Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Seyyid Bey mi, Deniz Baykal mı?

Seyyid Bey mi, Deniz Baykal mı?

Bugün size, Cumhuriyetin ilk Adalet Bakanı Seyyid Bey’in hilâfetin kaldırılmasının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesi sırasında yaptığı konuşmayı özetleyip günümüz Türkçesiyle sunmak istiyorum. 
“...Diyebilirim ki; İslâm tarihinde çok büyük bir devrim yapıyoruz. Bu devrimin büyüklüğündendir ki, zihinler bununla pek meşguldür. Kalbler endişe ve tereddüt içindedir. ...İslâm dünyasında, daha şimdiye kadar böyle bir devrim yapılmamıştır. Değil İslâm dünyasında, belki dünya kara yuvarlağında meydana gelmiş devrimlerin en büyüğü, en önemlisidir...
“...Benim asıl maksadım meselenin dini yönünü, İslâmlığın halifelik meselesi hakkındaki yaklaşımını aydınlatmaktır. Siyasi yönünü açıklamak, maksadımın dışındadır. Ben ona karışmam. O yönü Yüce Meclis çözer.
“Şu yönü arz edeyim ki, halifelik meselesi, dini olmaktan ziyade dünyevi bir meseledir... İnançla ilgisi yoktur. Her ne kadar inançlara dair yazılmış İslâmi eserlerde dahi bu meselelerde uzun uzadıya söz edildiği görülürse de, fakat bu, halifelik meselesinin İslâm inançlarından sayıldığı için değil, belki bu mesele etrafında sonradan meydana gelen birtakım düzmece ve yanlış fikirleri yok etmek, ortadan kaldırmak içindir. Bu noktayı İslâm bilginleri kitaplarında açıklıkla gösterirler. Bilirsiniz ki Hz. Peygamber zamanından sonra İslâm aleminde muhtelif fırkalar ve inanç mezhepleri meydana çıkmıştır. Onlardan birisi de Şii Fırkası’dır. Bu Şii Fırkası sonradan çeşitli kollara, dallara ayrılmıştır. Bunlardan bir kısmına ‘İsmailiye Fırkası’ denir ve aynı zamanda bu fırkaya ‘Batınıye’ (gizli) ve ‘Ta’limiye’ (öğretici) ve ‘Seb’iye’ (yediler) adları da verilir...
 “...İran’a bu gün yerleşmiş bulunan ‘İmamiye Fırkası’ da ‘Mehdi’nin var olduğuna inanır. Bunlara göre ‘Mehdi’ sağdır. Münasip gördüğü bir zamanda ortaya çıkacak, bütün dünyayı adaletle, hakla dolduracaktır. İşte bunlar ve bu gibi fırkalar bu Halifelik meselesi hakkında türlü türlü düzmeliklere inanmışlardır. Onun için Ehl-i Sünnet bilginleri kendi inanç kitaplarında ‘imamlık’ adı altında halifelik meselesini söz konusu yapmışlardır. Kasıtları, istekleri bu mesele etrafında dönen düzmeleri red ve boşa çıkarmaktır. 
“...Bu yönler bu suretle bilindikten sonra şimdi de halifelik meselesinin asıl dinsel olan iç yüzünü açıklayayım. Her şeyden evvel şu noktayı arz edeyim ki, ‘Hilafet–Halifelik hükümet demektir. Doğrudan doğruya millet işidir.’ Zamanın gereklerine tabidir. Onun içindir ki, Peygamberimiz Efendimiz dünyadan ahirete göçtüklerinde hayatında iken sohbetinde bulunmuş olanların büyüklerine bu halifelik meselesini açıklamamışlardır. Şiddetli bir hararet içinde vefat etmişlerdir. Bir aralık ‘Bana kalem kağıt getiriniz, size bazı tavsiyelerde bulunmak isterim’ demişlerdi. Bazı sahabeler hemen kağıt kalem getirmek istedilerse de Hz. Ömer engelledi. ‘Hararetin şiddetinden sayıklıyor’ dedi. ‘Bize (kitabullah) kâfidir. Allah’ın kitabı bize yeter!’ ... Ondan sonra ağız açmadılar. Zannedersem o gün veya ertesi gün vefat ettiler. 
“...Asıl din kanunu olan Kur’an-ı Kerim’e başvurursanız görürsünüz ki, bizim halifelik şekli hakkında yani İslâm Halifeliği hakkında hiçbir ayeti kerime yoktur. Kur’an-ı Kerim, hükümet etmekte, yani memleket idaresi hususunda bize iki düstur gösteriyor. Bir: Bugün medeni alemde yürüyen meşveret kaidesi ki, bunu Kur’an-ı Kerim bize 1300 yıl evvel koymuştur. O da ‘ve emruhum şura beynehüm’ düsturudur. Müslümanların işi kendi aralarında meşveretle görülür demektir. Gerçi bu ayet-i celile Medine ahalisi hakkında inmiştir. Medineliler müşterek olan, memlekete ait işlerini kendi aralarında danışarak görürlermiş. Hazret-i Kur’an onların bu halini iyi, güzel buluyor ve beğeniyor, takdir ediyor. Demek ki, memleket idaresi hususunda meşveret usulü Allah’ın takdirine mazhar olan güzel bir usuldür. ...Hülasa, meşveretle iş görmek, Allah’ın beğendiği bir keyfiyettir. Nasıl ki, bütün medeni alemde bugün bu danışma usulü kabul edilmiştir. Biz de ona uyarak kararlar alıyoruz. 
“...Kur’an’da sözü edilen ikinci düstur, ‘Ulul emre itaat etmek, ona uymak düsturudur. Kur’an, ‘Allah’a ve peygambere ve sizin içinizden emir sahibi olanlara râm olunuz, uyunuz’ demektedir. ...Bu da anarşiyi, hükümetsizliği ortadan kaldırmak içindir. Memleketin sükûn ve huzurunu emniyet altına almak içindir ki, hükümetin emirlerine uymanın din bakımından lâzım olduğunu bildirir. 
“İşte memleket idaresinde Kur’an-ı Kerim’de bu iki ayetten başka bir ayet yoktur. Vakıa emanetleri, yani memuriyetleri ehline vermek, hakka, adalete riayet eylemek gibi hususlarda ayetler vardır. Lakin bunlar doğrudan doğruya idare usullerine dair değildir. İkinci derecededir...”
“CHP’nin eski Adalet Bakanı Seyyid Bey’in geleneksel yapıyı değiştirmek için dini referanslar kullanma çabası, şimdiki CHP lideri Sayın Deniz Baykal’ın çabalarına ne kadar benziyor.
Bir farkla ki, Seyyid Bey iyi bir İslâm hukukçusuydu. Bu yüzden konuşması basılıp tüm Anadolu’ya dağıtıldı. Artık Seyyid Bey çok iyi iş çıkardığını düşünüyor, başbakanlık filan bekliyordu. Ne de olsa yönetimin çok işine yarayan bir konuşma yapmış, bu sayede bazı muhalif milletvekilleri bastırılmıştı. 
Ne var ki, olaylar Seyyid Bey’in beklentisinin aksi istikamette gelişti. Bakanlıktan alındı. Çünkü zaten Seyyid Bey, bu konuşmayı yapması için bakanlığa atanmıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi