Bu bir format!
AA’dan geçen Büyükanıt'ın veda konuşması haberi aynen şöyle: “Genelkurmay Başkanlığı görevini Orgeneral İlker Başbuğ’a devreden Orgeneral Yaşar Büyükanıt, "Bugün gerek Atatürk milliyetçiliğinin birleştirici ve kucaklayıcılığı niteliklerinden uzaklaşılarak etnik milliyetçiliğe ve bölücülüğe dayandırılan girişimler, gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve demokratik yapısını, çağdaş kazanımlarını ortadan kaldırmayı amaçlayan irtica iki ciddi tehdit olarak karşımızdadır" dedi. Orgeneral Büyükanıt’ın Genelkurmay Karargâhı’ndaki devir-teslim töreninde yaptığı konuşmada öne çıkan başlıklar şöyle:
• Kurulduğu günden beri böylesine ciddi tehlikelerle aynı anda karşı karşıya kalmamış olan ülkemizin ulusal, üniter ve laik yapısını bozmak, birliğini ortadan kaldırmak ve sonuçta bölünmeye hazır bir Türkiye görmek isteyenlerin var olduğu maalesef bir gerçektir.
• Köklü tarihinde aldığı tecrübesini bilgi çağının ihtiyaç duyduğu donanımla destekleyen TSK, ulusal bütünlüğe kasteden tüm çabaları boşa çıkaracak güce sahiptir.
• Bağrından çıktığı yüce Türk ulusundan aldığı güçle TSK, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek yaşamasının teminatı olmaya devam edecektir.
• İcra edilen sınır ötesi operasyonların, TSK’nın imkân ve kabiliyetlerinin bugün ulaştığı seviye hakkında bir fikir vermek için yeterli olduğunu düşünüyorum.
Bu, bu tür tören konuşmaları için bir “format olma” özelliği taşıyor.. “Tipik” bir konuşma.. Kulağa hoş gelse de ruhsuz!
Birtakım politikacılar, iktidar, muhalefet, Kamu Kurum ve Kuruluşları, Kemalist olma/görünme özelliğine sahip herkes tarafından kopyalanabilir. Her zaman, her yerde, her vesile ile tekrarlayabilirsiniz. Tören konuşmalarınıza bu ifadeleri katabilirsiniz.
Büyükanıt, Şemdinli tartışmaları ile geldi, Ergenekon tartışmaları ile zatı alîlerini uğurluyoruz..
Devir-teslim törenlerinde yine bildik mesajlar.. Atatürk milliyetçiliği, ulus devlet, “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti.”
Sonsuza kadar bu böyle olacakmış. Aslında bu ifade bile insanlığın tekamülüne karşı, zamanın belli bir dilimine saplanıp kalmanın, ideolojiyi dinleştirmenin bir başka örneği değil mi?..
“Terör” ve “irtica”dan söz edenlerin Ergenekon'dan bahsetmemesi dikkatlerden kaçmıyor..
Ya da “demokrasi”, sanki “laf icabı” bir köşeye sıkıştırılmış gibi. Mesela neden demokrasiden yana, hukuk devletinden yana, insan haklarından yana taraf olma konusunda vurgu yapılmaz da, “demokrasi talepleri, insan hakları ve hukuk devleti talepleri”, üniter devlet yapısına karşı bir tehdit olarak algılanır ki?..
“Kanun hakimiyeti” ile “hukukun üstünlüğü” her zaman aynı mânâya gelmeyebilir.. Kanun hakimiyeti, hukukun üstünlüğünün önüne geçmişse orada devlet terörü var demektir..
Hani çağdaş ve inkılabçı olacaktık..
Çağı 19. yüzyıl sonrası, savaş yıllarında oluşan kavram ve kurumlara mahkûm ederek mi çağdaş olacaksınız. “Sonsuza kadar” değişmeyeceğini, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği değerlerle mi “inkılabçı” olacaksınız.. “Toplumu dışlayarak” “sosyal” olunur mu? “Milli irade” baskı altına alınarak “hukukun üstünlüğü” korunabilir mi? “Devletin, Anayasa ve yasaların ruhu, varlık ve meşruiyet temelleri”ne yabancılaşarak bu değerler korunup yüceltilebilir mi?..
O törenlerin klişe saygı ve güven ifade eden sözcükleri çok ruhsuz. Bu tür laflar kulağa hoş gelse de, her zaman tam gerçeği ifade etmediğini biliyoruz..
Koşaner'in konuşması aslında üzerinde çalışılmış bir konuşma idi, ama özellikle global değerler, modernite, demokrasi, insan hakları, çoğulculuk gibi günümüzün önde gelen kavramları konusunda, içi çok da doldurulamamış bir ulus devlet tartışması ile cevap vermeye çalışması, aslında çok da doğru bir zemin değil gibi geldi bana..
“Ulus”, “devlet”, “Cumhuriyet” gibi değerlerin içini doldurmadan soyut bir “ulus devlet” tartışmasına girişmek, faydasız bir çabadır.. Darbeci zihniyetlerin “Milli İrade”yi dışlayan, çeteler ve derin yapılarla yasama, yürütme ve yargıyı by-pass eden ya da ele geçirmeye çalışan bir yapıyı tartışmadan soyut bir “ulus devlet” tartışması yapmanın faydası yoktur..
Bilmiyorum, hangi demokratik ülkede askeri atamalar ve terfiler bu kadar önem taşır ve haber olur. Bu durum bile Türkiye'nin yarı askeri bir rejimle yönetildiğinin bir kanıtı değil mi?..
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.