İbrahim Bektaş

İbrahim Bektaş

Vay vay vay! Sen neymişsin be Google

Vay vay vay! Sen neymişsin be Google

1996 yılında Stanford Üniversitesi’nden doktora öğrencileri Larry Page ve Sergey Brin tarafından kurulduğunda ve 1998 yılında “Google” adını aldığında, hiç kimse bugünkü “dev cüsse”nin ortaya çıkacağını tahmin edemiyordu.

Belki de şirket, başlangıçta insanlara aradıkları bilgiyi kolayca sağlayan bir “arama motoru” olmadan öteye bir iddiaya da sahip değildi. 

Bu basit gibi görünen “işlev” ise onu büyük bir kitleye masum bir arkadaş yapacaktı.

Öyle ki, artık hepimiz kütüphanelerin yolunu çoktan unutmuştuk.

Basit bir adres bile bu sihirli bilge tarafından sorgulanıyordu.

Artık Google bizim için bir pusula, bir harita, bir takvim, bir saat ve kısacası yanımızdan ayıramadığımız bir parçamız ve kadim bir dostumuz olmuştu.

Bu kadar çok mahareti olan bir arkadaşının olmasını kim istemezdi ki?

Ayrıca, bu samimi ve ayrılamadığımız arkadaşımıza güvenmemiz de tamdı.

Nasıl olmasındı ki. Bunun için yüzlerce sebebimiz vardı.

Bir kere olsun yalanını yakalayamamıştık. 

Hiçbir zaman yanlış adrese göndererek, bizi yarı yolda bırakmamıştı. 

Üstelik sorduğumuz her soruya, içten(!), samimi(!) ve en detaylı şekilde bir cevabı hep vardı.

Güvenmek için bir arkadaşta başka ne aranırdı ki?

Aranmadı da...Ve bu güvenle bütün sırlarımızı da paylaşarak, bu sadık dostu bir de sırdaş eyledik.

Her şey güzel gidiyordu.

Biz ona güvendikçe, o da bize daha fazla yanaşıyordu. 

Artık dostluğumuzun derecesi aklımızdan geçenleri okuyacak düzeylere ulaşmıştı.

Örneğin bir soru mu soracağız, daha ilk harfini girdiğimizde onlarca alternatif karşımızda hazırdı. Sorunun gerisini yazmaya gerek bile kalmıyordu. 

Bu vazgeçilmez dostun ve erişilmez dostluğun değerine doğal olarak paha biçilemezdi. Öyle de oldu ve beş parasız kalmış iki delikanlının kapı kapı dilenerek 20 yıl önce başladıkları bu serüvenin, 2012 yılında ulaştığı göstergenin skalası 50 milyara dayanmıştı. 

Buraya kadar olanlar, bir türlü dirilişe geçemeyen Müslüman gençlerimiz için tam bir örnek.

Öte yandan, bu inanılmaz başarı öyküsü vardığı nokta ile baş döndürmeden de öteye sahibini sarhoş ediyordu.

Ve bu sarhoşluğun verdiği mayhoşlukla olsa gerek ki, bu saf iki delikanlının akıllarının başlarından uçması sonucu, bizim Wikileaks’in kurucusu meşhur by Julian Assange’nin iddiaları ile dostumuz Google hiç beklemediğimiz bir anda gündeme “Gümmm” diye düştü.

Lider ve politik dünyanın yaramaz çocuğu by Assange’ye göre sadık yârimiz Google, yasal olarak topladığı kişisel bilgilerimizi, depoluyor, tasnif ediyor ve davranışlar üzerine kredi profilleri oluşturuyor. Sonra da bunları uluslararası istihbarat örgütleri ile paylaşıyordu. 

Eğer iddiaları doğru ise (Çünkü bizim anlayışımıza göre iddia ispatlanana kadar sahibini suçlu kılmaz) bizim çokbilmiş by Assange demek istiyor ki, örneğin bir kişi müstehcen sayfalara giriyor ise, Google bunu “Uçkuruna düşkün” olarak etiketliyor.

Diğer biri, şeriat hakkında bilgi topluyorsa, dostumuz bunu da “irticacı” olarak fişliyor.

Başka birimiz de El Kaide, IŞİD, İhvan-ı Müslimin vb. örgütleri inceliyorsa bunun etiketine de muhtemelen “Terörizme yatkındır” ibaresi düşülüyor.

Ya da silahlara meraklısınız, Google üzerinden silahları araştırıyorsunuz. Bu durumda etiketinize ihtimaldir ki “ABD için tehlikelidir” notu konduruluyordur.

Örneğin ben bu yazımı Google’ın e posta servisi gmail üzerinden gazeteye göndereceğim. Her halde bugünden itibaren benim etiketime öncekilere ilaveten bir de “Google düşmanıdır” ifadesi eklenecektir.

Ne diyelim hayırlısı. Unvan unvandır, Google’dan bile gelse!...

Ey benim Google merkezli yaşayan kıymetli okuyucularım; 

Bugünden sonra siz siz olun! Şu internet âleminde dostunuzu sağlam seçin!

Benden söylemesi, gerisi size kalmış...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Bektaş Arşivi