İtirazsız itaatin ve tereddütsüz teslimiyetin adı: Kurban
İslâm âlimlerine göre kurban, Allah’a itaatin ve Allah yolunda infakın en yüksek seviyelerinden biridir.
Bayram bunun vesilesi, bir anlamda ibadetin eğlenceye dönüşmesidir.
Vesilesi ise Hz. İbrahim’le Hz. İsmail’dir ki, biri “kurban eden”, diğeri “kurban olan” baba-oğul, kendiimtihanlarını böyle vermişlerdir.
Allah, vahye itaat ve sadakat gösteren baba-oğulu imtihan sonrasında ödüllendirdi. Rahmet deryasından bir koç ihsan buyurdu. İsmail böylece kurban edilmekten kurtuldu.
Kurban Bayramı’nda kestiğimiz “kurban”ın mantığı işte bu vahyi olaya dayanıyor.
Sebebini sormadan, mantık oyunlarıyla kirletmeden, hatta sırrını çözmeye dahi çalışmadan, “Allah’ın kan dökmemize ne ihtiyacı var?” gibisinden mugalatalara (demagoji) sapmadan, hükme tabi olup kulluğumuzu haykırıyoruz.
“Her şey benim bildiklerimden ibaret değildir, her şeyi bilen sadece Sensin” demenin farklı şekilde ifadesi oluyor, kurban.
Hz. İbrahim ve İsmail teslimiyetinin bir dışa vurumu, ebedi “Hikmet ve “Rahmet”e tekrar tekrar iltica kapısıdır.
Kısacası, Yaratıcıya itirazsız ve tartışmasız itaat etmenin hayata yansımasıdır.
Bir hayvanla birlikte itaatsizlik duygusunun, vahye yönelik tüm itirazların, istikrarsızlıkların, tüm şüphe ve kuşkuların, hatta bir anlamda tüm günahların kurban edilmesidir!
Kulluğa dönüş, kullukta varlık buluştur, kurban. “İyyake na’budu”nun sırrına ermektir.
Osmanlı ceddimiz, “İyd-i Adha” (adha: Kurban)dediği Kurban Bayramı’nı bu bilinçle kutlar, bayram münasebetiyle hayatına yeni anlamlar katar, bu çok özel günleri hem Kur’anî mantığı, hem de toplumsal yansımalarıyla doludizgin yaşardı.
Kurban Bayramı’nı, Ramazan Bayramı’ndan ayıran en önemli özellik, şüphesiz bayrama yakın, kurbanlıkların satın alınmasıydı.
Kurbanlıklar, Rumeli ve Anadolu’dan, İstanbul yakınlarına getirilirdi.
İstanbul’a getirilecek kurbanlıkların sayısı ve zamanı yetkili makamlar tarafından önceden belirlenip ilân edilirdi.
Ayrıca kurbanlıkları getirecek olanlar, kurban miktarını ve İstanbul’da olacakları zamanı yetkili makamlara bildirmek zorundaydılar.
Yani İstanbul’la ilgili hiçbir şeyde kuralsızlık yoktu. Her şey tavizsiz bir disiplin içinde cereyan ederdi. O kadar ki, Kurban Bayramı münasebetiyle İstanbul’a getirilecek kurbanlıkların sayısı bile belirlenmişti (19. Yüzyıl başlarına kadar seksen ile yüz otuz bin küçükbaş hayvana izin verildiğini biliyoruz). Ayrıca büyükbaş hayvan kesimine-hayvan neslini korumak ve kirlenmeyi azaltmak amacıyla-yıllar boyu izin verilmediğini de biliyoruz.
Nerede o eski musalla namazları?
Tahiru’l Mevlevi ve Özdemir Nutku’nun yazdıklarına göre, eski İstanbul’da bayram namazlarıcamilerden ziyade “Musalla” denen açık arazilerde kılınırdı.
Namaz kılınacak alanlar birkaç gün önce süpürülüp temizlenir, cemaat, gece yarısından itibaren seccadeleriyle gelmeye başlar, meydanlar hınca hınç dolardı.
Bu İslâmiyet’in ilk dönemlerinden kalma kadîm bir gelenekti ve müthiş bir manzara oluştururdu. O kadar ki, Musallada kılınan bayram namazlarını seyretmek için uzak mahallelerden birçok kadın, genç kız ve çocuk, meydana bakan evlerde oturan akrabalarının evlerine misafir gelir, pencere ve damlardan namazı seyrederlerdi.
Bayram namazları gerçekten büyük bir azamet ve ihtişam içinde kılınırdı, namazdan sonra ilk tebrikleşmeler namazın kılındığı mekânda olurdu. Tanısın tanımasın herkes birbirinin bayramını tebrik ederdi.
Aynı duygu ve sevgiyle bayramınız mübarek olsun sevgili dostlarım. Allah hepimizi bayram gibi bayramlara ulaştırsın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.