Celal Bayar Üniversitesi’nde neler oluyor?
Geçen gün kısaca değinmiştim..
Bugün Manisa Celal Bayar Üniversitesi rektörü ile ilgili bir mektup aldım..
Prof. Dr. Mehmet Pakdemirli’nin cemaat ilişkisi ve bu çerçevedeki tasarrufları uzun uzun anlatılıyor. Pakdemirli ismi maruf bir isim.. Bu zat da Ekrem Pakdemirli’nin oğlu imiş..
Celal Bayar Üniversitesi ile ilgili anlatılanlar, diğer paralel yapılanmaların olduğu üniversitelerle ilgili anlatılanlardan pek de farklı değil.. Mesela rektörün, cemaat imamı olarak atanan yabancı diller yüksek okulu müdürü Doç. Dr. EO’nun talimatlarının dışına çıkmadığı ileri sürülüyor..
Pakdemirli Ekim’deki rektör seçiminde yeniden aday.. Paralel yapının B planı Prof. Dr. Ahmet Var olduğu ileri sürülüyor.. MHP çizgisinden aday var, çağdaşların adayı var. İmam-Hatip kökenli olduğu için dışlanan bir başka isim Prof. Dr. Lüleci aday..
Paralelciler, MHP ve Çağdaşlarla işbirliği arayışındalar..
İşin kötü yanı, üniversitenin geleceği, bilim konuşulmuyor da, paralelciydi, değildi, bunlar konuşuluyor. İdeoloji ve siyaset konuşuluyor.. Üniversitenin mali imkanları, teknik altyapısı ne durumda, Üniversite ile iş dünyası arasındaki ilişki nasıl, kaç bilimsel çalışma yapılmış, makale yayınlanmış, konferans düzenlenmiş, patent alınmış, bunlar konuşulmuyor..
Kadrolaşma dedikleri kendi adamlarının Üniversite kadrolarına yerleştirilmesinden ibaret.. Bir takım işsizlere iş bulma, yandaş devşirme gayreti içinde birileri..
Demokratik üniversite böyle inşa edilemez.. Bu süreç üniversiteleri bilim yuvaları olmaktan uzaklaştırıp, ideolojik, politik ve menfaat hesaplaşmalarının arenası haline getirir..
Dün bu iş sağ-sol çekişmesi üzerinden yapılıyordu bu gün cemaat üzerinden yapılıyor..
Oysa işi ehline verecektik.. Adaylar akıl, zeka, dürüstlükleri ve cesaretleri ile öne çıkacaktı hani.
Yandaş olmayan öğretim üyelerinin kalitesine bakmaksızın mobbing uygulayanlar, yandaş kayırmacılığı ile, ehliyetsiz insanlara soruların cevaplarını vererek, onları yerli yersiz taltif ederek bir yerlere getirmeye çalışıyorlarsa, buna bir dur demek gerek. Yandaş firmalara ihaleler dağıtmak, yandaş kişilerin davasında bilirkişilik yaparak haksız kazanç elde etmek ve davalarını özel çıkar uğruna etkilemeye çalışmak, sadece Üniversiteye değil, ona bağlı olarak daha bir çok çevreye zarar vermektedir..
Üniversitelerin kadroları ve mali yapıları titizlikle incelenmesi gerekir.. Buradan yetişen insanlar yarın bürokrasiye, iş dünyasına, mediaya gidecekler.. Burada ayarı bozulmuş insanlardan doğru hizmet beklemek çok mümkün olmasa gerekir..
Aslında bu kirli oyun artık deşifre oldu. Bu adamlar direnerek aslında dikkatleri daha çok üzerlerine çekiyorlar.. Çevrelerine rahat vermeseler de, kendileri de orada rahat oturamayacaklar artık bundan sonra.. Hizmet de aksayacak, kendileri de bu hesaplaşmanın sonunda sanık sandalyesine oturmaktan kurtulamayacaklar. Bugün için yapacakları her iş, atacakları her adım dikkatle takip edilecek ve bu da yetmez, geçmiş hesapları da mercek altına alınacaktır..
Himmetine sığındıkları zat, artık “kendisi himmete muhtaç bir dede, nerdeki gayrıya himmet ede” Keramet kabul ettikleri haberlerin hiç biri gerçekleşmedi. Kehanetler boşa çıktı..
Hareket deşifre olduktan sonra da artık, bu saatten sonra toparlanıp, yeniden harekete geçmeleri mümkün değil.. Birileri ya bu gerçeği görmüyor, görüyorsa da kabul etmek istemiyor, ya da paralel yapının kripto kadrolarının tehdit ve şantajına boyun eğerek direnmeye devam ediyorlar..
Paralel yapı mensuplarının bulundukları yerler, artık kendileri için bir kalkan, zırh, ya da sığınak değil, paratoner.. Birileri belki, bir takım adamları öne sürerek kendilerini gizlemek, zaman kazanmak istiyor olabilir.. Sanırım HSYK seçiminden sonra bu konuda da artık birileri derin uykularından uyanıp gerçeği kabul etmek zorunda kalırlar..
Bu konu sadece Üniversitelerle ve bürokratlarla ilgili değil, iş dünyasında da benzer durumlar yaşanıyor.. STK’lar kendi içlerine kapanmış vaziyette..
Cemaat kendini yalnız, çaresiz ve köşeye sıkışmış hissediyor.
Parti de kuramıyorlar, başka partilerin listesinden de meclise girme umutları kalmadı.. AK Parti’den bekledikleri çözülme olmadı.. Çaresiz ve umutsuz bir bekleyiş içindeler. Etraflarındaki çember giderek daralıyor.. Cemaat kadroları tedirgin, bu kötü gidişin ne kadar devam edeceğini bilmiyorlar. Ve Cemaat aleyhindeki kampanyanın diğer ülkelere sıçramasından ciddi anlamda rahatsızlar..
Cemaatin yurtdışı kadroları, Yahudi, Ermeni ve Rum lobisi gibi Türkiye aleyhinde çalışan en büyük lobi hareketlerinden birine dönüştü. Daha önce hükümetin uzantısı olarak görülen hareket, şimdi hükümet karşıtı kampanyalar yürütüyor.. İçeride ve dışarıda örtülü bir hesaplaşma yaşanıyor.. Geç de olsa hükümet bu ülkelere ulaşmaya başladı. Cemaat mensupları şimdi oralarda da giderek yalnızlaşıyor..
Türkiye’de davalar açıldıktan ve yargılama süreci başladıktan sonra, sadece Gülen değil, yurt dışındaki Türkiye karşıtı faaliyetlere karışanlar için yeni bir süreç başlayabilir.. Ama önce şuHSYK engelinin aşılması gerek.. Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.