CEMAAT
Tek cemaat “Cemaat” değil. Ve hangi cemaat o güce erişse sanki olacak ondan farklı da değil. Demek istediğim tek örnek yok.. Kuşkusuz her yapı içinde temiz kalan kişiler ya da grublar da yok değil..
Cemaat denilen yapıların yarıdan çoğunun akidesi de, özellikle gaybî konular ve bağlılık açısından bundan farklı değil..
“Cemaat” sadece dini bir topluluk değil. Mesela meslek odaları, birlikleri de farklı bir “Cemaat” yapılanmasıdır aslında.. Oradaki liderliğin şeyhlikten, ağalıktan farkı yok..
İşin içine hemşehricilik, tarikat, siyaset ya da kabilecilik de girdi mi, sonu gelmez.. Bunun adı lobicilik olur. Çerkez dayanışması, Gürcü dayanışması, Arnavut, Boşnak, Kürt, Arap dayanışması, Karadenizlilik, Kayserililik, Malatyalılık, İhvan olmak öne geçer.. Ne Kur’an talimi, ne Peygamber aşkı tutamaz onları! “Alemlere rahmet olan bir peygamberin ümmeti” bakarsınız, başka vadilere savrulmuş..
Hani işi ehline verecektiniz.. Hani haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracaktınız..
“Türkiye şeyhler, ağalar ülkesi olmayacak” derken siyaset bir başka şeyhlik, ağalık rejimine de dönüşmemeli.. Şunu bilelim, “haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder.”
Kontrol edemediğin güç “güç“ değildir.
Meslek odaları, vakıflar, dernekler, odalar, hepsi güç temerküz merkezleri.. İşin içine para, güç, iktidar, makam, mevki, şöhret, hele bir de silah ve para giriyorsa, kimsenin kimseye güveni kalmaz..
“Cihad ordusu” diye yola çıkar, 40 parçaya bölünürsünüz sonra. Şeyh ölür, halifeleri post kavgasına tutuşur, kardeşi, oğlu, damadı, hepsi, bu mirası paylaşmak için savaşırlar..
Hz. İbrahim’in yeğeni Hz. Lut karısına, kızına, Hz. Nuh oğluna, Hz. İbrahim babasına söz geçiremez, ama bizimkiler bir okur-üfler, o iş tamam.. Hz. Yakub çocuklarını terbiye edemez, kuyuya atılan kayıp Yusufunu bulamaz ama birileri çat kapı, öbür alemde tanıdıkları vardır.. Hz. Ali ve Hz. Aişe ihtilaflarını gidip mana aleminde Hz. Peygambere arzedemezken bizimkiler gider gelir.. Kim kimle ne konuşur bilmem, ama herkes derin ve gizli bir kapı bulmuş gidip gelirler.. Kimi Rab’le konuşur, kimi ilahlık ve Rablik taslar hale geldi yahu!
TSE damgalı din kadar, Paralel din kadar tehlikeli bir sürü din var, “İslam”la etiketlenmiş.. Kimi ideolojik, kimi politik, kimi gelenekle birleştirip dinini yeni bir kalıba döküp “Hakiki İslam” diye pazarlıyor. Selefisi, Sufisi, Şii’si farketmiyor, al birini vur ötekine! Kim ki dinden bir şey çıkartıyor ya da ona bir şey ekliyorsa, mezhep, tarikat, lider, örgüt, şeyh, parti, ideoloji farketmez, kim ne ekliyorsa, kişi eklediği ya da çıkarttığı ile başbaşa kalır, din aradan çekilir..
Birileri de dini yeniden formatlama çabasında.. Dini “hakiki İslam” etiketi altında reforma tabi tutmaya çalışıyorlar.. Tahrif hareketleri devam ediyor.. Fıkhî ihtilafları, birileri çatışmaya dönüştürmeye çalışıyor.. Din religiolaştırılmaya çalışılıyor. İnsanlar Agnostik hale getirilerek, İslam ümmeti atomize edilmeye çalışılıyor.. Arkasından gelecek İslam’ı da söyleyeyim, Protestan İslam.. Liberal, demokrat.. Zaten bunun mayası atıldı ve bu maya tutu.. Bireysel anlamda vicdanlara, toplumsal anlamda mabedlere hapsedilmiş, ritüellere ve ikonlarla süslenmiş, ruhbanlar eli ile hiyerarşik bir şekilde yeniden yapılandırılmış bir din bu.. Bu din benim dinim değil, onu söyleyeyim.. Vakıflar da bu işin ruhani konseyleri.. Bizim iktidar sahipleri, zenginler, bürokratların çok hoşuna gidecek bu din.. Vecd içinde ve gözyaşları ile coşkulu ayinlerle Tanrıya olan gönül bağlarını sunacakların bir dinleri olacak birilerinin..
Allah’ın emrine uymazsanız haram, peygamberin sünnetine uymazsanız mekruh, birileri gibi düşünmezseniz dinden çıkacaksınız öte yandan. İslam’ı “had”lerden ibaret sayan ve onu da en katı bir şekilde kullanma meraklısı birileri öbür tarafta. Ölümü gösterip hastalığa razı edecekler birilerini..
Bana kalırsa İslam dünyası Mısır ve Suriye’deki kanlı saldırılardan daha dehşet verici bir saldırı ile karşı karşıyayız aslında.. Sağlıklı bir toplumsal düzen ve barış ortamı için, bu vesile ile hem dinî, hem sivil yapıların yeniden düzenlenmesi, bürokrasiyi, askeri yapıyı, istihbarat örgütlerini, finansal yapıyı ve mediayı, sermayeyi, mediayı kendi mecrasında tutmak kadar büyük önem taşıdığını düşünüyorum.. Ne o öyle, herkes yasayla üye olmak zorunda olacak, sonra da seçimi kazanan tek başına yönetecek.. Odalar ya birden fazla olabilmeli, ya da yönetimde herkes oyu kadar temsil edilebilmeli..
Ömür boyu başkanlık dönemi “ebedi şef” de sona ermeli.. “Mahkeme kadıya mülk değildir.” Bu vesile ile Diyanet’in yapısının, dini eğitim, dini vergiler, dini vakıflar konusunun da yeniden ele alınması gerek.
İŞ Bankası’ndaki Hilafet fonundan gelen paralar bir Meclis araştırması ile tesbit edilemez mi? Bir yandan Diyanet anayasal anlamda özerk hale getirilirken, İŞ Bankası’ndan ve Vakıflar Bankası’ndan aktarılacak paralarla yeni bir ribasız finans kurumu ihdas edilebilir.. Dini vergilerin matrahtan düşülebilir hale getirilmesi hem kayıtdışılığı önleyecek, hem de bu işin istismarını önleyecektir..
Mesele “Cemevi” meselesi değil. Bunu görelim. Tekke ve zaviyeler, dergâhlar yeniden açılsın. Yahu bizim İstiklal Marşımız dergâhda yazılmadı mı? Hacı Bayram-ı Veli Tekkesi’ni nasıl kapatırsınız. 1. Meclis’in açılışı Hacı Bayram-ı Veli Dergâhı’nda planlanmadı mı, törenler oradaki hatimlerle başlamadı mı! TRT niye 1. Meclis’in açılışını belgesellerle destekleyerek drama şeklinde çekmez mesela.. Hilafet madem bize, Patrikhanenin ekümenikliğini tartışıyoruz da, Diyanetin ekümenikliğini (Beynel Müslimin) oluşunu niye tartışmıyoruz mesela.. Neyse, bu günlük de bu kadar. Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.