Suud gözüyle 11 Eylül
Türkiye’de 12 Eylül darbesinin üzerinden tam 34 yıl geçti. 12 Eylül suret-i haktan görünen darbe süreçlerinden birisiydi. Siviller ve askerler görevini tam olarak yapmış olsaydı 12 Eylül önlenebilirdi. Yine her 28 Şubat tarihinde 28 Şubat sürecine bir milat olarak bakarız. 28 Şubat tam bir zorlama süreçti. 12 Eylül gibi siyasi anarşi veya istikrarsızlık gibi arazlar yoktu. Bununla birlikte, askerler medya ve işadamlarıyla ve yargıçlarla birlikte bu süreci köpürttüler ve seçilmiş başbakan olan Erbakan’ı devirdiler. Ne oldu? Ülke geriye gitti ve onun ötesinde maksatlarının aksiyle tokat yediler. 28 Şubat sürecinden sonra devlet iflas edince halefleri karşısında Erbakan Hocayı arayacak düzeye geldiler. Kime niyet kime kısmet! ‘Ne oldum deme; ne olacağım de?’ durumu. 11 Eylül de tam öyle oldu. ABD maksadının aksiyle tokat yedi. Macellan gibi bir yeri keşfetmek isterken başka bir yeri buldular. Kısaca, ABD çöküşe geçerken aksine Rusya’yı yeniden bir dünya gücü haline getirdiler. Müslümanlar ise müzmin bir liderlik sorunundan dolayı toparlanamadılar. 11 Eylül esbap ve mealatıyla hâlâ tartışılıyor. Elbette 11 Eylül’ün resmi tutanaklarına hiç inanmadık. George Walker Bush, idaresi ve halefleri gerçekleri dünya ile paylaşmaktan kaçındılar. Bundan dolayı resmi versiyon hiç ikna edici olmadı. 11 fail-i meçhulünün fail-i malumları olarak takdim edilen 19 adamın 14’ü Suudi Arabistanlı idi. Bu 14 kişi üzerinden Suudi Arabistan’ın başına çorap örülmek istendiği gibi 19 adamla da bütün İslam dünyasının üzerine şal geçirildi. BOP sürecinin 11 Eylül’ü izlemesi boşuna değil.
•
11 Eylül olaylarıyla alakalı bir resmi rapor hazırlandı. Bu rapor tam 396 sayfadan oluşuyor. Bu sayfalardan 28’i sansürlendi ve bu sayfaları çok az sayıda kimse görebildi ve okuyabildi. Gerçekten de sansürlenen ve yayınlanmasının Amerikan milli çıkarlarına aykırı olduğu iddia edilen sayfalarda neler vardı? Neden sansürlendi? 11 Eylül, ABD’nin Susurluk’udur! Başbakanlık Müfettişi Kutlu Savaş’ın hazırladığı, “ünlü Susurluk Raporu”nda “devlet sırrı” kapsamında görülen bazı bölümler sansürlenmiştir! Kendi açısından el Hayat Yazarı Cihad el Hazin 11 Eylül raporunun sansürlü bölümüne bir izah getirmeye çalışıyor. Bu sansürlenen sayfaların aslında 11 Eylül’ün bilinmeyen yüzünü ortaya koyuyor. Ezcümle, 11 Eylül’le alakalı İsrail’in gizlenen rolüyle alakalı olabileceğini yazıyor. Sözgelimi Cihad el Hazin İsrail’in sözde aktörleri yakından tanıdığı sonucuna ulaşıyor. Cihad el Hazin söz konusu yazısında Suudi Arabistan’ın kara kutusu olan müteveffa İçişleri Bakanı Prens Nayif ile bu konu etrafında konuşmalarını aktarıyor. Hazin defalarca Prens Nayif ile birlikte bu konuyu görüşüyor ve notlar alıyor.
•
Prens Nayif’in izlenimlerini aktarıyor. 11 Eylül öncesi ilginç gelişmeler yaşanıyor. Bunlardan birisi Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı Türki Faysal’ın 1 Eylül 2001 tarihinde görevinden ayrılması ve istifa etmesidir. Suudluların karıştığı iddia edilen olaylardan 10 gün evvel gelen istifa tesadüf müdür? Yoksa denildiği gibi birçok istihbarat teşkilatı meyanında Suudlular da 11 Eylül’ü önceden biliyorlar mıydı? 11 Eylül’e giden süreçteki kilometre taşlarından birisi de esrarengiz bir biçimde 9 Eylül’de Ahmet Şah Mesud’un öldürülmesi olayıdır. Ve ardından Taliban’a yönelik bir operasyon başlatıldı. 11 Eylül olaylarına İsrail’in katıldığına veya katılmadığına dair somut bir delil yok. Ama karineler var. Cihad el Hazin 11 Eylül ile alakalı olarak Prens Nayif’in tasavvurlarını aktarıyor. Prens 11 Eylül olaylarını 19 adamın yaptığına inanmıyor. Yine herkes gibi el Kaide’nin böyle bir güce haiz olmasını da aklı almıyor. Dolayısıyla 11 Eylül hadiseleri aklın ermediği bir alan. Aklın almadığını ve ermediğini İsrail değil de, el Kaide yapıyor! Bu da esrarengiz bir ayrıntı. Aktarılanlara göre, Prens Nayif bin Abdulaziz 19 kişinin veya el Kaide’nin olayları planlamasını hem mantık örgüsüne, hem de hakikate aykırı bulmaktadır. Demek ki Suudi Arabistan’ın güvenlik örgütlerinin birinci adamı da böyle düşünüyordu. Olayı İsrail planladı da Bush mu sahiplendi? Bunu İslam dünyasına yönelik hamlesine malzeme mi yaptı? Yoksa baba Bush gibi baştan beri oğul Bush yönetimi de bu işin içinde miydi? İsrail’i de aşan bir boyut da var mıydı? Zira Saddam’ın bir biçimde 1990 yılında Kuveyt’e imale edilmesi ve yönlendirilmesinde baba Bush’un payı bulunuyordu. Sefiresi April Glaspie azmettirici bir rol oynamıştı. Rumeyla meselesinin kendilerini ilgilendirmediğini ve bunun münhasıran Irak ile Kuveyt arasında bir mesele olduğunu söylemişti. Böylece bölge tarihinde Lawrance tipli bayanlar içinde Gertrude Margaret Bell’den sonra en meşum ikinci kadın rolünü oynamıştır. Ardından Saddam, hazırlanan tuzağa girdiğinde, kumpasa düştüğünde üzerine küresel bir koalisyonla bindiler. Aynı şey 8 yıl sonra Kafkaslar’da Yeltsin-Putin tarafından tertiplendi. Aracı Yahudi işadamı Brzezovski idi. Ne tesadüf bütün kumpaslarda Yahudiler var. Şamil Basyev Dağistan’a çekildi ve ardından Çeçen direnişçiler kırıldı ve Çeçenistan’a girildi. 11 Eylül zannettiğimiz gibi bir tarih değil. Yaşayan bir süreç. Obama yeniden diriltiyor. Neoconlar da ‘yetmez ama evet’ diyorlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.