Çocuk kaçırma vakaları ve devlet duyarlılığı
PKK’nın çocuklarını dağa kaçırdığından şikayetçi olan annelerin Diyarbakır’da başlattığı eylem ses getirmeye devam ediyor. Ancak, “çocuk kaçırma vakaları”nda veya “meçhul kayıplar”da görülen “devlet duyarlılığı” hiç de olması gerektiği gibi değil. Devlet, bu konuda üzerine düşeni yapmıyor, adeta hali seyredip işi zamana ve akışına bırakıyor. Sanki böyle bir olay olmamış gibi davranan bir “hukuk ve güvenlik yaklaşımı”, geleceğe dair esas “güvensizlik”in de temelini teşkil ediyor.
“Çocuk kaçırma” ve “meçhul kayıplar” türünden vakalar ülkemizin yabancısı olduğu vakalar değil. Çocukları güvenlik güçlerinin gözaltında iken kaybolan(!) annelerin Galatasaray Lisesi’nin önünde yıllardır devam eden eylemlerini biliyoruz. “Cumartesi Anneleri” adıyla anılan bu grup, Devletin elindeyken kaybolan çocuklarını isteyip durdu yıllardır.
“Çocuk kaçırıp onlara dilencilik, gasp, kapkaç, hırsızlık veya uyuşturucu kuryeliği veya satıcılığı yaptıran mafya çeteleri”nden haberiniz vardır. Ya da “organ ticareti” yapan çetelerin çocuk kaçırdıklarına dair şehir efsanelerini bilirsiniz. Şimdi işin rengi biraz daha belirdi ve doğrudan bazı “Kürt anneler” meydanlara çıkıp, “terör örgütü PKK”nın, çocuklarını dağa kaçırdığını söyleyerek günlerdir eylem yapıyorlar, “çocuklarımızı istiyoruz” diyorlar.
Ne gariptir ki, kimsenin bu feryatları dinlediği yok. Polis veya savcı olaya el koymuyor. Oysa “hukuk mantığı” bakımından yapılması gereken, biri “çocuğum kaçırıldı” dediğinde kaydının tutulması, ifadesinin alınması ve yasal işlem başlatılarak çocuğun aranmasıdır, değil mi? Ama sanki böyle bir olay hiç yokmuş gibi ne polis, ne de yargı konuya duyarlı değil.
Şimdi bir “başka tür çocuk kaçırma vakası” daha çıktı ortaya: “cihad ve şehadet vaadi”yle çocukların kaçırılması... Ya da bir şekilde ikna edilip biryerlere götürülmesi... Bu konuya dair son zamanlarda bir hayli rivayet dolaşıyor etrafta. Gençlerin “cihad” adı altında kandırılıp “tetikçilik” yaptırıldığına, başta “İngiliz istihbaratı” olmak üzere “küresel şer odakları”nın taşeronluğunu yapan örgütlere malzeme yapıldığına dair bir hayli söylenti var. Özellikle de hemen yanıbaşımızdaki Suriye üzerinden yürütülen ve “müslüman gençler eliyle müslümanlar arasında fitne tohumları eken kirli bir operasyon” sözkonusu.
Suriye’de “Rusya, Çin ve İran destekli Alevi-Nusayri Eset Rejimi”ne karşı “özgürlük mücadelesi veren halkın direnişini desteklemek” elbette önemli ve gerekli. Buradaki cihada destek vermek gerektiğine dair Yusuf el-Kardavi gibi alimlerin fetvaları veya açıklamaları bulunduğunu da biliyoruz.
Ancak şu da bir gerçek ki, Suriye artık bir batağa dönüştü. Evet, bu batakta “özgürlük mücadelesi” veren “mazlum halk” var; lâkin ayrıca, sûret-i haktan gözüküp, “uluslararası şer odakları”nın kirli emellerine hizmet edenler de var. Bunların İslami duyarlılıkları kullanarak insanları kandırdığı, İslam adına ama İslam’a aykırı eylemler yaptı(rdı)ğı, “Allahuekber” diyerek müslümanları kesip doğradığı meçhul değil.
Mesele gerçekten “cihad” ise, buna diyecek bir şeyim elbette olamaz. Çünkü cihad, İslam’ın en temel farzlarından, şartlarındandır.
Ancak, Türkiye’den veya dünyanın başka bir yerinden, gençlerin kandırılarak, Cennet vaadedilerek Suriye’deki bataklığın “küresel şer odaklarına hizmet eden kirli tarafı”na çekilmesi ve tetikçilik yaptırılarak müslümanlara karşı birer “ölüm makinesi”ne dönüştürülmesi karşısında kayıtsız kalmak da doğru olmaz.
Şimdi bu durumda, müslümanlar olarak duyarlı ve bilinçli olmalıyız. Ayrıca, yetkililerden de asgari şunları yapmaları beklenir:
1- PKK’dan çocuklarını isteyen annelerin taleplerine kulak tıkanmamalı, gereken hukuki süreç başlatılarak durum soruşturulmalı; çocukların geri getirilmesi için gerekli yasal ve idari tedbirleri almalı.
2- Kaçırılıp gasp, kapkaç, dilencilik, hırsızlık, uyuşturucu kuryeliği ve benzeri yasadışı ve kirli işlerde kullanılan çocuklar tesbit edilerek suç çetelerinin ellerinden kurtarılıp ailelerine teslim edilmeli.
3- “Fail-i Meçhuller”in ve “gözaltında kayıplar”ın akıbeti aydınlatılmalı.
4- Cihad, şehadet ve benzeri gerekçelerle ikna edilip Suriye’ye (veya benzeri yerlere) götürülerek, esasında “İslam’a zarar veren taşeron örgütler”in tetikçisi yapılmak istenen gençlerin bu tuzağa düşmelerini önleyecek tedbirler alınmalı ve halihazırda kaçırılan varsa, bunlar bulunup getirilerek ailelerine teslim edilmeli.
Yani, “Devlet duyarlılığı” artık harekete geçmeli.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.