Yan yüreğim yan!
Düşünelim dostlarım: Madem Allah irade buyurmadıkça, sarı yaprak bile yere düşmez, Ramazan’da üzerimize nur yağsın diye beklerken, bomba yağmasının “hikmet”i nedir?..
Biz (Müslümanlar) İsrail kadar güçlü, İsrail bizim kadar âciz olsa, onun bize yaptığını biz ona yapar mıyız?..
“Asla yapmayız” diyorsak, Irak’ta Işid’in, Suriye’de Esad’ın, Mısır’da Sisi’nin, dünyada El Kaide’nin yaptıkları nedir?..
Düşünelim dostlarım: Müstahak olmadıkça, Allah kulunu cezalandırmayacağına göre, acaba hangi fiilimizle (kastımızla, günahımızla, hatamız ve ihmalimizle) böyle bir “ceza”yı hakkettik?..
Biz Müslümanlar, bugün karşı karşıya bulunduğumuz “ceza”yı hakketmek için ne yaptık ya da neyi yapmamız gerekirken, yapmadık?
Ey Diyanet! Bu iş Müslüman saymakla olmaz: Kaç Müslüman başını ellerinin arasına alıp beynini kanatırcasına, ruhunu yakarcasına “Benim bu işte sorumluluğum nedir?” diye düşünüyor ve “kendi kişisel ihmallerinin pişmanlığı içinde secdeye kapanıp istiğfar ediyor?” ona bakın, ille de sayacaksanız onları sayın!..
Bakalım gerçek anlamda kaç kişiyiz?
“Adına “İsrail” denen, dünyanın en acımasız, en ilkesiz, en hayasız terör örgütü, yıllar önce Müslümanların içine nasıl sızdı, Filistin’e nasıl yerleşti?” diye düşünen, “Bir avuç İsrail 300 milyonluk (hepsi bir buçuk milyar) koskoca İslâm dünyasına nasıl üstünlük sağladı?” diye merak eden kaç Müslüman var?..
Kendi iç sorunlarını erteleyip sadece bu konuya kilitlenen kaç “Müslüman devlet” var?..
Bunları sayı ile belirlenen “Müslümanlar” yapmayacağına göre, kim yapacak?..
“Filistin’den bize ne” diyen cumhurbaşkanı adayına oy devşirmeye çalışan dindar Müslümanların yüzüne, “Filistin Kudüs’tür, Kudüs ilk kıblemiz ve Resulüllah’ın miraç makamıdır, ayrıca dört yüz yıllık eyaletimizdir” diye kim haykıracak?..
Gazze’de, Suriye’de, Irak’ta çoluk çocuk katledilirken beş yıldızlı iftarlarda keyfederek, “İslâmi otel”lerde “alternatif tatil” yaparak Rahman’ın rahmetini hakkedebilir miyiz?
Filistin yıllardır ateş altında: Geçmişte Haçlılar zulmetmişti, şimdi Yahudiler zulmediyor. Osmanlı Devleti, tarih sahnesinden çekildiğinden beri eski Osmanlı coğrafyası kan ağlıyor. Bütün bu olanlar kendi imparatorluğumuzu gafletimiz ve dalaletimizle yıkmanın bedeli midir yoksa?
Amenna: “Zalimin zulmü varsa mazlumun Allah’ı var”, ama önce Allah’a giden yolu bulmamız lâzım.
Ramazan-ı mübarekte içimiz-dışımız endişe, elem, sarsıntı: Enkaza döndük!
Yıllardır hiç bir Ramazanı huzur ve sürur içinde yaşayamadık: Kimi zaman Kıbrıs’taki varlığımıza ağladık, kimi zaman açlıktan ve yokluktan ölen Somalili çocuklarımıza, kimi zaman Kırım ya da Musul-Kerkük Türklerine, kimi zaman Afganistan işgaline, Batı Trakya’ya, Doğu Türkistan’a…
Gorajde, Srebrenitsa, Suriye, Irak, Mısır, Kudüs, Gazze…
Daha önceleri de kâh Balkanlar’da son verilen varlığımıza, kâh Allahüekber Dağları’ndaki buzullarda yahut Trablusgarp’ta, Necef çöllerinde şehit olmuş dedelerimize, gidip dönülmeyen Yemen’imize, Çanakkale’de, Sakarya’da dövüşen askerimize ağlamakla geçti.
Özet olarak söylemek gerekirse, tarihin labirentlerinden geçerken o kadar üzüldük, o kadar yorulduk, o kadar ağladık, o kadar çok sevdiğimizi yüreğimize gömdük ki, yüreğimiz şehitliğe dönüştü!
Yan yüreğim yan!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.