Üzerinize düşen görev
Anlaşılan ABD, ‘kervanı yolda düzme’ mantığıyla hızla harekete geçmenin en kârlı strateji olduğuna karar verdi. Görülen o ki ABD, Galler ve Cidde zirvelerinde ikna edemediği Türkiye’yi 6 ülke, 50 uçak ve 135 füzeyle gerçekleştirilen saldırının ardından ittifaka katıp cepheye sürebileceğini hesaplıyor.
Amerikan Ordusu yanına aldığı Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Katar ve Ürdün’le birlikte Suriye’de 5 şehir ve en az 50 hedefi vurmakla yeni bir savaş daha başlatmış oldu. Bu savaş en iyi ihtimalle Afganistan ve Irak’a kazandırılan tüm maddi ve manevi değerleri Suriye’ye de kazandırmayı amaçlıyor. Despotizmin bekası, İslami hareketlerin imhası ve bütün bir ülkenin kan gölüne dönüştürülmesi Suriye için de esas amaç olarak görülüyor.
Esed’e Şefkatle, IŞİD’e Tomahawk’la
Suudi Arabistan destekli Sisi darbesiyle Mısır’da despotik iktidarı yeniden kuran Amerika, Libya ve Tunus’ta da benzer bir sonuç almak için Körfez Monarşileriyle işi sıkı tutuyor. Özelde ABD’nin genelde Batı’nın Suriye’de Esed/Baas rejiminden kurtulmak istediği yönündeki analiz ve iddiaların aklı başında insanlar nezdinde hiçbir karşılığı bulunmuyor. Çünkü Esed/Baas rejiminin Nusayri temelleri İran ve Hizbullah’ı, Arap-Nasyonal Sosyalist yönü nasıl Rusya’yı cezbettiyse laik-seküler değerleri temsil eden niteliğiyle de Batılı devletler nezdinde tercih edilebilir kıldı onu.
Bütün katliam ve yıkımlarına rağmen Esed/Baas rejimini uluslararası ilişkilerde güçlü ve vazgeçilmez kılan husus sadece Rusya, İran ve Hibullah’ın fiilen sahada savaşıyor oluşu değildi. Hep söylendiği üzere AB ve ABD’nin tavrı da suskunluk veya görmezden gelmek değildi. Suriye’de tanklar, Scud füzeleri, varil bombaları, kimyasal silahlar Baas rejimi tarafından tereddütsüz kullanıldı. Batı ne bir şey yaptı, ne de bir şey söyledi. Cezaevlerinde, askeri merkezlerde işkence edilerek katledilen 11 bin insana ait 55 bin fotoğrafın Batı’da hiçbir karşılığı olmadı.
Varil bombalarıyla, Scud füzeleriyle, kimyasal silahlarla girişilen katliamlar kadar milyonlarla ifade edilen mülteci hep anlaşılır ve tolere edilir oldu. Çünkü İslamcı muhalifler ama özellikle de IŞİD gibi kafa kesmeyi adet edinmiş örgütlerin ‘korku saçan imajları’ hemen her türlü gerçekliği bastırıyordu. Hele bir de işin içine Ezidilerin Şengal’den kaçışları, Peşmerge’nin Erbil’i korumaktan aciz pozisyonu ve PYD-PKK’nın bir tiyatro misali oynadıkları Rojava Kantonu’nun düşüşü eklenince Batı açısından tehlike çanları çalmaya başlamış oldu.
Çekirdek Koalisyon’un kuruluş ve koordinasyonu gecikince önce ABD sonra Fransa, Irak’taki IŞİD mevzilerinden sonra Suriye’ye de IŞİD mevzilerine saldırmaya başladılar. Şimdi en önemli mesele bu süreçte Türkiye’yi de IŞİD karşıtı cepheye katmak ve PKK-PYD’nin Kanton/Karton devletini korumak üzere görevlendirmenin yolunu bulmaktı. Arada zaten Esed/Baas rejimi kendiliğinden meşruiyetini kazanmış olacaktı. Tomahawklar sadece IŞİD’i değil, aslında bütün İslamcı muhalif cepheyi vurmak ve bölgedeki mevcut siyasal dengeyi muhafaza etmek üzere ateşlenmişti.
Cepheye Koşma Merakı
Türkiye’nin Galler ve Cidde zirvesinde NATO’ya ve Körfez ülkelerine rest çekmesi Türkiye’de de ciddi tepkilere sebep oldu. Kemalist, Solcu, ulusalcı, Alevi kesimler savaşa ve işgale koşmak için o kadar şevk ve heyecanlıydılar ki neredeyse Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun bir an önce kamuflajları çekip elde silahla NATO saflarında cepheye katılması gerektiği üzerine döktürüyorlardı.
Erdoğan ve Davutoğlu’nun her itirazı, çelişkilere dikkat çeken izahları anlamsız bir inat ve oyunbozanlık hatta dostları satışa getirmek olarak ağır eleştirilere konu ediliyordu. IŞİD’e karşı açılacak cepheye Türkiye’nin de katılması için NATO adına, Esed/Baas rejimi adına, İran ve Rusya adına, Ezidiler veya PKK-PYD adına o kadar çok gerekçe üretiliyordu ki hepsi de birbirini destekliyordu.
Suriye ve Irak’ta Müslüman halka, Sünni Araplara karşı Esed ve Maliki rejimlerinin, İran ve Rusya’nın, PKK-PYD ve Peşmergenin, ABD ve NATO’nun işgal ve katliam hakkı dahil her türlü girişimi meşru görülüyor. Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın New York’ta sarfettiği IŞİD’e yönelik saldırıları ‘olumlu’ olarak niteleyen cümleleri yanlıştır. Taktik gereği söylenmiş olma ihtimali kuvvetle muhtemel olsa da “Bu yol haritasının kararlılıkla sürdürülmesi gerekir. Biz de üzerimize düştüğü şekliyle adımlarımızı atacağız” cümlelerinin pratikte bir karşılığı yok ve olmamalıdır.
NATO cephesine koşmaya meraklı olanlara engel olmak mümkün olmayabilir. PKK-HDP’liler için sınır kapılarını açmak gerektiği gibi Kemalist, liberal, Alevi ve ulusolcuları da IŞİD karşıtı cephede ABD’nin safında yer almaktan men edilmesin. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu bu kirli ve çirkin işgal çetesine kesinlikle en küçük bir askeri, siyasi ve diplomatik destek vermekten imtina etmelidir. Üzerimize ve üzerinize düşen asıl görev budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.