Peygamberlik metodu üzerine hilafet
Suriyeli Münir Muhammed Gadban’ın vefat ettiği günlerin arifesinde Cezayirli alimlerden Ahmet er-Rıfaii Şerefi’yi kaybetmiştik. Ya da uğurlamıştık. Hakkındaki taziye yazılarında bir hasleti dikkatimi çekmiştir. Cezayir Müslüman Kardeşler hareketinin önemli simalarından Ebu Cerre Sultani hakkında bir değini makalesi kaleme aldı. Bu makalesinin başlığında, sahabe neslinden bir adamı kaybettiklerini yazdı. Bakiyyetü’l selef ifadesi çok meşhurdur. Kur’an’da buna da atıf vardır. Vakıa Suresinin 14’üncü ayetinde ‘kalilün minelahirin’ ibaresi dikkat çekmektedir. Bu ilahi ibarede ‘biraz da sonrakilerden’ denilmektedir. Sabikun veya saffı evvele mülhak olan bir de saffı ahirden bahsedilmektedir. Vakıa Suresinin 13’üncü ayetinde ‘büyük kısmı öncekilerden’ buyurulmaktadır (sülletün minelevvelin). ‘Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden’ denilmektedir. Bu iki ayet açıkça ortaya koymaktadır ki, sonrakiler arasında öncekilere benzeyen gruplar olacaktır. İşte öncülere benzeyen sonraki kuşağa bakiyyetü’l selef denmektedir. Ahirdeki yüce ruhlar evvelkileri tamamlayacaktır. Mehmet Akif Ersoy, Babanzade Ahmet Naim için ‘bakiyyetü’l selef’ ifadesini kullanmıştır. Selef kalıntısı demektir. Elbette cahiliyet kalıntıları da vardır. Günümüzde, hadislerde haber verildiği gibi bir ridde/irtica yani cahiliye geri dönüş akımından ve onun ötesinde cahiliyet fululunden veya kalıntılarından bahsetmek pekala mümkündür. Ebu Zer’in Hazreti Bilal’e (Radiyallahuanhüma) ‘siyahın oğlu’ şeklinde hitap etmesiyle aralarında bir tatsızlık çıkmasının akabinde mesele peygamberimize intikal eder ve o da Ebu Zer’e çıkışarak ve çekişerek şunları söylemiştir: “Sende hâlâ cahiliye kalıntıları görüyorum.”
*
Peygamberimiz Ebu Zer (R. Anhu) Hazretlerine ‘inneke imriun fike cahiliyye’ buyurmuştur. Yani onda çahiliyet kalıntısı bulunduğunu ifade etmiştir. Asabiyet; soy sop üstünlüğü taslamak cahiliyet kalıntıları arasındadır. Yasir Bürhami gibiler Muhammed Kutup veya Seyyid Kutup’un modern toplumları bir nevi cahiliyet toplumu olarak nitelendirdiğini ve bunun tekfirciliğe köprü olduğu yorumunu yapıyorlar. Halbuki, günümüzde sadece bazı fertlerin davranışları değil sistemler veya paradigma külliyen cahiliyete paradigması haline gelmiştir. İşte bu cahiliyet damarı içinde bir de ‘kalilün minelahirin/biraz da sonrakilerden’ hitabına mazhar olanlar yani selef bakiyesi kutlular kervanı bulunmaktadır.
Ezher çıkışlı İslam alimlerinden birisi olan Dr. Ahmed er-Rifai Şerefi işte bu sahabe veya selef bakiyesi ve kalıntıları arasında bulunmaktadır. Suriye ve Cezayir; alimleriyle anılan ülkelerdendir. Şam Alimleri Birliği ile Cezayir’de Abdulhamid Bin Badis ve Beşir İbrahimi’nin öncülüğünde kurulan Cemiyetü Ulema el Müslimin bu iki ülkedeki ilmi teşekküllerden bir veya ikisidir. Merhum Münir Gadban ile Dr. Ahmed er Rıfaii Şerefi arasında da görünmez bağlar ve benzer yönler bulunmaktadır. İslam ve ilim köprüsü zaten ikisini birbirine bağlamaktadır. Bir başka özellikleri de Münir Gadban’ın, ‘Peygamberlik Metodu Üzeri Hareket’ programını kaleme almasıdır. Buna mukabil Ahmed er -Rifai Şerefi beklenen ikinci İslam çağını müjdelemekte ve bu bağlamda hadisin ifade ettiği ikinci peygamberlik metodu üzerine hilafet çağını muştulamaktadır. Sahabe ahlakı ile bezenen Ahmed er-Rıfaii Şerefi ölüm döşeğinde son nefesini verirken bile çevresindekilere ve misafirlerine bu dinin büyüklüğünü anlatmış ve ibret dolu şeyler söylemiştir.
*
Ebu Cerre Sultani’ye anlattığına göre, Müslümanlar yenilseler bile İslamiyet’in galibiyeti matematiksel kesinliktedir. İslam ahirzamanda ikinci yükselme ve zuhur ve itila çağını idrak edecek ve yaşayacaktır. Sonunda, Kur’an ve Sünnet anlayışının kainatı kaplayacağını ve galip geleceğini ifade etmiştir. Müslümanların kabuk anlayışlarının değil İslam’ın özünün sonunda galip geleceğini müjdelemiştir. Belki de bunlar son sözleri oldu. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi Ahmet er -Rıfai Şerefi de Müslümanların siyaset din ilişkisini sağlıklı bir zemine oturtamadıklarını ifade etmiştir. Dini politize etmişler ama politikayı dindarlaştıramamışlardır (http://www.echoroukonline.com/ ara/articles/206008.html) . Bu hususta Bediüzzaman’ın getirdiği ölçü de şudur; “dini siyasete alet ve vesile yapmamak” ancak, “bütün kuvvetiyle siyaseti dine alet” etmektir. Bu meslek kesinlikte Celaleddin Harzemşah veya daha ötesinde Nureddin Zengi mesleğidir. Celaleddin Harzemşah zaferle değil seferle mükellef olduklarını ifade etmiştir. Geride zafer tadında yenilgi bırakmıştır. Nureddin Zengi Hazretleri de şöyle demiş ve hayatı bu anlayış üzerine seyretmiştir: Allahım! Yeter ki kulun Mahmud’u (Nureddin) mağlup et ama dinini muzaffer kıl! Bu, siyasi meslekteki ihlasın zirvesidir. Dinin zaferi kişilerle kaim değildir. Olsaydı Uhud’da Müslümanlar değil İslam mağlup olmuş olurdu. Ebu Süfyan da Hirakl’ın soruları karşısında Müslümanların kah galip kah mağlup olduklarını söylemiştir. Müslümanlara rağmen Ahmed er-Rıfaii Şerefi, İslam’ın ikinci küreselleşme çağını müjdeliyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.