Düzeltmek yerine düzelmek
“Neredeyse tüm köşe yazarları cumhurbaşkanı seçimine ilişkin yazarken, siz gündem dışı konular yazıyorsunuz, bunun özel bir nedeni var mı?” diye soruyor, okurlarımdan Murat Sakıp Yorulmaz…
Var Muratçığım: Benim zamanım az!
Belli bir yaştayım yani, bu yaşa kadar biriktirdiklerimi kendimle mezara götürmemek için dostlarımla bir an önce paylaşmak istiyorum.
Dediğin gibi, zaten herkes seçime endeksli… Ben o konudaki kanaatimi çoktan yazdığıma göre, defalarca aynı kanaatlerimi tekrarlamama gerek yok.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına “evet” diyeceğim. Bilimsel hizmetlerini takdir ettiğim Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu, iki sebepten dolayı benden destek görmez:
Çankaya köşkü bilim enstitüsü değil, siyasal bir makamdır…
Sayın İhsanoğlu, yakın ve uzak geçmişinde dine karşı tutumu belli olan CHP’nin adaylık teklifini kabul etmekle belli bir zümrenin dümen suyuna girmiştir…
Beni o sularda kimse aramasın. Hayatımı adadığım ilkelere ihanet etmemi kimse beklemesin.
Bin yazı da yazsam, aynı şeyleri söyleyeceğime göre neden aynı konular etrafında dönüp durmalıyım?
Siyasal konulardaki tavrımı birkaç yazı ile özetleyip, vaktimi sosyal gerçeklerin tahliline ayırmayı daha uygun buluyorum. Bu yüzden sürekli siyaset yazmamı arzu eden kardeşlerime katılamıyorum. Bunun gerekli olduğuna inanmıyorum.
Bu yüzden farklı konular kaleme almayı, her gün farklı ufuklarda ufuk turuna çıkmayı yeğliyorum.
Her gün dünyayı düzeltiyoruz! Her partinin politikası-na istikamet veriyoruz! Siyaset dendi mi işimizi-gücümüzü bile unutup, ben olsam şöyle yapardım, böyle yapar-dım gibisinden saatlerce konuşuyoruz. Hiçbir işe yaramıyor. Siyaset yine bildiğine gidiyor.
Gazeteler, televizyonlar, radyolar, yazarlar parsellenmiş. Tesadüfe bakın ki, “muhalif” gazetenin hemen hemen bütün yazarları muhalefette, “muvafık” gazetenin de tüm yazarları muvafakatta...
“Hakperest duruş” mumla aranıyor.
Doğruya “doğru”, yanlışa “yanlış” diyen yok! Bu durumda, hangi konuyu hangi yazarın nasıl ele alıp işleyeceği belli: Hiçbir sürpriz yok.
Ben de aralarına katılsam, aynı şeyleri yazan biri daha olur. Ne fark edecek ki?
Kendimizi geniş zannettiğimiz daracık dünyevi düşünce kalıplarına hapsetmişiz. Ayaklarımız sebeplere dolaşmış olarak yaşıyoruz. Düşü-nüyor muyuz ki, önderimiz Resulüllah olduğuna göre, hayat tarzı açısından, acaba Resulüllah’ın neresindeyiz?..
Onun insan sevgisinin, tebliğ metodunun, ruh terbiyesi-nin, çevre sevgisinin neresindeyiz?..
“Kıyamet ko-parken bile ağaç dikiniz” emrine uygun hareket ederek çevremizle ilgimizi sıcak tutsaydık, bugün korkunç bir kâbusa dönüşen çevre kirlenmesiyle yüz yüze gelir miy-dik?
Çevre kirlenmesi, insanın İlâhi düzene müdahalesi so-nucu bozulan dengelerin ürünüdür. Bir büyük cezadır...
Topyekün kirlenen ruhumuzun hayata yansımasıdır bir bakıma...
Kirlenen ruhumuzu nasıl temizleyeceğiz?
İslâm’la barışmanın dışında çare var mı?
Dindar Müslümanlar olarak, hiç olmazsa ramazan boyunca, bütün dikkatimizi maddi dünyadan manevi dünyaya, kendi iç dünyamıza çevirmemiz lâzım. Ramazanlar vicdan muhasebesi yapma zamanlarıdır. Bakalım hayat tarzımızla Efendimize ne kadar benziyoruz?
Türkiye’nin, hatta dünyanın nasıl düzelteceği hususunda ahkâm kesmekten sıyrılıp, kendimizi nasıl düzelteceğimizi düşünmek, sanırım bizim için daha hayırlıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.