Ahmet Yıldız’a ne danışılacak!
Gazetedeki haber şöyle; “Erdoğan’a Ortadoğu uzmanı Danışman. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Dış Politikadan Sorumlu Başdanışmanlığı’na Türkiye’nin Saraybosna Büyükelçisi Ahmet Yıldız getirildi. Türkiye’nin eski Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı Şubat 2013’te büyükelçiler kararnamesi ile Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’ya, büyükelçi, Ahmet Yıldız da Kahire’ye atandı. Ancak Mısır’da yaşanan gelişmeler nedeniyle değişiklik uygulanmadı. 2012’den bu yana Başdanışmanlık görevini üstlenen Necati Bigalı’nın Prag Büyükelçiliği’ne atanmasının ardından yerine gelecek isim Yıldız oldu. Yıldız, 1 Temmuz’da yeni görevine başlayacak. Yıldız, Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu.”
Okuyunca “dünün” tabiri caizse paralellerini düşünmekten kendimi alamadım. Evet, bugün, 7 Şubat, akabinde 17 Aralık dönemiyle siyasi literatürümüze yerleşen bir paralel yapılanmadan söz ediyoruz. Milli iradeyi hiçe sayan, kanun, hak, hukuk, uluslararası konvensiyon tanımadan, milletin hür seçimi ile iktidara gelmiş “meşru seçilmişleri” alaşağı etmek isteyen, bunun için de her türlü karalama, iftira kampanyasını meşru sayabilen, bunda bir beis görmeyen bir yapılanmadan söz ediyoruz değil mi. Doğrudur. Bugün bildiklerimiz dün bildiklerimizden fazla, Gezi günlerinde adını koyamadığımızın adını bugün koyuyoruz, “paralel” diyoruz.
İşte bu haber, beni şimdinin değil de eskinin, bir başka dönemin, 28 Şubat’ın bir nev’i paralel’ine götürdü. Öyle ki aynı bugünkü gibi seçilmiş’i yok sayan, hak, hukuk, kanun gözetmeyen, adeta siyasi eşkıyalık yapanları hatırlattı. 18 Nisan 1999 seçimleri ile seçilen başörtülü milletvekiline had bildirmeye and içmişleri, onlara medyadan bürokrasiye, içişlerinden dışişlerine kadar bir dizi alanda yardım ve yataklık edenleri hatırlattı.
28 Şubatçıların, yine aynı günlerde hayatını karartmaya ahd ettiği ama beyhude çabalarının karşısında bugün başbakan olmuş olan Sayın Erdoğan’a, bundan sonra Ortadoğu danışmanı olarak hizmet sunacak kişinin, o dönemde Houston Başkonsolosluğundaki görevini hatırlattı. Başkonsolosluk sekreteriydi. Başörtülü milletvekilini yok etme kampanyasında aktif görev almıştı bu başkonsolosluktakiler. Hatırlayacaksınız, TC Houston başkonsolosluk görevlileri, Amerikan devletiyle el ele verip, başı örtülü vekili vatandaşlıktan atmak için Houston-Washington-Ankara arasında epeyi ter dökmüş, belgeler düzenlenmiş, memleket işleri bir kenara bırakılmış, Bakanlar Kurulu harıl harıl çalışmış ve başörtülü vekil, vatandaşlıktan çıkartılmıştı. Haberde adı geçen zat, Kemalizme olan bağlılığı ile bilinen Dallas’daki bir Türk organizasyonuna gelmiş, anlatılana göre babam Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı hakkında ileri geri konuşmuş (o günlerde anne ve babama ve diğer akrabalarıma karşı da yürütülen iftira kampanyalarının detaylarına hiç girmeyeceğim). O organizasyon, şimdi yolsuzluk skandallarıyla çalkalanan bir dernek ve Antalya’nın alkol içilmesini teşvik amacıyla Octoberfestler düzenleyen malum belediye başkanının da aile bağları olan bir organizasyon. Dilim varmıyor ama muhtemelen bugün de hükümete karşı Gezi’ci duruş sergileyen o adamların bulunduğu aynı yapı.
Haberi okuyunca dalmış, onbeş sene öncesine, 28 Şubat’a dönmüşüm… Bugünkü paralelden o günküne gitmişim. Şekil farklı ama muhteva ve hedef aynı çünkü. Seçilmiş’e darbe.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.