Osmanlı göçmenlere nasıl bakıyordu?
İki milyon civarında mülteciyi hiçbir devlet kabul etmez... Birkaç gün içinde, hiçbir devlet, sınır kapılarını 150 bin mülteciye açmaz: Bu tüm dünyaya bir “insanlık” dersidir.
Vicdanını parayla takas etmiş gelişmiş ülkelere de bir vicdan dersidir.
Ne ilktir, ne de son olacaktır.
Kısacası, biz bunu hep yapıyoruz ve yapacağız!
Hatırlayalım: Meşhur Berberi komutan Tarık bin Ziyad, fethettiği İspanya’da (M.S. 756) bir devlet kurmuştu: Müslümanlar arasında adı Endülüs’tü...
Endülüs Emevi Devleti 711 sene müddetle tüm Avrupa’ya medeniyet götürdü. Yüzyıllar boyu Avrupalı prensler, prensesler ve asiller Endülüs’teki gelişmiş üniversitelerde eğitim gördüler.
Fakat sonraları içlerine fitne girdi. Devlet küçük beyliklere bölündü. Bunlardan biri olan Gırnata, 1492’ye kadar İspanya’da varlığını sürdürdü. Nihayet o da İspanyol saldırıları karşısında tükendi. Bunun üzerine İspanyol ordusu, her yerde Müslüman avına çıktı: Müslümanlara ve Musevilere yönelik korkunç bir katliam başladı.
Zaman içinde bir milyondan fazla Müslüman ve Musevi katlettiler.
Aslında Endülüs’e yakın İslam devletleri (Mesela Fas Sultanlığı, Tunus Hafsî Sultanlığı ve Merînîler), yardımcı olabilirlerdi, ancak kıllarını bile kıpırdatmadılar. Bunun üzerine Gırnata Meliki XI. Ebu Abdullah Muhammed, Osmanlı Devleti ile Memlükler’den resmen yardım istedi.
Memlükler cevap bile vermediler. Sultan II. Bayezid yönetimindeki Osmanlı Devleti ise hem Cem Sultan galesiyle uğraşıyor, hem de Memlük Devleti ile savaşıyordu.
Yine de Endülüslü Müslümanlara ve Musevilere sahip çıktı; Kastilya, Aragon, Napoli ve Sicilya krallıklarına savaş ilân ederek, Kemal Reis komutasında bir donanmayı Batı Akdeniz’e gönderdi.
Kemal Reis, Güney İtalya’yı vurarak İspanya sularına girdi ve Malaga’yı geri aldı. 300.000 kadar Müslümanı ve Musevi’yi katliamdan kurtardı.
Namık Kemal bu konuyu şu cümlelerle özetliyor:
“İspanyollar Gırnata’yı aldıkları zaman, halkı dinlerini değiştirmeleri için ateşle yaktılar. Biz İstanbul’u aldığımız vakit, her din sahibine dinini yaşayabilmesi için tam bir din hürriyeti tanıdık”.
Kemal Reis, 1510 yılındaki son seferlerine kadar, İspanyollara karşı 23 saldırı düzenledi. Ancak, İspanya’ya yakın Müslüman devletlerin destek yerine köstek olmaları, Hıristiyan dünyanın ise katliama ortak olması sebebiyle kesin sonuç alınamadı: Kemal Reis de o yolda şehit oldu.
Göçmenlere kucak açmakla kalmayıp, onları bulundukları yerden aldıran II. Bayezid, göçmenler arasında “Müslim-Gayrimüslim” ayırımı yapmaksızın hepsini İstanbul, Edirne ve Selanik başta olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patros, Korfu, Larissa ve Manastır gibi bölgelere yerleştirdi. Göçmenlere “iyi muamele” edilmesi için de aşağıdaki fermanı yayınladı:
“...İspanya Yahudileri tam bir içtenlikle karşılanacak, aksine hareket ederek göçmenlere kötü muamele yapanlar veya en ufak bir zarara sebebiyet verenler ölümle cezalandırılacaklardır...”
Farklı dinden, dilden, ırktan, kıyafetten insanları ülkesine kabul etmekle ülkesini zenginleştirdiğini düşünmesi ise, yalnızca yaşadığı çağı değil, yaşadığımız çağı bile aşan bir yaklaşımdır.
İspanya Kralı Ferdinand’ı kastederek, şöyle diyor:
“Bu krala nasıl ‘akıllı Fernando’ diyebiliyorsunuz? Kendi ülkesini yoksullaştırıyor ve benimkini zenginleştiriyor.”
Başka söze gerek var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.