Montrö, Boğazlar ve Gürcistan krizi
Son yüzyıllık Türk diplomasi tarihinde, özellikle 20. asrın ilk çeyreğinde Türk Boğazları, dünyanın en önemli jeopolitik unsurları arasında yer almıştır. Genel bir değerlendirme ile çanakkale ve İstanbul Boğazları’nın, hem askerî mücadele hem de diplomatik rekabet bakımından Türkler tarafından büyük bir fedakârlık ve başarılı bir diplomasi örneği verilerek korunduğu söylenebilir.
İttihatçıların acemilikleri yüzünden Almanların emrivakisiyle Goeben (Yavuz ) ve Breslau (Midilli) gemileri boğazlardan geçerek Rusların Odesa, Sivastopol ve Tedasya limanlarını bombalayınca, 2 Kasım 1914’te Rusya ve üç gün sonra da İngiltere Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilân ettiler.
1914-1936 arasındaki dönemde, Boğazlar’daki Türk hâkimiyetine son verilmesi için, dünyanın büyük devletleri mücadele ettiler. Lozan Antlaşması’nda Boğazların statüsü çözümlenemeden kaldı.
Büyük diplomatik mücadelelerden sonra,
20 Temmuz 1936 tarihinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. O dönemde gerginliğin hızla tırmandığı Avrupa’da, Montrö Sözleşmesi sayesinde Türkiye, Boğazlar üzerindeki hâkimiyetini kurmuş ve güvenliğini sağlamıştı. Montrö, Türk diplomasisinin başarısıdır.
Nitekim, bundan sonra Türkiye, bu stratejik su yollarının yeniden egemen devleti sıfatıyla öncelikli dış politik problemlerinin kendi lehine çözümünde; II. Dünya Savaşı sonrası üzerindeki Sovyet baskısı karşısında manevra alanının geniş tutularak giderilmesinde Türk Boğazları’nın jeopolitik önemini kullanmıştır (Dr. Sadık Erdaş).
Türk Boğazları ve Karadeniz, günümüzde bir enerji ulaşım havzası hâline gelmiştir.
***
II. Abdülhamid’den Atatürk’e, ondan İnönü’ye ve Menderes’e kadar uzanan geniş bir tarih perspektifinde, çanakkale Savaşları, iki dünya savaşı, soğuk savaş ve süper güçler dönemi yaşanmış ve Türkiye, boğazlar üzerindeki hâkimiyetini bu büyük krizleri atlatarak devam ettirmeye muvaffak olmuştur.
Erdoğan Hükûmeti’nden Enver Paşa’nın mâceraperestliğini de, Damat Ferit’in teslimiyetçiliğini de beklemiyoruz. Ancak, Gürcistan Krizi dolayısıyla yeniden tartışılmaya başlanan Montrö Sözleşmesi ve Türk Boğazları konusundaki 72 yıllık dengenin bozulması hâlinde fevkalâde tehlikeli sonuçların doğabileceğini işaret etmek istiyoruz.
Gemicilik teknolojisindeki değişmelerin ve gelişmelerin, Sözleşme’deki hükümlerin yorumlanmasıyla günümüze uyarlanması mümkündür. Bunun için Montrö’nün tekrar masaya yatırılmasına lüzum yoktur.
***
Türkiye, Gürcistan Krizi’nde bıçak sırtı bir denge içindedir. Bir tarafta, 60 yıldır net bir şekilde tercihini yaptığı, stratejik müttefiki ABD başta olmak üzere, NATO, AB, Batı âlemi, komşusu Gürcistan vardır; diğer tarafta ise, artık adı konmamış bir süper güç durumuna gelen, çeşitli ekonomik ilişkiler içinde olduğu, büyük komşusu Rusya bulunmaktadır.
Genel dış politika tercihimiz, hiç şüphesiz ABD ve Batı âlemi’nden yana olacaktır. Lâkin bu tercihte bulunurken Rusya ile karşı karşıya gelmemeye azamî itinanın gösterilmesi de şarttır.
2008 şartları dahilinde, 1914’deki Almanya’nın sebep olduğu bir krizin benzerinin, ABD ile Rusya arasında yaşanacağına hiç ihtimal vermiyoruz. Zira, bu takdirde Boğazları çok aşan III. Dünya Savaşı sözkonusu olacaktır ki, karşılıklı dengeler açısından bu ihtimali vârit görmüyoruz.
Türkiye, insanî yardım amaçlı ABD gemilerinin, Montrö Antlaşması’na uyarlayarak Boğazlardan geçmesine izin vermekle doğru olanı yapmıştır. Ancak, bu fırsat bilinerek Montrö’nün masaya yatırılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.
Türk Boğazları üzerinde Türkiye’nin hâkimiyeti sonuna kadar devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.