Rüya mı gördük?
Belki en sona saklamam gereken muhteşem tespiti en başa alayım: “Hakiki imanı elde eden insan kâinata meydan okuyabilir.” (Bediüzzaman Said Nursi).
Bu tespitin ışığında bir daha düşünün lütfen: Küçük bir aşiret olarak girdiğimiz Anadolu’da, kısa süre içinde nasıl kök saldık?..
Küçücük aşireti önce uc beyliğine, ardından devlete, oradan cihan imparatorluğuna nasıl taşıdık?..
“Asla fethedilemez” hükmü denilen Doğu Roma’yı nasıl fethettik?..
“Gök kubbe çökse mızraklarımızla tutarız” diyecek kadar mağrur Haçlı güruhunu kâh Niğbolu’da, kâh Kosova’da, kâh Varna’da, Preveze’de, nihayet Çanakkale’de nasıl durdurduk?..
Cengiz Han’la Büyük (bence küçük) İskender’in geçemediği Sina Çölü’nü 13 günde zayiatsız ve arızasız nasıl geçip Hilafetle kucaklaştık?..
Akdeniz’i bir “Türk gölü” haline getirip, Amerika’yı bile nasıl vergiye bağladık?..
“Dünya bir padişaha çok, iki padişaha az” diyerek dünyaya nasıl meydan okuduk?..
Zaman zaman 22 milyon kilometrekareyi aşan hâkimiyet bölgemizde çeşitli dinlerden, dillerden, renklerden, geleneklerden milletleri altıyüz sene barış ve huzur içinde nasıl yaşattık?..
Yeryüzünü kubbelerle nasıl donattık, hayır eserleriyle nasıl süsledik?
Müthiş öz güvenimiz, sonsuz merhametimiz, hayvanlarla bitkileri bile kuşatan sınırsız şefkatimiz, ahde vefamız, hayata saygımız, kâinata sevgimiz, Avrupa’ya örnek asaletimiz ve dillere destan adaletimiz vardı…
Bize ne oldu ki, bunları kaybettik?..
Ne oldu ki, aynı cesarete, aynı cürete, aynı maharete, aynı adalete sahip değiliz?
Bize ne oldu ki, adalet mekanizmamız “Ali yazar Veli bozar” durumlara düştü?
Bir bakıyoruz, Balyoz, Sarıkız, Kafes: Darbe planları havada uçuşuyor…
Fatih Camii’nin bombalanmasından, kaos çıkarılmasından, yönetime el konulmasından bahsediliyor…
Darbe hükümetinin Bakanlar Kurulu listesiyle programının bile hazır olduğu söyleniyor…
Aylarca bunları konuşuyoruz: “Sınırdan döndük” diye Allah’a şükrediyoruz…
Bir de bakıyoruz, Anayasa Mahkemesi, “Yok öyle bir şey” anlamında hüküm vermiş…
İki ihtimal var: Ya milletçe hayal görmüşüz ya da milletçe aldatılmış, kandırılmışız!
O mahkeme öyle, bu mahkeme böyle…
Yarın öbür gün, Anayasa Mahkemesi’nin 12 Eylül failleri için benzer bir karar vermeyeceği ne malum?..
Ya “Toplum kışkırtılmamış, Maraş’ta, Çorum’da Alevi-Sünni çatışması çıkarılmamış, sağ-sol kavgası olmamış, kimse ölmemiş, kimse idam edilmemiş, ocaklar sönmemiş, işkence hanelerde canlar yanmamış” anlamında bir karar daha verirse?..
12 Eylül darbesi kalıntıları Orgeneral Kenan Evren’le, Orgeneral Tahsin Şahinkaya’ya verilen “müebbet mahkûmiyet”i bozar, rütbelerini tekrar iade eder, bu milleti ve bu orduyu işkenceci başlarına bir de “resmi cenaze töreni” yapmaya mecbur bırakırsa, ne olacak?..
“Rüya mı gördük, hayal mı kurduk” diyeceğiz?..
Diyelim ki böyle bir şey olmadı, 12 Eylül darbecilerinin cezaları onandı: Peki ya 27 Mayıs darbesi başta olmak üzere, darbelerin medya ayağı, üniversite ayağı, sendika ayağı, siyaset ayağı, iş çevreleri ayağı ne olacak?..
Ahkâm kesmeye devam mı edecekler?..
Ve biz hâlâ “darbeciler mahkûm oldu” diye sevinecek miyiz?..
“Artık bu saatten sonra kimse darbe plânı filan yapamaz” diye kendimizi teselli edecek miyiz?
Balyozcular serbest! Darbelerin medya ayağı, üniversite ayağı, sendika ayağı, siyaset ayağı, iş çevreleri ayağı dâhil bilumum “ayak takımı” faaliyette…
Encamımız hayrola!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.