Eczacının Sözlüğü!
Şu yaz günlerinde, hem de Cumhurbaşkanı seçiminin harareti sürerken dil bahsi pek de cazip değil. Fakat yaz aylarında yayla ve sayfiye zamanı olmakla, daha hafif konular işlemek eski bir yazma alışkanlığıdır. Biz de öyle yapalım!
Türk Dil Kurumu, yeni bir sözlük yayınlamış. Eczacılık terimleri ile ilgili sözlüğü göremedik ama, basına yansıyan bilgilere vakıf olduk.
Tam da Türkiye’nin “dil devrimi”nden geçirildiği 1934 yazının yıldönümüne rastlıyor, bu yayın. 80 yıl önce şu sıralarda 2. Türk Dil Kurultayı’nın hazırlık çalışmaları yapılıyordu. İşte bu yıl Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu yayınlandı. Küçücük bir kitapçık, en küçük cebe bile sığar. O kılavuzda şimdi de kullandığımız “eczacı” ve “eczahane” kelimelerine nasıl karşılık verilmişti biliyor musunuz?
Bilen beri gelsin!
Bugün bir tek eczacı biliyorsa, o madalyayı, ödülü, hak etmiş demektir.
Emgen eczacı, emget eczahane!
Em, eski Türkçemizde ilaç, deva, ecza demek...
Buyurun Yunus Emre’den:
Rabbim sana sundum elim
Senden artık yoktur emim
Yunus’un derdine Rabbinden başka ilaç, deva, ecza yoktur!
Bu kelimeyi günümüzde yaşatan deyim, “bir eme yaramamak” olmalıdır. Tabii adı geçen sözlükte “emlemek” de var. Yani “tedavi etmek.”
Bu sırada bir taraftan öztürkçecilik adına “dil devrimi” yapılırken, öte yandan gerçek devlet siyaseti olduğunu bugün daha ciddi olarak düşündüğümüz, Osmanlıca tıp öğretimi yerine, Latince terimlerin kullanıldığı tıp öğretimine geçilmektedir!
Osmanlılar 19. yüzyılda modern tıp öğretimini Fransızca-Latince olarak başlattılar ve bir süre sonra Türkçe öğretime geçtiler. Osmanlıca çok zengin bir tıp terimleri sözlüğü oluşturdular. Bu sözlük daha önceki tıp terimlerini de kapsıyordu ve kök dil olarak batıda nasıl kutsal kitabın dili latince esas alınıyorsa, Arapçayı esas alıyordu.
Bugün bu terimlerden çok azı günlük hayatta kullanılıyor. Dahiliye ve cildiye mesela. Nisaiye, bevliye, intaniye vb. günlük hayata mal olmuş kelimeler ise Latinceleri ile değiştirildi.
Peki, Dil Kurumu Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nu yayınladı da ne oldu?
Türkiye’de eczacılıkla ilgili devlet metni, yani kanun “İspençiyarî ve tıbbî müstahzarlar kanunu”dur. TBMM 1928 yılında bu kanunu kabul etmiştir. Bu kanunun 1934’te değiştirilmesini bekliyorsunuz değil mi?
Boşuna beklersiniz! Günümüzde de yürürlükte olan bu kanundur. Tabiî zaman zaman bazı maddeleri değişmektedir.
Kafanız karıştı her halde. Eczacılıktan “ispençiyari” diye bugün hiçbir eczacının bilmediği bir kelimeye geldik.
Ferit Devellioğlu meşhur Lügat’inde, Eczacı’yı “ecza, ilaç yapan ve satan kimse” olarak açıkladıktan sonra, (bkz. İspençiyari) kaydını koyuyor.
Koca lügatte ara ki bulasın!
Kelime İtalyanca. İspençiyar “eczacı” demek. İspençiyari “eczacılık”.
Peki, bir taraftan öztürkçe, diğer taraftan Osmanlıca kanun, ya öte yandan? “Farmasi, farmakoloji, farmakolog, farmakolik, farmasötik...”
Bu kelimelerin mânaları eczacıların malûmudur!
Halk ise bildiğimiz kelimeleri kullanır.
Burada devletin tavrı esastır. Devlet dili Türkçedir ama, 1934’te öztürkçeye geçiyor gibi yapılmış, Latinceye geçilmiştir. Biz vakti zamanında yukarıda zikri geçen kanuna dayanarak hazırlanan “Beşerî tıbbî ürünler ruhsatlandırma yönetmeliği”nde kullanılan kelimelere dikkat çekmiştik. İsteyenler yazının tamamı için Devlet Sözlük Yazar mı kitabımıza bakabilirler. İşte o yönetmelikten kelimeler: Allerjen, analitik prosedür, elüsyon, farmakope, farmosotik, form, immünolajik, impurite, kombinasyon, majistiral, ofisinal, radyofarmasotik, radyonüklid, spesifik, primer ambalaj, proses validasyonu, spesifikasyon, validasyon...
Netice: Devletin, Başbakanlığa bağlı bir kurumu var, Türk Dil Kurumu. Avarakasnak gibi döndürülüp duruyor. Bir de devletin Latinceye ayarlı dili var, o ise hükmünü yürütüyor.
“Eczacılık sözlüğüne sıra gelmedi” diyeceksiniz. Başka bir zaman inşaallah!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.