Ekmel Bey yüzme biliyor mu?
CHP ile MHP, “Seçim eşit şartlarda olmalı, bunun için de Tayyip Bey başbakanlığı bırakmalı” dedikçe, hafızam çocukluğuma gidiyor.
“Ne alâka?” diyeceksiniz…
Anlatayım: Dağ köylerinde yaşayan yaşıtlarımız zaman zaman sahile iner, bizim gibi sahil çocuklarıyla birlikte denize girmeye çalışırlardı.
Fakat yüzmeyi derede öğrendikleri için, Karadeniz’in büyüklüğünden, hırçınlığından, derinliğinden ürkerlerdi. Açılmayı göze alamaz, sahilde çırpınır dururlardı. Hallerine gülerdik.
Aslında iyi yüzebilen için dere ile okyanusun arasında hiçbir fark yoktur. Su ne kadar derin olursa olsun, iyi yüzebilen biri su üstünde kalmayı başarabilir.
Tabii önce buna inanması lâzım.
CHP ile MHP, adaylarının yüzme bildiğinden emin değil. Bu yüzden “yenim dar-yerim dar” bahanesini andıran bahanelere sığınıyorlar.
Ekmel Bey de çabuk dolduruşa geliyor, gittiği her yerde mavi boncuk dağıtıyor: Hacı Bektaş’ta “Alevi”, Konya’da “Mevlevi” oluyor. İlk günlerde tebessümle karşılanır, ama zaman içinde “omurga” tartışması başlar.
CNN Türk’de Taha Akyol’un konuğuydu. Taha Bey ne kadar yardım etmeye çalışırsa çalışsın, Ekmel Bey’i toparlayamadı. Her sözünde Türkiye’ye ve milletimize yabancılığı görüldü…
Ayrıca da hem halkımızın hassasiyetlerine, hem de siyasete çok uzak. O kadar ki, son on yıldır hiç Türk gazetesi okumadığını düşündürüyor.
Yani bizim denizlerde yüzmeyi bilmiyor!
•
Sadece siyaset değil, hayat da su üstünde kalma becerisidir dostlar: Bütün mesele iyi yüzücü olabilmek…
Hayatın kıyısında çırpınanlar, doğru düzgün yüzmeyi öğrenemezler. Yüzmeyi öğrenemeyenler, hayatın ve siyasetin dalgalanmaları karşısında boğulmaya mahkümdurlar.
•
Mevlâna’dan mı okudum, Sadi’den mi, şimdi net hatırlayamıyorum; ama şöyle bir hikâye var aklımda…
Karıncanın biri bir damla suyun içine düşünce, Nuh Tufanı çıktığını sanmış ve “Eyvaaah” diye feryada başlamış, “Nuh Tufanı çıktı, tüm dünyayı sular kapladı, kaçın!..”
Dünyanız ne kadarsa, gücünüz o kadardır!
Dünyaları damladan ibaret olanlar, damlayı derya (deniz) zannederler!
•
Herkes kendi işinde başarılı olur…
Fatih’in hocası Molla Gürâni, eğitim işlerinde son derece başarılı bir “hoca” idi. Fetihten bir süre sonra, Fatih, sadrazamlık teklif etti:
“Sadrazamım ol, devleti birlikte idare edelim. Buna en lâyık insan sensin.”
Gürani, tebessüm eşliğinde teşekkür etti ve dedi ki:
“Hünkârım, sadrazamlık sırası bekleyen bir sürü paşa var. Yıllardan beri bu ümitle devlete hizmet ediyorlar. Onlar dururken, beni medresemden alıp sadrazam yaparsan, medrese ile siyasetin arasına fitne sokmuş olursun. Paşalarla mollalar savaşı başlatırsın. Paşaların şevki kırılır. Hocalar siyasi beklenti içine girer…”
Sözün burasında derin derin talebesine baktığına eminim:
“Herkes en iyi bildiği işi yapmalı, Hünkârım. Ancak o zaman her aylanda muvaffakıyet sağlanır. Ne senin paşaların medresede tefsir okutabilirler, ne de medresedeki müderrislerin paşaların gibi devlet idare edebilirler. Sen sadrazamlığı ehline ver, beni de medresede bırak.”
Özet olarak, Molla Gürani, “Ben o denizde (siyaset denizinde) yüzme bilmiyorum” dedi. İbret olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.