Bir Kişiye İki Devlet!
Savaş olduğuna değil bin, yüzbin şahit getirseler, kimseyi inandıramazlar.
Savaş da kendi bağlamında şerefli bir iştir. Kazananı, eğer kurallara riayet etmişse, erkekçe dövüşmüşse şereflidir. Kaybedeni de imkânlarını sonuna kadar dürüstçe kullanarak mücadele etmişse, o şeref de onundur.
Düpedüz katliam var. “Savunma hakkı katliamı”! İsrail’in savunma hakkı demek, Filistin müslümanlarının ölme hakkı demektir!
Açıkca şu deniliyor: “Seni çoluk çocuk öldüreceğim, çünkü bu benim savunma hakkım. Seni öldürmezsem, evini barkını yıkmazsam kendimi savunamam!”
11 Emir: Kendini masumlara karşı savun, öldür!
Son Gazze saldırılarında kaç Filistinli öldü? “Kaç bin” diye düzeltelim. Şu kesin ki, karşı taraf binini bir bile saymıyor. Ya kendi “bir”ini?
İsrailli bir, bin, yüzbin, milyon... Filistinli’den daha önemli.
“Bir İsrailli”, böyle söylemek doğru mu bilmem, çünkü bugünkü İsrail sınırları içinde müslümanlar ve hırıstiyanlar da yaşıyor. Düzeltelim: “Bir Yahudi” Hamas tarafından kaçırılmış!
Elbette onun da yaşama hakkını savunuyoruz. Fakat, en fazla ne olabilir? Bu kaçırılan Yahudi genci öldürülebilir.
Hamas öldürmemeli!
Kanlı katil İsrail’in durumuna düşmemeli! O zalimlerle bir seviyede olmamalı. Fakat en son ihtimal bu! Bunun için derhal Türkiye ve Katar devreye girmeli imiş! Böyle buyurdu Amerika!
Filistinliler öldürülebilir, sayısı önemli değil. Bini, beşbini için bile kimsenin devreye girmesi gerekmez. Bir Yahudi için dünya ayağa kalkmalıdır!
Batının dayattığı, bize “değer” diye pazarladığı her şey artık hiçbirşeydir! Bundan böyle, ne ABD ve ne Avrupa bize hak ihlallerinden, söz etmesin. İsterse etsin! Bir kıymet-i harbiyesi yok. Değilmi ki, bunların hiçbiri İsrail sözkonusu olduğunda bir değer taşımıyor, demek ki değersizmiş!
Dünyanın hükümranları, Filistine Yahudi göçünün önünü açtı, sonra teşvik etti, deklarasyon yayınlayarak sahipli bir yurtta devlet olabileceklerini kabul etti. Ama bunun için Osmanlı Devleti’nin yok edilmesi gerekiyordu. Filistin halkının hakkını ancak Osmanlı savunabilirdi.
Bu süreç 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin ilanıyla sonuçlanmıştır. Osmanlı’nın merkez topraklarında kurulan Türkiye ilk tanıyanlardan oldu! 6 asırlık şerefli tarih inkâr edildi.
Sonuç diyoruz ama, bu bir başlangıçtır.
Birleşmiş Milletler o sıralar Filistin’in iki devlet arasında paylaşılmasını tavsiye etmiştir.
Bu tavsiye İsrail devletini meşrulaştırmış, fakat o günden bugüne bir Filistin devleti kurulamamıştır.
Son hamleyi biliyorsunuz, Filistin devletinin tanınması için Birleşmiş Milletler’e gidildiğinde ilk karşı çıkan ABD’dir.
Bunu nasıl yorumlamalıyız?
İsrail’i durdurmak ABD’nin elindedir. Filistin devletini tanıdığında, bu sonuca ulaşılacaktır.
Bir taraftan dışarıdan olağanüstü destek alan bir devlet, öte yanda zulüm altında var olmaya çalışan bir halk.
Bu çözümsüzlük, coğrafî bir kader haline getirilmiştir. Şunu düşünmekten başka çaremiz yok: ABD İsrail’in rehinidir. İsrail’in olduğu yerde, hak, hukuk, adalet sözkonusu olmaz.
Zorbalık, katliam, vahşet, şiddet, terör mübahtır; hatta haktır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.