Çankaya'daki Gül'ün ilk yılı...
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçtiğimiz yıl bugün seçilmişti. Çankaya'da tam bir yılını doldurdu.
Sayın Gül, zorlu bir sürecin ardından seçilmişti. Kendilerini Türkiye'nin asıl sahibi gören çevreler kendi mahallelerinden gelmeyen, üstelik eşi de başörtülü olan Gül'ü çok yadırgadılar. Seçilmesini hiç istemediler. Çankaya'yı ellerindeki son kale gibi görüyor, düşmesini hiç istemiyorlardı. CHP marifetiyle yargıyı zorladılar. Kurumların itibarı ile oynadılar. 27 Nisan'da sırf Gül seçilmesin diye muhtıra verildi. Bütün bunlara rağmen Gül seçildi ve makamında bir yılını doldurdu. Kıyamet kopmadı. Cumhuriyetin temelleri ile oynanmadı. Tam tersine Çankaya'da varlığı ile güven veren, uzlaşmadan yana, demokrat, halkın içinden ve halkın içine girdiğinde bağırlara basılan bir cumhurbaşkanımız var. Sayın Gül, beş dönem yaptığı milletvekilliği ve Dışişleri Bakanlığı müktesebatından dolayı temsil kabiliyeti yüksek bir insan. Çankaya'yı içine kapatan Sayın Sezer'den sonra aradaki farkı daha iyi görüyoruz. Sayın Gül, görevde bulunduğu bir yılda 17 ülkeye 21 ziyaret yaptı. Çankaya'da 19 devlet başkanını ağırladı. Türk dünyası ile münasebetlerde boşluk doğmaması için adeta çırpındı. Japonya'yı ziyaret eden ilk cumhurbaşkanı oldu.
Sayın Gül'ü devletin en yüksek makamında farklı kılan pek çok özelliği var. CHP'nin anlamsız, katı, nezaket dışı muhalefetine rağmen siyasetçi gibi davranmıyor, tavır koymuyor. "Bulunduğum makam siyasî makam değildir" diyerek herkese eşit mesafede duruyor.
Halkla kucaklaşmaya özen gösteriyor. Doğu ve Güneydoğu'da halkın arasına karışıyor. Hacı Bektaş-ı Veli törenlerinde tam bir sevgi halesiyle kuşatılıyor. Türkiye'nin enerjisini kavgalara harcatmamaya özen gösteriyor. Doğru bir istikamette uyum içinde olmaya özen gösteriyor. Meclis'in itibarını sarsmamaya özen gösteriyor. Hükümet ile kavga etmesi için fitne fesat üretenlere aldırmıyor, kurumlar arasındaki ahengin kıymetini anlatmaya çalışıyor. Usule, üslûba, metoda özen gösteriyor. Empatiye önem veriyor. Kendisine muhalif olanları anlamaya çalışıyor. Onların hassasiyetlerini gözetiyor. Gerçek bir devlet adamı gibi davranıyor. Makamını hak etmeyi önemsiyor.
Devletin, hukuk dışına çıkmış yapılanmalardan temizlenmesi için cesaret veriyor, özlediğimiz, beklediğimiz devlet anlayışının yerleşmesi için yolları açıyor. Dün NTV'de soruları cevaplandırırken, Ergenekon davasıyla ilgili olarak şunları söylüyordu:
"Bu konular Türkiye'de her zaman vardı. Ama bu konulara değinilmezdi. Bugün savcıların çalışmasıyla dava aşamasına gelindi. Önemli olan, görevlerini yapan savcılar tarafından bu iddiaların mahkemeye teslim edilmesidir. Hiç kimseyi şimdiden suçlayamayız ama savcılar, hâkimler, kanunların verdikleri yetkileri sonuna kadar kullanmalı. Kimse onları engellememeli..."
Sayın Cumhurbaşkanı'nın, yanlış yapanlarla, kurumların ayrı tutulması noktasındaki uyarıları da yerindeydi. Dozajı aşan eleştirilerin kurumları yıpratacağı, bunun da kimseye faydası olmayacağı, medyanın da titizlik göstermesi gereken bir husustur.
Türkiye'nin enerjisini nereye harcayacağı bellidir. Avrupa Birliği reform sürecini, bütünleşme sürecini hızlandırmak. Özgürlüklerin genişletilmesi, hukukun üstünlüğü yolunda reformlar yapmak. Çankaya'da buna inanan, buna öncelik veren bir cumhurbaşkanımız var.
Türkiye'yi kendilerinden başkalarının yönetmesinin haksızlık olduğuna inanan, onlara müsaade edemeyeceklerini düşünen kesim, biliyoruz, Çankaya'daki Gül'den rahatsızlık duyuyorlar. Ama millet iradesine saygılı olmayı artık içlerine sindirmek zorundalar. Çünkü Türkiye'nin yarınlarını yeni dönemde Ergenekon avukatları değil, milletten yetki alanlar belirleyecek.
Unutmasınlar, bundan sonraki cumhurbaşkanını da halk seçecek...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.