Cem Sultan aynasında tarih
Fatih Sultan Mehmed ölünce, Şehzade Bayezid, “Sultan II. Bayezid” olarak 34 yaşlarında atalarının tahtına geçti...
Fatih’in küçük oğlu Şehzade Cem ise henüz 22 yaşındaydı. Hemen isyan bayrağını çekti: “Padişah benim” demeye başladı...
Ama kader arzularımız istikametinde tecelli etmez. Özellikle şehzadelerin kaderi genelde acılı kaderdir. Üç-beş şehzadenin içinden sadece biri baht tahtına geçecek, diğerleri “nizam-ı âlem” için bir şekilde “izale” olunacak, yani öldürülecektir.
Devlet yönetiminde duygusallığa yer yoktur. Bu yüzden herhangi bir padişah, “Devleti oğullarım arasında bölüştüreyim de ben öldükten sonra kavga etmesinler!” deyip devleti peşkeş çekemez.
Varsayalım bölüştürse, yine bazı kardeşler kendilerine haksızlık yapıldığı gerekçesiyle, bazıları da devletin tümüne hâkim olmak için, bir birleriyle savaşırlar. Dünya tarihinde bunun örnekleri çoktur. Yani taht yolunda, baht savaşı kaçınılmazdır!
Şehzade Cem de bu savaşa girmiştir. Ağabeyi Sultan II. Bayezid’a yazdığı mektupta, önce devletin yarısını istemiştir. Kardeşinin teklifine Sultan Bayezid’in verdiği tarihi cevap, değişmez gerçeğin ifadesi gibidir:
“Bu kişver-i Rûm bir ser-i pûşîde-i arus-ı pür namustur ki, iki damad hutbesine tâb götürmez.”
Yani, “Osmanlı Devleti öyle süslü, iffetli ve namuslu bir gelindir ki, iki damad kaldıramaz”...
Bu tarihi cevap, sonraları kısaltılarak, “Arûs-i saltanat taksim kabul etmez’’ (devlet iki başlılığı kaldırmaz) şeklini almış ve yeri geldiğinde tekrarlanmıştır.
Cem Sultan barışçı yoldan alamadığı payı savaşarak almayı denemiş, yenilmiş, nihayet ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştır.
Kendisi iyi bir şairdi. Ağabeyine yazdığı mektupların birinde, “Senin her şeyin varken, benim neden hiçbir şeyim yok?” anlamında, şöyle seslenmişti:
“Sen bister-i gülde yatasun şevk ile handan,
“Ben kül döşenem külhan-ı mihnette sebeb ne?” (Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken, benim zahmet ve eziyet içinde yaşamamın sebebi nedir?)
Sultan II. Bayezid de iyi bir şairdi. Şöyle cevap verdi:
“Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet,
“Takdire rıza vermeyesun, böyle sebeb ne?..
“Haccacü’l-Haremeynüm deyü da’va kılarsun,
“Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne?”
(Saltanat bize nasipmiş, sen neden kadere rıza göstermiyorsun?.. Bir de hacı geçiniyorsun, gerçekten hacı olan dünya saltanatına böyle hırs gösterir mi)?
Aslında tarih içindeki oluşlar kader zincirinin halkalarıdır. Cem’in sığındığı Rodos Şövalyeleri onu ağabeyine karşı kalkan olarak kullandılar. “Cem Sultanı serbest bırakırız” tehdidiyle Sultan II. Bayezid’den sürekli para sızdırdılar, taviz kopardılar.
Sonra Fransa’ya Papa’ya sattılar. Oysa Rodos’a sığınmadan (29 Temmuz 1482), istediği zaman adadan ayrılabileceği taahhüt edilmiş ve Rodos Şövalyeleriyle bu şekilde bir antlaşma imzalamıştı.
Ancak şövalyeler bu taahhütlerinde hiçbir zaman sadık kalmadılar. Acımasızca kullandıktan sonra, nihayet Papa VIII. Innocent’e gönderdiler.
Papa, Cem Sultan’ın masraflarını bahane ederek, Padişah’tan yılda 40.000 altın alıyordu. Ama asıl niyeti Cem Sultan’ı kullanarak, Osmanlı üzerine bir haçlı seferi düzenlemekti. Bunun için Cem Sultan’a Hıristiyan olmasını teklif etti. Bu teklife Cem Sultan’ın cevabı şu şekilde oldu:
“Değil Osmanlı saltanatını, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz, dinimi değiştirmem”.
Ve şöyle dua etti:
“Benim yüzümden ümmete zarar gelecekse, al canımı ya Rab!..”
Kısa süre sonra da öldü (25 Şubat 1495).
Sultan II. Bayezid, Cem Sultan’ın mezarını ülkeye getirmek için dört yıl uğraştı. Nihayet 1499 yılının Ocak ayında Cem Sultan’ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirebildi. Bursa’da, kardeşi Şehzade Mustafa’nın yanına defnetti. Şanına lâyık bir de türbe yaptırdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.