Bu gidiş nereye!
Fıtratına, elestü bezmindeki taahhüde yabancılaşan insanın dramıdır bu..
Kan dökücü, muhteris, kıskanç, zalim, sabırsız olan insan!
Kulluğu reddeden insan, nefsine uyar ve şeytanın askeri olur sonunda..
Batılın tasviri saf zihinleri idlal eder. Doğrudur.. Bazı şeylerin şuyu-u vukuundan beterdir. Bu da doğru.. Ama artık işin suyu çıktı. Bazı şeyler herkesin bildiği bir sırra dönüştü. Kol kırılıp yen içinde kalınca kollar kangren olmaya, etraf çolaklarla dolmaya başladı.
Artık cin şişeden çıktı.. Konya Selçuk Üniversitesi’ndeki cinayet olayı, bu hadiselerin üzerine tüy dikti..
2 erkek, bir kadın. Erkeklerden biri prof., biri doçent.. Hanım, üniversitede görevli.. 3’ü de evli, çocukları var. Biri ayrılmış, biri ayrı yaşıyormuş, birinin 2. evliliği filan... Prof. olanın eşi de prof. ve bölüm başkanı. Ve il Konya.. Cinayetin işlendiği yer üniversite..
3’ü de sağcı, milliyetçi ve muhafazakâr.. Aynı kadınla ilişki kuran iki bilim adamı, kıskançlık histerisine kapılıp cinayet işliyor..
İşin geldiği nokta, tuzun koktuğu yerdir.. Bilim adamı bunu yaparsa kim ne yapmaz ki.
Toplumda artık ensest olayları yaşanıyor. Fuhuşu geçtik, homoseksüellik ve lezbiyenlik vaka-i adiyeden işler haline geldi..
Bu tür olaylar yoksul kesimlerde de var, zengin kesimlerde de. Okumuş kesimde de var, eğitimsiz kesimlerde de, laik kesimde de var, dindar kesimde de.. İcad edilen “yeni din”, insanları bu tür sapkınlıklardan korumuyor.. Latif Erdoğan, geçen gün Yeni Akit’te, “Cemaat” içindeki ahlaki çözülmeyi yazdı.. Şöyle diyordu, sözkonusu yazısında ki bu yazı Konya’daki olayın patlamasına denk geldi. “Ya ‘cemaat’in hal-i pür melali: Bir kurumun genel müdürüne, kurum çalışanlarından bir bayan eşinin kanser olduğunu, maddi olarak desteğe ihtiyacının bulunduğunu söyleyince aldığı cevap: Eğer benimle metres hayatı yaşamayı kabul edersen destek olurum. ‘Elbette benim maaşımla bu desteği gerçekleştirmem mümkün değil. Ama esnaf ağabeyler sağ olsun ben istemeden bile bana elden para veriyorlar, nereye harcadığımı da sormuyorlar..’ Bu ırz düşmanı hırsızı tanıyorum, hâlâ hizmette üst kademede görev yapıyor. Neden ırz düşmanı dediğim belli. Hırsız deyişim ise şundan: Aldığı maaşla basit bir ev kiralaması bile zor olan bu kişinin, o tarihlerde dört daire satın aldığını biliyorum. Şimdiki mal varlığını bilmem elbette mümkün değil.. Yine hizmette üst düzey görevler üstlenen ve hâlâ da cemaatteki görevi süren bir başkası da, yüzde yüz kâr eden hizmete ait bir ticari işletmeyi, yakınlarının açık hırsızlıklarına göz yummak suretiyle batırmış, kendisine hiç hesap soran da çıkmamıştır. Çünkü ona hesap sorma mevkiinde olanların durumları da ondan daha iç açıcı değildir.. Konuyla ilgili olumsuz halleri sayısız denecek ölçekte çoğaltmam mümkün. İsraf ise hepsinin ortak paydası. Böyle bir yapıya yardımda bulunmak israfı ve hırsızlığı teşvikten başka bir mana ifade etmez.”
Burada yapının içinden gelen birinin şahidliği sözkonusu..
Bu işler, sadece onlar arasında değil, daha yaygın olduğunu belirtelim.. Bizim gençlerin rol modellerine bakın, kimi dinliyorlar, kimi okuyorlar.. Belediyelerin kültür etkinliklerinde sahne alanlar kimler, bakın bakalım.. Bizim patronların katalogları, afişlerindeki mankenlerin tiplerine bakın bir.. Kullanılan sloganlara bakın..
Ne bu böyle. Fuhuş, uyuşturucu, alkol, ne ararsan var.. Siyasette de bu tür sapkınlıklar var, bürokraside de. İş dünyasında da.. Başörtülüler de bir alem.. Başörtüsü, başörtüsü firmalarının reklam panoları ve dizi filmlerindeki şekli ile zaten sıradan bir aksesuar haline geldi. Alamet-i farika özelliğini kaybetti. Sıradanlaştı! Sakal, cübbe de öyle.. Mütedeyyin tanımı kullanılmıyor artık da, bir takım kisveler öz değerini kaybedip, maskeye dönüştü, ibadetler ise mutantan bir ritüele din büyük ölçüde ruhi, ahlaki, manevi boyutunu kaybederek şeklileştirildi sanki. Din adamlarının tekeline geçti.. Sun’i bir hiyerarşik yapı oluşturuldu.. Biraz da ezoterik hikâyeler..
Aile dağılıyor. Gençlik yoldan çıkıyor.. Bu iki değeri kaybedersek, diğer kazanımlarınızın hiç birinin hiç bir değeri yok..
Bunları dinleyince gözümün önüne “Decameron’un aşk hikâyeleri” geliyor. Vatikan’daki skandallara benzer skandallar için fazla yolumuz kalmadı sanki.. Bu kadar aşk hikâyesi, romantizmin sonunda gelinecek yer burası idi..
Geçen gün “Âlâ dergisi”nin arefeye denk gelen bir parti ilanı vardı. Yer: Sheraton İstanbul, Maslak’ta. Ücret: 250 TL (Bir kişi için – Bistro) VIP Lounge Rezervasyonu 3000 TL. Birilerinin sitesi mi hacklendi, beyni, yüreği mi bilmiyorum. Ya da bu dergi başkalarının eline mi geçti yoksa.. Gecenin onur konuğu kim biliyor musunuz? İnanmayacaksınız ama Asena! Ama zaten bir süredir nişan, düğün eğlenceleri eğlence olmaktan çıktı.. “Kadın kadına” sanki her şey mübah gibi yaygınlaşan bir düşünce var.. Aşağılık kompleksi ile bastırılmış duygular dışa mı vuruyor ne.. Konsept evlerde yaşayan birileri cemaatten uzak kalınca kendilerine yeni bir din mi uydurdular yoksa..
İfrat ve tefrit arasında savruluyoruz.. Üniversiteli delikanlılar kariyer peşinde, iyi bir iş, iyi bir maaş ve zevk alacağı, heyecan duyacağı bir şeyler yapmak istiyor. “Hüzün” ve “çile” ile işleri yok. “Çaba”, “risk” onlara uzak dursun.. Okuyan kızların “ev hanımı” olmak, “anne” olmak gibi bir dertleri yok sanki. Onlar da bir iş bulup kendi geçimini kendi sağlama peşinde.. Zaten giderek evlenmek yerine “birlikte yaşam”ı tercih ediyorlar.. Evliliklerini sürdüremiyorlar..
Bu gidiş hayra alamet değil.. Aman dikkat. Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.