Cami yapmak kolay, ya cemaat?
Ankara’nın 1970’lerde kurulmaya başlanan Batıkent’inin çeyrek asırlık sakinleri arasındayız. Bu yeni şehir parçası planlanırken her şey düşünülmüş, ibadet mekânları hariç! Sonradan Suudilerden kaynak sağlamak için İslam Kültür Merkezi gibi bir isim altında bir cami yapılması uygun bulunmuş... Batıkent’teki bunun dışında şimdi cemaatle buluşan camiler halkın iradesinin sonucu...
Bizim yaşadığımız mahallenin camii, evlerden bir evin mescid olarak tahsisi ile başladı. Uzun uğraşlar sonucu camiye kavuştuk. Yalnız bizlerin desteği değil, adını bilmediğimiz, yüzünü görmediğimiz ülkemizin kim bilir hangi şehrinde, köyünde yaşıyan müminlerin desteği ile cami tamamlandı... Başlangıçta cumalarda ve bayram namazlarında bölgenin tek camisi olarak dolar taşardı. Daha sonra başka camiler devreye girdi, şimdi cumaları doluyor; çünkü çevredeki işyerlerinden gelenler oluyor. Bayram namazlarında ise şöyle böyle doluyor. Çünkü şehrin bu kesiminde artık bir hayli cami var...
Sabah bayram namazı için evden çıkmadan TRT1’i açmıştım. Baktım Kocatepe Camii’nden naklen yayın... Bayram namazına 15-20 dakika var ve Kocatepe Camii neredeyse boş... Bilmiyorum, Kocatepe’de bayram namazının cemaati nasıldı. Eğer son çeyrek saatte binlerce kişi gelmediyse, yarı boştu diyebiliriz.
Şu sıralar, Türkiye’nin birçok yerinde camiler yapılıyor, Ankara’da da bir hayli cami inşaatına rastlanıyor. Yeni cami inşaatları hem çok büyük camilerin yapıldığına işaret ediyor, hem de cami için ekseriya yüksek mevkilerin seçildiğine...
Eskiden sultanların yaptırdığı “selatin” camiler, bilhassa büyük olur, mimari bakımdan da dönemini yansıtacak değer taşırdı. Selatin camiler, ülkenin başkentinde veya çok büyük şehirlerinde yapılmıştır. Bunun yanında birçok şehrimizde ulu camii, büyük cami veya cami-i kebir denilen kalabalık cemaati alabilen camiler vardır. Bu camiler muhtemelen cumalarda, bayram namazlarında bütün şehrin cemaatini bir araya toplardı. Sonraları, birden fazla camide cuma kılınması olağanlaşınca, böyle ibadet yapılarına cami, küçüklerine mescid denildi.
Şimdi neredeyse mescid hiç yapılmıyor, sonyıllarda cami de nadiren yapılıyor ve esas olarak “büyük camii” yapılıyor!
Fiziki büyüklük cami için bir ölçü değil. Eğer yeterli cemaat varsa, büyük camii yapılabilir. Yoksa mescid veya cami tercih edilmelidir. “Biz yapalım, cemaat nasıl olsa bulunur”, sözü doğru bir yaklaşım değildir.
Bir şehirde çok fazla büyük camii olmasından daha evla olan halkın hemen ulaşabileceği mesafede mescidler, camiler bulunmasıdır. Eski Ankara’da 120 civarında cami ve mescid bulunduğu biliniyor. Bu nüfusu 20 bin ila 40 bin civarında olduğu bilinen, en fazla yüz bin rakamı verilen bir şehir için iyi bir sayıdır elbette. Şu anda bu camilerin herhalde 50-60 tanesi ayakta olmalıdır. Kimi harab olmuş, kimi satılmış yerine başka yapılar kondurulmuştur.
Ankara’daki cami bolluğu yeni Ankara’nın “mabedsiz şehir” olma iddiasıyla tezat teşkil eder. Ankara’nın yeni şehri 1950’lere kadar gerçekten mabedsiz şehir olarak kalmıştır. 1950’den sonra Maltepe Camii, Adnan Menderes’in de desteği ile yükselmiş, daha sonra Kızılay’da bazı binaların bodrum katları cami olarak kullanılır olmuştur. Bu sıralarda başlayan yeni Ankara’ya büyük bir cami yapma fikri, tamamen halk inisiyatifi olarak gelişmiş, ilk mimari proje uygulama aşamasındayken, yine halkın müdahalesiyle durdurulmuş ve sonunda Sultanahmet benzeri büyük bir camii halkın eliyle Ankara silüetine eklenmiştir.
Kocatepe’nin yapılış safhaları Ankaralının hayatıyla birleşmiştir, diyebiliriz. Temelinin atılışını, duvarların yükseldiğini, zemin katın tamamlanıp üstü örtüldükten sonra cuma namazlarının kılınmaya başlandığını hatırlıyoruz. 1980’lerin sonunda ibadete açıldığında da Ankara’nın farklı bölgelerinden binlerce müminin Kocatepe’ye doğru aktığını unutmadık...
Artık Ankara’ya böylesine büyük camiler yapmak eski heyecanı uyandırmıyor. Öyle sanıyorum ki, cemaatin cami yapma iradesi arkaplana düştü. Yeni camiler halk inisiyatifini aşar şekilde yapılıyor. Elbette yine bağışlarla yapılıyor, fakat bu bağış sahipleri devletle işi olan kişiler. Acaba, devletten ihale almasalar bu bağışları yaparlar mıydı?
Bu ihale-bağış ilişkisi, camilerin halk tarafından yapılmasından farklı bir durum. Devlet cami yapmasın, ancak ihtiyaç olan ve gerekli görülen istisnai yerler hariç. Cumhuriyet’ten sonra devletin cami yapımını engellediği dönemlerde bile, böyle camiler yapılmıştır. Onun dışında devlet ihalelerine endeksli cami yapımlarının da cemaatin heyecanını diri tutmadığı için iyi bir usül olmadığını. Cemaatin bir cami yapmak için harekete geçmesi, ciddi bir heyecanın uyanması anlamına gelir. Bu heyecanın önemini kavramak, takdir etmek gerekiyor.
Devrim sonrası İran’ında bazı yöneticilerin, “keşke, bizde de halk dine, camilere sizdeki gibi sahip çıksa” denildiğini çok duymuşuzdur. Dini devlete hasretmek doğru değil. Devlet dinî açıdan iyiye yönelten, kötülüğü engelleyen bir konumda olmalıdır. Daha ötesi, halkın işidir. Devletin dine yön verdiği bir toplumda, halkın, bireyin heyecanları hiçe sayılıyor demektir.
Camiiyi cemaat yaparsa, daha faziletlidir. Cemaat camii yapar, fakat, camii cemaat yapmaz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.