Fransız Devriminden günümüze yansımalar
Suriyeli muhaliflerin önemli simalarından Halit Hoca ile TRT Türkiye Kanalında Bila kuyud/Sınırsız programında birlikteydik. Öncesinde biraz sohbet ettik. Doğum sancısı olsa da bölgede yaşanan gelişmelerle alakalı olarak içimiz yanıyordu. Gerçekten de düşüşün nerede duracağını ve nereden artıya geçeceğimizi kestiremiyorduk. Olumlu gelişmeler beklerken; olumsuzlarına yeniler eklenerek zulumat zinciri kalınlaşarak devam ediyor. Birinci Dünya Savaşı şartlarına geri döndük. Herkes veya örgütlü yapılar, potansiyel olarak güçlü ama örgütsüz olana karşı amansız bir savlet ve ittifak içinde görülüyor. Toparlanamadan yolunu ve önünü kesmeye çalışıyorlar. Siyonistler, Haçlılar ve Mecusi kalıntıları kendi aralarında yer yer paslaşıyorlar. Veya birbirlerine zemin hazırlıyorlar. Benim de kanaatim Arap Baharının getirdiği dalgalanmaların en az 10 yıl dinmeyeceği yönündeydi. Rejimler ne kendilerine ne de halklarına bir fırsat tanıdılar! İktidarlara çöreklenmiş kötüler, taptaze bir siftaha izin vermediler. Bunun üzerine Arap Baharı barışçıl bir zeminden şiddetli bir zemine geçiş yaptı. Bunun nerede duracağı da belli değil. Arap Baharı üzerinden bölgenin kendisini yenilemesine izin vermeyenler bu çöküntünün ve göçüğün altında kalmaya mahkumlar. Ötesi yok. Bölgedeki eski rejimler (Türkiye’de ulusalcılar dahil) küresel güçlerle birlikte bu dalgayı ve halk iradesini kırmak ve rüzgarını bastırmak için seferber oldular. Körfez ülkeleri devrimin yatağına ve seyrine mukabele ile tarihin akrep ve yelkovanlarına durdurmak istedi. Bunun sonucu, örgütlüye karşı örgütsüz olan halk iradesi bastırılmak istendiğinde ortalığı kaos kapladı. Ama süreç başlamıştı ve taşlar yerinden oynadı. Bu işin geri dönüşü yok. Hesaplamadıkları nokta burasıydı. Irak işte bu hesapsız hareketlerin bir sonucudur.
*
Sadece kendi koltuklarından korkan eski rejim mensupları değil, halk iradesine ve İslam’a nerede düşman unsur varsa hep birlikte Arap Baharını bastırma hamlesine katıldı. Küresel münafıklar harekete geçti. Yaşadığımız bunun sonuçlarıdır. Dolayısıyla Arap Baharını bastırma noktasında Obama idaresi, Putin ve Ali Hameney’i birlikte görebiliriz. Neden Ali Hamaney’i saydığım sorulabilir. Lübnanlı Şii din adamı Muhammed Ali Emin de, sağ gösterip sol vurma yeteneğinin ve geleneğinin üstadı olan İran’ın Arap Baharına sahip çıkar görünüp arkadan hançerlediğini ifade ediyor. İslam Baharı olarak isimlendirdikten sonra onu durdurmak için harekete geçmiştir. Dini rengi ve dolayısıyla Sünni rengi olacağına eski rejimlerin bekasını yeğlemiştir. Hadis ibaresiyle İran ‘labisi sevbeyyi’z zur’ olmuş yani kendisine ait olmayan bir elbiseyi giymek istemiş ve onunla da kalmamış ona tuzak kurmuştur. Bundan dolayı Mürsi yıkılırken Şii din adamları bayram etmiştir. Zaten onlardan samimi bir dostluk beklenemez. Ya uşağı ya da düşmanı olursunuz. Mısırlı yazar Cemal Sultan’ın ifadesiyle Mürsi’nin devrilmesinde mızrak ucu olan Temerrüt hareketi iki kuluçka tarafından üretilmiştir. Mısır Muhabaratı ve teşeyyü (Şii hareketi) çevreleri. Köpek taciri Mahmut Bedr böyle bir terkiptir. Bu nedenle Sisi’nin göreve başlama törenini boykot eden Katar ve Türkiye’ye mukabil İran bir sürpriz yaparak; Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Emir Abdullahiyan düzeyinde katılmıştır. İki taraf da hayrını görsün! İran’ın temsil düzeyi ABD’nin üzerinde olmuştur. İki tarafın da sermayesi de kaypaklıktır.
*
Halit Hoca, Yazar Beşir Nafii ve Ebu Yarub Marzuki gibilerine atıfla yeni etaplarla devrim sürecinin devam ettiğini söylemiştir. El hak doğrudur. Yeni etapta Sünni üçgeni Şii üçgeni yarıp geçmiştir. Devrim Ortadoğu’nun kalbinde patlamıştır. Kimse onu geri döndüremez. Belki müdahale patlamanın hacmini daha da artırır ve bunu yapanlar en fazla kendi aleyhlerinde kadere fetva verdirirler. AB, Mısır’da sahte demokrasinin kirveliğini yalancı şahitlikle taçlandırırken; İran da Suriye’de Esat’ın halksız bir biçimde yeniden cumhurbaşkanı olması için yalancı şahitliğini esirgememiş ve kanlı tiyatroya gözlemci göndermiştir. Daha doğrusu sahadaki savaşçılarına birkaç da gözlemci ilave etmiştir.
Fransız Devriminin ilk üç buçuk yılında Devrimcilerle Kraliyetçi Katolikler arasındaki çatışmalarda yaklaşık 100 bin ile 450 bin kişi arasında insan telef olmuştur. Benzeri bir gerçek Arap Baharında da yaşandı. Suriye’de 200 bine yakın insan bu mücadelenin kurbanı olmuştur. Fransız Katolikleri gibi eski rejim taraftarları (Cezayir’den Mısır cuntasına ve BAE’ne kadar) ve Şiiler, Suriye’de devrimin ateşini söndürmek için seferber oldular. Bununla birlikte devrim ritmiktir. 1789 yılında kopan Fransız fırtınası kutsal yapıları yerle bir etmiştir. Kutsal yapı dediğiniz kokuşmuş kraliyetlerden başkası değildir. 200 yıl sora Paris’teki devrimin artçı dalgaları Berlin Duvarlarını vurmuş ve demir perdeyi yıkmıştır. Bununla birlikte, 1968 Prag Devrimi de bastırılmıştı. Ama devrim 21 yıl sonra Berlin’de yeniden ateşlendi. Arap Baharı da böyle olmadı mı? 1988 yılında ilk denemelerden birisi Cezayir’de oldu ve üç yıl sonra cunta ile bastırdılar. Ateşini söndürdüler. Lakin 1989 veya 1988 yılından 21 yıl sonra söndürülen ateş bu defa Başkent Tunus’un Kasbah Meydanında patladı. Bunun üzerine eski rejimi temsil eden iki kesim; kraliyetçiler ve cumhuriyetçiler demokratik rüzgarlara karşı hamle başlattılar. 1950’lerin hasımları yeni dalga karşısında omuz omuza. Bu halka karşı kutsal olmayan bir ittifaktı. Varlıkları tehlikedeydi. 1950’li yıllarda Nasır liderliğinde cumhuriyetçiler ile Riyad liderliğindeki kraliyetçiler eski ve yeni rejimler şeklinde arka bahçede yani Yemen’de vuruşuyorlardı. Bu defa iki zıt rejim zamanla Siyam ikizleri gibi hecin hale gelmiş ve yeni rejim rüzgarının önünü dikilmişlerdi. Şimdi bazı Amerikalılar Fransız Devriminin söndürüldüğü Napolyon ve İmparator oğlunun tasfiye edildiği ve ardından Viyana’da mutabık kaldıkları 1815’i Ortadoğu’ya model ve milat olarak gösteriyorlar. Arap Baharının bastırılması üzerine yeni bir sistem inşa etmeyi deniyorlar. Yeni rejim taraftarı Türkiye de bundan dolayı hedeflerindedir. 19’uncu yüzyılın düzeni 1915 yılında Fransız Devriminin tasfiyesiyle başlamıştır. Lakin Fransız Devrimi sonraki bütün devrimlerin ilham kaynağı olmuş ve yeni hamleleriyle ve artçılarıyla 200 yıl boyunca dünyayı sallamıştır. 1815 yılında Paris’i işgal eden kraliyetçilerin ardılları 3 Temmuz 2013 günü de Sisi üzerinden Tahrir Meydanını işgal ettiler. İki devrim karşısında da kraliyetçilerin refleksi aynı oldu. Gam değil. Devrim kimseyi dinlemez. Tarihin mecralarında yolunu bulur. Ulusalcı ya da liberal; bütün karşı devrimcileri, cahili rejimleri püskürtür!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.