Afşin’den Apo’ya
Tarihi olaylar ve şahıslar birbirlerine birebir uymasalar da aralarında benzerlik zahirdir. Hareketler de öyle. Geçmişte şuubiye ve zındıka hareketi ile günümüzde PKK ve PYD gibi hareketler arasında benzerlikler reddedilemez. Hem ırkçı hem de Marksist bir zeminden geliyorlar. PKK hem şuubi damarı hem de zındıka damarını temsil etmektedir. Memun’dan itibaren Abbasiler döneminde Taberistan bölgesi Babek, Afşin ve Mâzyâr gaile ve fitneleriyle tanışmıştır. Bu dönem günümüzden izler taşımaktadır. Babek bir isyan hareketi başlatırken Müslümanlığa geçen Mâzyâr Abbasilere olan bağlılığını sona erdirmiş ve onlara ihanet etmiştir. Abbasi komutanı Afşin ise Babek’i yenmiş lakin Horasan valisi olabilmek için entrika ve dolaplar çevirmeye başlamıştır. Bunlardan birisi de Mâzyâr hareketinin kışkırtılmasıdır. Bu olaylar günümüz olaylarına benzerlik arz etmektedir. Taberistan yerine Kürdistan’ı koyabilirsiniz.. Afşin’in yerinde de Apo bulunmaktadır. Abbasi devletinin yerinde de Türkiye’yi sayabiliriz. Mâzyâr, Abbasilere itaat adı altında sinsice Taberistan bölgesinde kendi otoritesini genişletmiş ve halktan haraç toplamıştır. Camileri yıkmaya ve Cürcan’da Hürrem dinini ihya etmeye yeltenmiştir. Horasan valisi Abdullah Bin Tahir Bin Hüseyin’in ordusu Mâzyâr’ın ordusunu yener, Mâzyâr’ı da esir alır. Türlü hilelerle onu konuşturur ve Afşin’in huruçla alakalı olarak ona yazdığı kışkırtıcı mektupları ele geçirir. Burada Babek’i alt eden Abbasi komutanı Kürt asıllı Afşin İslam ve Abbasi yönetimine çıkış ve huruç yapmasını salık vermektedir.
•
Sözde Müslümanlığı seçen Mâzyâr tarih içinde en tehlikeli zındıka hareketlerinden birisini temsil etmiştir. Halifenin güvenini kazanarak devletin altını oymaya ve dinin içini boşaltmaya çalışmıştır. İslamiyete yönelik düşmanca tavrı ve camilere yönelik tahribatıyla gözden düşmüş ve bu onu başarısızlığa götürmüştür. Afşin, Mâzyâr’ı kullanarak İslam devletini yıkmak yani Abbasileri çökertmek, yerine ise eski dinine dayalı bir Kürt devleti kurmayı tasarlamaktadır. İran topraklarında İslam’ın kökünü kurutmak ve yerine yeniden Pers dinlerini canlandırmak istemektedir. Afşin’in gerçek adı Haydar Bin Kelus’dur. İslama tabi olmayan bir kraliyet ailesinde gözlerini dünyaya açmıştır. Babası Memun döneminde Abbasilerin boyunduruğu altına girmiştir ama baba oğul sürekli olarak saf değiştirmiş ve döneklik yapmışlardır. Bu ailede siyasi nedenlerle İslamiyeti seçmiş ama zor zamanlarda sadakatini sürdürmemiştir. Mutasım döneminde Afşin, Babek hareketini bastırmakla görevlendirmiş ve bunu başarıyla ifa etmiştir. Bununla birlikte Mâzyâr gibi ilerideki huruç hareketine hazırlık olarak mal ve vergi kaçırmıştır. Mutasım döneminde Afşin de yakalanmış ve hapse atılmıştır. Muhakemesi aynı zamanda dini bir boyut taşımaktadır. Kendisine isnat edilen suçlar arasında beyaz dini izhar etmek, İslamiyeti söndürme ve Abbasileri yıkma davası da vardır. Kısaca, zındıka davasından yargılanmıştır.
•
Ele geçirilen Mâzyâr’a yazdığı mektuplarında Afşin şunları yazmıştır: “Sen, ben ve Babek’ten başka beyaz dine (Zerdüştlük) savunacak kimse kalmadı. Babek’e gelince aptallığından dolayı kendini yok etmiştir. Bizimle savaşacak üç kesim kalmıştır. Bunlar Araplar, Mağripliler ve Türklerdir. Araplara gelince köpek gibidirler; önlerine bir parça ekmek atarsın ve boynunu vurursun. Din ise yeniden Acemler dönemindeki durumuna döner…” Tarih-i Taberi de Afşin’in savunması bize tafsilatlı bir şekilde aktarılmaktadır. Yargılanma sonucu Afşin hapse atılmış, ekmek ve suyu kesilerek bir nevi ölüme terk edilmiştir. Hicri 226 yılında vefat etmiştir. Akabinde asılmış, yakılmış ve külleri Dicle’ye serpilmiştir. Afşin’in uluhiyet iddia ettiği ileri sürülmüştür. Apo ile alakalı olarak da benzeri iddialar revaçtadır. Bazen kendisine ilahi haller geldiğini ileri sürmüştür. Afşin ne devlete ne de İslama sadakat göstermiştir. İslama aykırı mezhep ve din mensuplarını ayartarak bir müşterek güç oluşturmaya ve bununla İslamiyet ışığını söndürmeyi hedeflemiştir. Zerdüştlük, Mezdekçilik ve diğerleriyle birlikte İslamiyete karşı ortak bir cephe kurmayı tasarlamıştır (Eş Şuubiyye, Dr. Zahiye Kaddure, El Mekteb el İslami, s: 150, Beyrut). Kaynakların geneli Afşin’in Kürt asıllı olduğunda hemfikirdir. Lakin tarihçi Browne onun Türk asıllı olduğunu lakin Persi duygularla meşbu bulunduğunu söyler. Bedenen Türk olsa bile ruhen İranlıdır. İran ruhu ile bezenmiş birinin Kürt ya da Türk olması fark etmez. Bununla birlikte tarihçiler Afşin’in Kürt asıllı olduğunda hemfikirdirler. Türk olsa bile fark etmez. Şiilik de mezhebi anlamda İran’ın ayrılıkçı ruhunun birçok ırkın bedeninde yaşatılmasıdır. Süleyman Nazif Musul valiliğinde çalışırken Şeyh Esadullah Tebrizi adında bir Şii Azeri ile tanışır. Süleyman Nazif onunla yakın alaka kurmaya çalışır. Ama nafile bir çaba olarak kalır. Adam Süleyman Nazif’in bu komplimanlarına metelik vermez ve lafı dolandırmadan şöyle söyler: “Vakı’a ben Âzerbaycanlıyım, yani Türküm. Fakat ruhum İrani’dir (Süleyman Nazif, Nasirüddin Şah ve Babiler, Hazırlayan Ergun Çınar, Kitabevi, s: 9)…” Kalıntı dinler sürekli olarak şuubiye veya zındıka cereyanı içinde kendilerini yenileyerek İslamiyetin karşısına çıkmaya çalışıyorlar. PKK ruhu budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.