“Aksakalın Kitabı”ndan Anıtmezar Ziyaretine Dair Tekfir Risâlesi
20. asrın başında yaşayan Kaşgar Türklerinden bir aksakalın vaaz ve öğütlerinden derlenip “Aksakalın Kitabı” adıyla neşredilen değerli kitaptan okuduğum bir bahsi, devlet adamlarının millî şuurunu uyanık tutacağına inandığım için sadeleştirerek hülâsa ettim ki cümle İslâm âlemi istifade eylesin…
------------------
“Müslüman Türkler ve Müslüman kavimler tarihlerinin hiçbir döneminde önderleri için yapılan mezarlara mozole yahut anıtmezar dememiştir. Türbe yahut kümbet demişlerdir.
Diyâr-ı Rum’daki Türk ülkesinde, zulme dönüşen inkılâpları yüzünden milletince sevilmeyen Sarı Kamalov adıyla zorba bir put önder vardı ki, ölünce onun nâmına yaptırılan mozole, yâni anıtmezar devlet protokolünde birinci derecede ziyaret edilmesi gereken resmî mekân olarak anayasa ile mecbur kılındı da o gün bugün laikleşmiş zümrelerle şeçkinler ve cumhurbaşkanları kimi zaman kerhen, bazen gönülden ta’zimde bulunuyorlar.
Türk ülkesini ziyaret eden her devlet erkânı Kamalov’un mozolesini ziyaret etmek, yâni anıtmezara ta’zimde bulunmak mecburiyetindedir. Bu zelil anıtmezar Hacı Bayram-ı Velî Hz.lerinin şehrinin yüzünü kara eyledi, Müslümanca sûretini kirletti.
Türk ülkesinin başşehrinde ziyaret edilecek mekân Kamalov’un anıtmezarı değil, Hacı Bayram-ı Velî Hz.lerinin türbesi olmalıdır. Asıl mevzumuz olmasa da Türk ülkesi ifadesine dair bir açıklama yapmam gerekiyor. Türk ülkesi demek ulusalcı milliyetçilerin anladığı gibi Kamalovizm’in Türk Cumhuriyeti demek değil, İslâm’ın hâkimiyet ve meşrûiyetinin her sahada yürürlükte olduğu ülke demektir.
Putperest pagan kültüründen kalma kötü ruhlu bir mimariye sahip olan anıtmezar, Müslüman Türk ülkesinin bağrında Firavunların mezarları gibi durmaktadır ki, millet-i necibe bundan rahatsızdır ve bu mekânı kendisine yapılmış bir hakaret olarak görmektedir. Çünkü putperest inançlarda mozole içinde “tanrı” yattığı için ibadet yeri sayılıyor. Daha fenası, başşehrin bağrına dikilen Kamalov’un mozolezesi putperest Karya Kralı Mozoleus’un adından gelmesidir.
Sözlüğe baktım, Mozoleus, Fransızca’da tapınak mezar mânasına geliyor. Roma putperest krallarının mozoleleri bu mânadadır. Bir başka mânası da mozolede yatan ölünün “ben ölmedim” ifadesini ihtiva ediyor ki, şirk koşmaktır bu. Türk ülkesinde Müslümanlar için böylesine tağutî bir mekânı ziyaret etmek büyük günahtır.
Başşehirdeki anıtmezar eski Yunan tanrıları adına yapılan tapınakların benzeridir. Putperest Atina’nın sembolü olan Yunan tanrıçası Atena adına yapılan Akropolis’e çokça benziyor. Aynı zamanda ne idüğü belirsiz Sümerlerin mimari sanatından ilham alınmış ve Amerika’nın ilk başkanı Waşington’un mezarına benzetilmeye çalışılmış.
İşte bu Kamalovistler, Yunan mimarisi ile Firavun dönemi mimarisini sentez yapıp Kamalov’un anıtmezarını Türk ülkesinin Müslümanlarına zulüm olsun diye başşehrin en görkemli mevkiine mazlum milletin vergileriyle toplanan büyük paralarla inşa ettirmişler.
Bu elim vakadan sonra din-i mübinin velilerinin mekânı olan başşehrin çehresi kirlendi, sûreti yabancılaşarak bir Yunan şehrini andırır oldu. Millet-i beyzâ, yüreğine sokulan bir hançer gibi her sabah evinin penceresinden bu meşum anıtmezarı ister istemez görüyor.
Türk ülkesi için yüz kızartıcı bir alâmet olan anıtmezarda zulüm ve Batılılaşmakla eş mânaya gelen Kamalovizm’in inkılap müzesi varmış ki inkılâplardan canı yanan millet-i necibe’ye hakaretin daha büyüğüdür bu.
Firavunların mezarlarında hususi eşyalarının saklandığı gibi bu müzede Sarı Kamalov’un şahsî eşyaları sergileniyormuş. Daha fenası, Firavunların balmumu heykelinden ilham alınarak yapılmış olan Sarı Kamalov’un yarım gövde ve baş heykelleri sıra sıra diziliymiş.
Daha da ileri giden Kamalovistler anıtmezarı yarı agnostik, yarı pagan inançlarına göre kutsallaştırdılar. Müslümanların Kâbe’sine karşılık olarak addettiler. Yâni anıtmezarı Kâbe, Kamalov’un heykellerini ikona, konuşmalarının yazıldığı kitabı da Kur’ân-ı Kerim’e karşılık olarak hâşâ cumhuriyetin kutsal kitabı olarak takdis ettiler.
Kitapların yazdığına göre anıtmezara giden mermer döşeli yolların kenarlarında Türklükle uzaktan yakından bir alâkası olmayan Hitit aslanlarının heykelleri sıra sıra arz-ı endam ediyormuş. Çevre mimarisi Roma sitelerine ve meydanlarına benziyormuş. Dünyanın en pahalı taş ve mermerleriyle döşenmiş. Binaların tavanlarını renkli ve altın varaklı İtalyan mozaikleriyle süslemişler. Kıtlık ve yokluk yıllarında mazlum ve mazrur millet-i necibe’den zorla alınan vergiler bu meşum mekâna harcanmış.
Facianın bir başka tarafı da anıtmezar toplam yüz yirmi bin metrekarelik bir sahayı kaplıyormuş. Düşünün, bu kadar geniş bir arsaya dar gelirliler için binlerce mesken yapılabilir.
Sadede geleyim, bunca sözü tağutî bir alâmet olan anıtmezar için niye sarf ettim? Cumhurun seçtiği cumhurreisi ve başvekil, duyduğuma göre anlattıklarıma kalben ve fikren inanan devlet adamları olarak biliniyor. Demem o ki bu iki zat anıtmezarı ziyaret etmeseler iyi olurdu.
Hattâ bir ferman çıkarıp, ‘Bundan böyle resmî, yâni mecburi anıtmezar ziyaretleri devlet ricaliyle memurlar, askerler ile mektep talebeleri ve muallimler üstünden kaldırılmıştır. Laikçiler, modernler, Kamalovistler ve benzeri anlayışta olanlar şahsen gidebilirler…’ şeklinde yeni bir nizamnâme yürürlüğe sokulmalıdır.
Âcizâne bir teklifim daha var: Anıtmezarın sadece kendisi kalacak şekilde kapladığı saha amme menfaatine uygun mesken ve mekân yerleri olarak tahsis edilmelidir. Azınlık haklarına sahip bir zümre olarak varlıklarını sürdürecek olan Kamalovistler için müze olarak bırakılmalı veya anayasa değişikliği ile bütünüyle lavedilmeli ve Kamalov’un mezarı devlet mezarlığına nakledilmelidir.”
Şaka ve mizah değil bu söylenenler. Aksakalın öğütlerinin tutulacağına inanmak ve anıtmezarın Müslüman Türk ülkesinin devlet sembolü, yâni resmî ziyaretgâhı olmaktan çıkarılmasını görmek hakkımız değil mi?
[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.