Farklılık içinde kardeşlik
Elbette dindarlar arasında da bazı görüş farklılıkları olabi-lir. Bazı konularda fikir ayrılıklarımız bulunabilir. İnsan olan yerde görüş farkı olması tabii karşılanmalı. Bunlar çeşitliliktir. Dengede götürülebilir, kavga yerine suhuletle tartışma esası çerçevesinde tutulabilirse, bazı ihtilâflar ufuk açıcı bile olabilir.
Bediüzzaman Hazretlerinin meşhur tespitidir: “Herkes benim mesleğim haktır ve doğrudur diyebilir, ama yalnız benim mesleğim hak ve doğrudur deme hakkına kimse sahip değildir.”
Yani herkes kendi görüşünü savunsun, kendi fikrini aktarsın, ama kimse kimseye dayatmasın.“İllâ benim gibi göreceksin, benim gibi düşüneceksin, benim gibi olacak-sın”dayatmacılığına kimse kaçmasın. Zira zorlama kavga demektir. Karşılıklı öfke demektir, kin demektir.
“Öfkenin gözü kördür” derler. Görüş ayrılıkları yüzünden çıkan kavgalar sebebiyle, önemli ortak noktala-rımızı göz ardı ettiğimizi hatırlarsak, bu sözün mânâsını daha derinden kavrayabiliriz.
Nedense aramıza kalın duvarlar örmeye pek meraklı-yız. Genellikle yüzde yüz bizden olmayanı“bize karşı” say-maya bayılırız. İyi niyetle yapılmış dozunda bir eleştiriye bile kolay kolay tahammül edemeyiz.
İsteriz ki, sevdiklerimizi herkes sevsin, beğendiklerimi-zi herkes beğensin; herkes hatalarına da, sevaplarına da sahip çıksın. “Arkadaş ben kimsenin günahına sevap de-mem, kimsenin hatasını benimsemem, mazur göstermeye çalışmam” diyeni kolay kolay içimize sindiremeyiz. Oysa doğru yaklaşım budur. Doğrusu, dâvâyı insanlara endekslemek yerine, insanları dâvânın esaslarıyla değerlen-dirmektir.
Elbette ben de sevdiklerimi herkes sevsin isterim. Ama kimsenin buna mecbur olmadığını bilmek ve hoş görmek zorundayım. Asgarî ölçü, asgarî müşterek böyle oluşur. Aksi takdirde ilânihaye kavga ederiz de, niçin kavga ettiği-mizi dahi anlayamayız. Nitekim Suriye’de çatışan gruplar, niçin çatıştıklarını bilmiyor.
“Herkesin maksudu aynı, ama rivayet muhtelif” derler. Maksudu, maksadı unutup rivayetlere, yani ayrıntılara takılırsak oyuna geliriz.
Gelmedik mi sanki böyle oyunlara?..
Bir zamanlar kimimize “sağcı” dediler, kimimize “sol-cu” dediler.Yetmedi, solcularla sağcıları kendi aralarında da birkaç parçaya böldüler. Bunun etkisiyle birbirine düşman kamplar oluşturup yıllar boyu kavga ettik. Yani önce böl-düler, parçaladılar, sonra hükmettiler ve çatıştırdılar. Oyuna geldiğimizi fark edene kadar, beş bin gencimizi kaybettik (980’li yıllar).
Kavga ortamından ekonomimiz de, sosyal hayatımız da derinden etkilendi. Enerjimizi tükettik. Kalkınma hamlesine dönüşebilecek dinamiklerimizi birbirimizi yere sermekte kullandığımız için dirilemedik. Ardından 12 Eylül darbesi geldi.
Sağ-sol kavgası durulur gibi olunca, başörtüsü proble-mini çıkardılar karşımıza. Olayı mıncıklaya mıncıklaya mecraından uzaklaştırıp, lâikliğin varlık mücadelesi hali-ne getirdiler. Yine yıllarımız kavgayla geçti.
Derken PKK belası çıktı. Yine yıllar boyu kan ve hic-ran...
Şimdilerde “Barış süreci”ni yaşıyoruz. Bir yılı aşkın süreden beri, şehit cenazesi gelmiyor. Analar ağlamıyor. Vicdanlar sızlamıyor...
Tam “normalleşiyoruz” diye sevinirken, hop “Gezi olayları” servis ediliyor, ardından “Siyaset-cemaat çatışması” gündemimize giriyor...
İşin bir ucunda “yolsuzluk-rüşvet”, diğer ucunda “paralel devlet”!..
Bir anda ortalık toz duman: Ne vicdan kalıyor ortada, ne sadakat, ne merhamet, ne adalet...
Her yer hiddet, şiddet, husumet!..
Durun!..
Düşünün!..
Bir daha değerlendirin!..
Bir daha derinden bakın: Bakın ki, geçmişte verdiğimiz bu tür bu kavgalar asıl kime hizmet etmiş, şimdi kime hizmet ediyor?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.