Leydi’nin gagası ve “islâmcılar”!
Bütün dünyayı biçimlendiren bir ABD sinema sanayi, “Holivut” olduğu gibi, bir Amerikan müzik sanayii de var! Dünyada popüler kültürü yönlendiren geniş ölçüde hâlâ onlar...
İşte o endüstürünün mamûlatından bir hatun 2 milyon dolara İstanbul’a getirilmiş. Onun hayranları da, “performans” göstereceği stadyuma üşüşmüşler... Tabiî hayran oldukları kişinin kılık kıyafet anlayışına uygun olarak tam çıplağa yakınlar bir hayliymiş...
Türkiye’den bir şarkıcı da bu kıyafet tercihinin “müslüman bir ülkeye yakışmadığını” söylemiş. Ona da “gaga”cılar tepki göstermiş. ABD mamûlatı şarkıcı konserine “İstanbul sizi seviyorum” diye “türkçe!” başlamış. Konserin bir bölümünde tamamen çıplak kalmış, yeni sahne kıyafetleri giyinmiş... 23 “şarkı” söylemiş...
Şu değişmez şiarımız “Edeb yahu!”yu binlerce, milyonlarca tekrarlamamız gerekiyor.
Haberlerde müzik filan yok. Sadece soyunma, giyinme, çıplak, çıplağa yakın veya yarı çıplak fotoğraflar...
En muhafazakâr gazetelerimizden Star’a göre Leydi Gaga “İstanbulu sallamış”. İnşaallah bu sallamanın artçı sarsıntıları Marmara fay kırıklarını harekete geçirmez ve mazallah İstanbul’a büyük hasar verecek korkulan depreme yol açmaz!
Yine muhafazakârlıkta ön saflarda bulunan Akşam da üryan leydi haberini ihmal etmemiş.
Tabiatıyla laikçi medyada bu ABD ürününün haberi yeterince yer alıyor. Hatta diyebiliriz ki, baş üstünde tutuluyor! Çünkü Habertürk, Hürriyet, Milliyet, Vatan, Posta vb. gazeteler beklenildiği gibi ballandırarak ve çıplak resimler koyarak gerekli desteği veriyorlar... Aslında vazifelerini yapıyorlar. Birileri ahlâk toplumu için çalışırken bazıları da ahlaksızlığı, edepsizliği yaymayı iş edinmiştir.
“İslâmcı” muhafazakâr gazeteler Leydi’yi ıskalamazken sonradan olma muhafazakâr Sabah ve Takvim birinci sayfadan görmeyerek doğru bir yer belirlemesi yapmış.
Mesele bir müzik hadisesi mi? Bir sanat hadisesi mi?
Edepsizliği sanat olayı olarak görmek müzik sanatına hakaret olur! Ortada rezil bir gösteri var. Bu gösteri gereği soyunma var, hoplama zıplama var. Elbette ona eşlik eden ve müzik olduğu söylenen bir şey de var. Bu hatunun tarzı “dans-pop” ve “elektro-pop” olarak adlandırılıyormuş.
Türkiye’de bu çakma “leydi”ye gösterilen ilgiyi nasıl açıklayalım?
Türkiye köklü kültür savrulmalarına maruz bırakılmış bir ülke. Bundan 80 sene önce, dil devrimi ile birlikte “müzik devrimi” yılıydı. Radyolardan Türk müziği yayını kaldırılmıştı, bütün hayatımızdan çıkarılması, hatta düğünlerde icrasının yasaklanması tartışılıyordu. Tartışma yapılırken, gayri resmi yasakların icra edildiği de tahmin edilebilir.
“Müzik devrimi” ile batının çok sesli klasik müziğine ulaşmak murad ediliyordu. O günden bu güne öğretim sistemi batı klasik müziğini benimsetmeye çalışıyor. Vara vara nereye vardık? Ankara, İstanbul, İzmir ve başka birkaç şehirde birer ikişer konser salonunu dolduracak dinleyiciye...
Bu arada klasik Türk mûsıkisinin eğitimi, öğretimi yasaklandı. Sadece konser salonlarında icrası serbestti. Öğrenmeden/öğretmeden icra olur mu? Biz yaptık oldu!
Devlet, batı müziğini yerleştirmekte başarılı olamadı, fakat öz müziğimizi geri plana itmekte muvaffakiyet sağladı. Sonra halk müziğine ve klasik müziğimize sınırlı serbesti getirildi. Böylece kısmi bir rahatlık meydana geldi. Nasıl laiklik adına yapılan dil devriminin “islâmcı” takipçileri olmuşsa, müzik devriminin de “islâmcı” müntesipleri oldu. Fakat onlar klasik müzik dinleyecek kadar rafine olamadılar, cazda, popta kaldılar!
Şimdi Türkiye’nin ciddi bir kimlik ve ahlâk krizi içinde olduğunu görmek zorundayız.
“İslâmcılık” iddiasında olanların (bir kısmının) bir müzik görüşleri, hatta müzikleri yok. Bu toprakların sesi, müziği, İslâm tarihi boyunca oluşan müzik birikimi onları ilgilendirmiyor. Türkülerin yüzlerce yıllık hüznünü, derin melâlini anlamak, hissetmek onların hatırından geçmiyor. Bin yıl içinde oluşturduğumuz, Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın derinlemesine hissedip eserlerine yansıttıkları klasik müziği kavramak yönünde bir çabaları da yok. Peki, “bütün bunları boşver, biz özgün, mükemmel, kendimize has bir müzik ibda ettik, siz ona bakın” diyen var mı?
Varsa beri gelsin!
Şu “islâmcıyım” diyenlerin yakalarına yapışıp, son olarak ne zaman bir türkü dinledin? Hiç Dede Efendi’nin, Sadullah Ağa’nın, Hacı Arif Bey’in bestelerine, şarkılarına kulak verdiğin oluyor mu? Değil onları, yakın zamanlardan Saadettin Kaynağı, Selahattin İçli’yi, Selahaddin Pınarı biliyor musun? Münir Nureddin’in, Bekir Sıdkı’nın icraları hakkında fikrin var mı?
Cevapların müsbet olmadığı açık. E öyleyse, seni Amerikalı bir Leydi’nin gagalaması kaçınılmaz!
Dönelim işin esasına: Her müzik dinlenebilir, caz da saz da, pop da... Fakat pergelin sabit ayağının nerede olduğu önemli. Eğer pergelin ayağını doğru yerde sabitlemişsen, mesele yok. Fakat görünen o ki, sabit ayak ABD’de!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.