O yüzden o erimiş bitmiş halinden telaşlanmadım / Güneş doğunca, gece bana selâm verip / İstirahate çekildi.”

GECE, DOLUNAYA ÂŞIKTIR; SABAHIN OLMASINI İSTEMEZ

Erbabı bilir ki bu mısralarda gece, dolunaya âşıktır. Sevgilisini görmek için yanar tutuşur, sabah olmasını istemez. Bundandır ki Hz. Mevlânâ da geceyle hâl diliyle dertleşir. Gönlü gece inşirah bulur. Geceyle sohbet eder sabaha kadar. Sabah olmasın diye geceyle birlikte dua ederler. Allah, onların aşkı sebebiyle geceyi uzatır. Nihayet gece, “Derdimin dermanı belli. Ay dünyayla birleşmeli, ikisi bir, güneşe (Allah’a) kavuşmalı” diyerek aşkının büründüğü ikilikten bire kavuşmayı arzu eder.                                                                  

Hz. Mevlânâ’ya gece gelir muhabbet, yâni aşk. “Bu gece derdimden içtim” der. Tasavvufta içmek ilâhî aşkıyla, mürşidiyle hemhâl olmaktır. Gece de aşkından dolayı içmektir. Bu sebepledir ki dert ortağıdır gece.

“ÂŞIKLAR UYUMAZ GECE…”

Hâsılı, gece böyle bir aşk ve hüzün dostudur işte. Gecelerin feyz ve bereketi başkadır, bilene. “Âşıklar uyumaz gece, hem sen uyuma kim / Gönlün gözüne görüne ey can gecelerde” diyen İbrahim Hakkı Hz.lerinin nasihatini her gece okurum.

Haddimi aşan bir misal ama, Niyazî-i Mısrî Hazretleri, “Her geceyi kâim ol / her gündüzü sâim ol” buyurmuş. Bu fakire de geceleri kâim olmak düşmüş.

Gündüz ehli, yâni avâm uykudayken, gece siyah zülüfleriyle ortalığı kaplamaya başlayınca hüzün ehli Müslüman sevinir. Çünkü gündüzün, maişetin, yâni halk içinde olmanın velvelesinden âzade olmuştur. Bedende, dilde ve kalpte yükün hafiflemesiyle mâna âlemiyle daha ziyade bir rabıta kurabilecektir.

“UYKU GEL UYAN GECELERDE”

Her şeyin ölü gibi göründüğü, ölüm hâline yakın olduğu bir hâlde geceyi hayatlandırmak ne güzel! İbrahim Hakkı Hazretlerini dinleyelim: “Ey dide nedir uyku gel uyan gecelerde / Kevkeblerin (yıldızların) et seyrini seyran gecelerde.”

Allah dostlarından Ali bin Bekkâr, “Kırk seneden beri fecrin doğuşundan başka beni üzen bir şey olmamıştır” diyor. Avam ve modernler, bu hâl ehlinin fecrin doğuşuna üzülmesini neye yorarlar acaba? Ne demek istediğini anlarlar mı?

“RABBİMLE BAŞBAŞA KALACAĞIM İÇİN KARANLIĞA SEVİNİYORUM”

“Eşkıyalıktan evliyalığa” irtifa eden ehl-i gece vasfını haiz Fudayl Bin İyaz Hz.lerinin “Güneş battığı zaman, Rabbimle başbaşa kalacağım için karanlığa seviniyorum, doğduğunda halkın gelip beni meşgul edeceğinden korktuğumdan ötürü üzülüyorum” sözü âcizâne şiarımdır.

SEMÂNIN KAPILARI GECE YARISI AÇILIRMIŞ

Şiarım olan bir diğer ehl-i gece de, “Gece ehli, gecelerinden, oyun ehlinin oyunlarından aldıkları lezzetin daha âlâsını alırlar. Eğer gece olmasaydı dünyada kalmayı sevmezdim” diyen Şam’ın 9. asır mutasavvıflarından Ebu Süleyman ed-Dârânî Hz.leridir.                                                                                                              

Hâsılı, diyeceğim şu: “Uyanın, uyanın ey uyuyanlar!” Semânın kapıları gece yarısı açılırmış.                                                                                                       

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi