Merve Kavakçı İslam

Merve Kavakçı İslam

Sivaslı - Uşak - Denizli

Sivaslı - Uşak - Denizli

Türkiye’de geçirdiğimiz uzun yaz tatilinin sonuna gelmiştik. Okulların açılmasına bir hafta kalmıştı. Vatandan ayrılıp istemeye istemeye de olsa uzak diyarlara dönmeden önce anneannemin, dedemin ve başka aile büyüklerinin kabirlerini ziyaret etmek, çocukluk anılarımızı tazelemek, daha da önemlisi bu anıların bizim çocuklarımız için birer puslu hayal mahsulü hikaye olarak kalması yerine belleklerinde capcanlı birer anı olarak yeretmesi ümidi içinde dedemin Isparta-Uluborlu’daki evine gittik. Ancak bu sefer seyahatimiz biraz farklıydı. Alıştığımız gibi Ankara’dan değil de bu kez İstanbul’dan gidiyorduk. üstelik yolculuğumuzda farklı bir durak da olacaktı. Denizli. Böyle olunca alıştığımızın dışında bir yol tuttuk. Sayın Dr. Cevat Akşit Hoca’nın Berat Kandili programına iştirak edecek, oradan da Uluborlu’ya devam edecektik. İstanbul-Denizli güzergahı mübarek insanların mesken tuttuğu bir yol üzerinde. Ecdadımızın ilk ayak bastığı Söğüt’te Ertuğrul Gazi’nin, biraz ötede Şeyh Edebali’nin ve birçok başka Hak dostunun ruhlarına okuyarak yolculuğumuza devam ettik. Milattan önce Anadolu’da yaşamış Friglerin kalıntılarıyla irkildik. Hem irkildik hem düşündük. Allah Celle Celaluhu’nun hatırlatmasını bir kez daha kalben tasdik ettik: Bakınız! Sizden öncekilerin akıbeti nasıl oldu. Friglerin mesken edindiği o yerlerde şimdi çekilmiş su yatakları, birkaç mağara ve sessizlikten başka bir şey kalmamış. Bir varmış, bir yokmuş. Bizlerin de, üzerinde anlaşamayıp da savaştıklarımızın da, bir türlü paylaşamadıklarımızın da er geç yok olacağı gibi. Hem etrafı seyredip hem de bunlar üzerinde düşünürken bir başka şey hatırıma geliyor. Libya’nın başkenti Trablus’dan Tacura ve Misrata gibi yerleşim bölgelerine giderken “siru ve sebbihullah” yazısını görürsünüz. Ne güzel bir hatırlatmadır bu. “Seyahat ediniz ve Allah’ı tesbih ediniz.” İnsan seyahat eder, etrafına bakar da Allah’ı anmaz mı hiç? O’nun gücünü, bizim gibi her canlının geçiciliğini idrak etmez mi hiç?.. Biz de elimizden geldiğince işte bunu yapmaya çalışıyorduk Denizli yolunda.
Geçtiğimiz yerlerin birçoğu milli parklar kapsamındaydı, Dumlupınar Savaşı’nın yapıldığı bölgede şehitlerimiz için yapılan anıtlar geçmişin birer şahidi olarak yükseliyorlardı. Yine siru ve sebbihullah tavsiyesine uyduk. Yolumuza devam ettik. İkindi vakti yaklaşırken çocukların karınları acıktı, soluklanmak üzere bir yer aradık. Denizli il sınırına yaklaşmaktaydık. Şurada mı dursak burada mı mola versek derken Uşak’ın Sivaslı ilçesinin girişinde yeni yapılmış olduğunu tahmin ettiğimiz bir tesis dikkatimizi çekti. Yüksekçe, açık bir arazi üzerine ahşap yapılarla süslenmiş bir mekan. Baktık ki belediyeye aitmiş. Güzel bir yer bulduğumuza memnun olarak arabamızı park ettik. çocuklar da nihayet duracak bir yer bulduğumuz için sevindiler. Maksadımız ufak tefek bir şeyler atıştırıp, belki bir çay içip akşam namazından önce Denizli’de olmaktı. Görevli beyin tozunu aldığı ahşap piknik banklarına tam oturmak üzereydik ki, biraz ileride ağaçlar arasında oturan bir çiftin masasındaki içecek dikkatimi çekti. Büyük bardaklarda kirli sarı bir içecek. Bira olmalıydı. Oturmadan görevliye döndüm ve “Burada alkol servisi mi var?” diye sordum. Biraz mahcup bir tavır içinde, görevlinin cevabı “maalesef efendim” oldu. Teşekkür edip oturmadan oradan ayrıldık. ülkemizin nev-i şahsına münhasır durumlarından biri bu yine. Ne büyük yanlış! Düşününüz, şehirlerarası karayolu üzerinde bir konaklama mekanı ve de orada adeta içkili araba kullanma promosyonu yapılıyor. Alkolünüzü alınız ve yola çıkınız, der gibi. Seyahatimizin bundan sonraki bölümü Denizli’nin Yatağan’ına varana kadar alkol reklamlarıyla karşılaşarak geçti. öyle ki Denizli merkezine girdiğinizde o muhteşem dağlık manzarada bile sizi ilk karşılayan şeylerden biri bu türde devasa bir reklam oluyor...
O gece içimizi, ruhumuzu Cevat Hocamızın kıymetli sohbeti, nasihatleri ve ardından gelen zikrullahla temizledik. En başta Lamia Teyzemiz olmak üzere Akşit ailesinin eşsiz misafirperverliğinden payımıza düşeni aldıktan sonra sabahın ilk ışıklarıyla Uluborlu yoluna çıktık. Uluborlu mu? Orası başlı başına bir efsane. Bir başka yazıya inşallah...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Merve Kavakçı İslam Arşivi