Son Ankara savaşı!
Cumhurbaşkanı seçimi, bugün halk oylaması şeklinde yapılıyor. Gece sonuçları alınır, millete ve memlekete hayırlı olsun!
Mecazen bu seçimi de bir “savaş” olarak görebiliriz. Bir sonuca ulaşmak için kıyasıya mücadele edildi, sona gelindi. Sonuçta Ankara için mücadele ediliyor, kazanan Ankara’nın fiziken de en yüksek yerine çıkmış olacak.
Mücadele Ankara için, fakat gerçek Ankara bir meçhuldür; bilmek isteyen de yoktur!
Ankaralı olarak şahsen iki tayfadan muzdaribim, müştekiyim: Cumhuriyet Ankaracılarından ve “Ankaralı türkücü”lerden! Birinci grup gerçek Ankara’yı yok saydı, ikinci gruptakiler ise Ankara’nın o eşsiz müziğini ve oyunlarını yok etti.
Hiçbir Ankara oyununda bel kıvrılmaz, kıç çalkalanmaz; hafiflik kokan bir hareket asla yapılmaz. Hep bir ağırlık, daimi edep ve delikanlılık, kostaklık, kısaca “efe”lik havası hissedilir. Eğer bir oyunda böyle bir hisse kapılmıyorsanız, çekin kuyruğunu o Ankara oyunu filan değildir.
Seymen, efe, zeybek... Tarihin armağanı kelimeler bunlar. Artık medlulünü, bağlamını fazla bilmiyoruz. Hepsinde bir edep, erkân ve ağabeye yakışır tavır, tutum vardır.
Bu arada meşhur “musıki inkılabı”nın 80. Yıldönümündeyiz! İşte 1934 yılında Türkiye bir taraftan dil, diğer taraftan mûsıkî inkılâbı ile yatıp kalkıyordu. Dili çok konuştuk. Ya mûsıkî? İnkılapçılar Ankara’ya özene bezene yaptırdıkları Mûsıkî Muallim Mektebi’ni Konservatuvar’a çevirdiler. Millete gösterdikleri hedef çok sesli batı müziği idi.
Yahu nerede görülmüş, müzik okulu açıyorsun, kendi tarihinden gelen müzik o okulda yer bulamıyor. Sadece folklor olarak derlemeye müsade var.
80 sene sonra manzara nasıl? Senfonik müzik dayattılar, arabesk ve pop çıktı!
Klasik mûsıkimiz öğretilemez, öğrenilemez hale getirildi. Halk müziği yağcılığı yaptılar, fakat onu da yüzüstü bıraktılar. Neticede olan oldu. Ankara Türkiye’nin müzik kültürü en zengin, en güçlü illerinden biri. Eski müziğimizin konservatuvarları mevlevihanelerdi, Ankara’nın Yeni Camii yanında güzel bir mevlevihanesi vardı. Tabii şimdi o da yok!
Camili Ankara’nın alternatifi “mabedsiz şehir”di!
Ankara mûsıkîsinin alternatifi batı müziği! Halk oyunlarının alternatifi dans!
İnkılapçılık oynanacağına, tabiî bir yol izlense idi, batı müziği öğreten kurumlar yanında, kendi öz musıkimizin gelişmesi için de çalışılsa idi, böyle mi olurdu?
Burnu havada batı müzikçileri, kendilerinden başka kuş tanımadılar, ülkenin müzik geçmişini tahkir ettiler. Mûsıkimiz, türkülerimiz sahipsiz kaldı. Seviye düştü. İşte o düşmenin Ankara versiyonu: Ankaralı “türkücü”ler!
Sözleri söz değil, müzikleri müzik. Ankara ezgilerinden aparılmış basit bazı unsurları kullanarak üretilen bir rezillik.
Neyse ki, Ankara’nın mûsıkî ve halk oyunları kültürünü yaşatmayı vazife sayanlar var. İsteyen suyu kaynağından içebilir. Eğer gerçek suyu bulmuşsanız, o bulanık şeyin su olmadığını anlarsınız, taşa çalar kurtulursunuz.
Ben de bu niyetle gerçek Ankara müziğine gönül verenlerden Necmeddin Palacı’nın türkülerini buldum. İşe bakın kısmetime ilk çıkan Ankara divanı:
Efendim! Ya hu!
Kul başına gelen âlemde hükmü kaderdir
O hükmü kader bizlere miras-ı pederdir yahu!
Ankara mûsıkisi elbette sadece ağır havalardan, muhabbet havalarından oluşmuyor, cümbüş havaları da var. Yani eğlenceye dönük Ankara müziği de zengin, fakat, onlarda da tabii bir ağırlık, edep, erkân var. Sonra bazı Ankara oyunlarını seyrettim. Ankara zeybeği, Misket, Hudayda, Atım araptır, Mor koyun, Karaşar Zeybeği vb.
Bu dikkat, bu edep, bu hassasiyet neyin nesi?
Yere dikkatle basan, eli ve kolu dışında sağını solunu oynatmayan, âdeta huşua giden bir hassasiyet... Zerafetle diz çökülen, fakat yere sert diz vurulmayan, sema eder gibi dönülen, edeple sekilen, kılıçla oynandığında kılıçları bir birine temas etmeyen, binlerce yıllık derin bir ses ve hareket ahengini duyuran oyunlar bunlar...
Gerçek Ankara için savaşmaya değer!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.