Safevilik-Siyonizm kardeşliği
Bugünlerde İran veya İranlılara bir şey oldu. Yine çok koldan Türkiye’ye saldırmaya başladılar. Hatta irili ufaklı İran ekseni, Esat namına Türkiye’ye çemkiriyor. Irak’ta iktidar, İran destekli Davet Partisi’nin tekeli, güdümü altında. Dönüşüm (rotosyon usulü) sistemiyle tedvir ediliyor. Türkiye’nin Davet Partisi’nden Haydar İbadi’ye yeni bir şans vermesine rağmen o da zor zamanda saldırıyı seçti. Nuri’nin ikizi olduğunu gösterdi. Jeo Biden’ın avazıyla Türkiye’yi vuruyor. IŞİD, Körfez ülkeleri ve Türkiye’nin eseriymiş. Jeo Biden gibi ağız değiştireceği günler de pek yakındır. Ama ihanetini tescil etmekte bir beis görmüyor. Bugünlerde bütün cephelerde Türkiye’ye karşı sözel/verbatim bir saldırı var. Türkiye’nin ekseni içeride ve dışarıda daraldıkça daralıyor. Düşmanlara da bu durumda saldırma ve Türkiye’yi köşeye sıkıştırma fırsatı doğuyor. Dost olduğumuz günlerde bile Esat, Batı basınına Türkiye’yi Osmanlı nüvesi ve hayali taşımakla suçlamıştı. Halbuki kendisi o gün de Safevi gündeminin parçasıydı ve onların minderinde oturuyordu. Besbelli ki, Türkiye’nin de kendisi gibi Safevilere biat etmesini diliyordu. Böylece bölgede İslam’ı, İslam adına tasfiye etmek müyesser ve mukadder olacaktı. Dün Beşşar Esat’ın yaptığı suçlamayı bugün doğrudan İranlılar yapıyor. Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan, Suriye yönetiminin devrilmesine izin vermeyeceklerini söylerken Türkiye’yi bölgede “Yeni Osmanlıcılık” peşinde olmakla suçladı. Abdullahiyan, Fars Haber Ajansı’nda yayımlanan açıklamasında, IŞİD karşıtı koalisyon güçlerinin Suriye’deki yönetimi değiştirmeye kalkışmaları halinde İran’ın “eli boş durmayacağı” ikazında bulundu. Türkiye’nin Suriye’deki rolüne değinen İran Dışişleri Bakan Yardımcısı sözlerini şöyle ikmal ediyor: “Her ne kadar dostumuz Türkiye ile aramızda Suriye ile ilgili anlaşamadığımız konular var olsa da onları ve Amerikalıları, Esad’ın gitmesi veya kalmasına Suriye halkının karar vermesi gerektiği konusunda uyarmıştık.” Abdullahiyan, Amerikan yönetimine de Esad’ın devrilmesi halinde İsrail’in güvenliğinin risk altına gireceği konusunda mesaj ilettiklerini söylerken bu konuda Washington ile “mesajlaştıkları” yolundaki iddiaları doğruladı. Abdullahiyan, Esad’ın ömür boyu cumhurbaşkanı kalması konusunda bir ısrarları bulunmadığını belirtirken “Fakat teröristlerin gerçek müttefiklerimizden birini direniş cephesinde düşürmesine de izin vermeyeceğiz” resti çekti.
•
İran, kaypaklığıyla birlikte bir cümlede iki temel tezadı işleyebiliyor. Esat’ın dayıoğlu Rami Mahluf’un New York Times gazetesinden Antony Shadid’e yaptığı değerlendirmede söylediği gibi ‘Suriye rejiminin güvenliği İsrail’in güvenliğidir’ diyor, ardından da temcit pilavı gibi direniş cephesi ülkelerinden birinin düşürülmesine izin vermeyeceklerini tekrarlıyor. Bu şuna benziyor. Husiler (Ensarullah) gece-gündüz ABD’ye küfrederken Sanaa’yı işgal ettiklerinde ilk işleri Amerikan elçiliğini koruma kordonunu altına almak oluyor. Artık nifakları iyice sırıtıyor ve kahpelikte sınır tanımıyorlar. Kelim Sıddıki’nin ifadesiyle İsrail’in zırhı olan Şam rejimini direniş üssü olarak takdim diyor. Ve bu yüzden düşmesine izin vermeyeceklerini de söylüyor. Türkiye’yi de Osmanlıcı olarak suçluyor. İran ile Suriye halkı arasında ne bağ var ki İran ona efendilik taslıyor. Sonrasında Esat’ın iktidar süresinin direniş adına yeterliliğine İran mı karar verecek? Bu durumda halkın iradesi ne yana düşüyor? Osmanlıcılık meselesine gelince. Sünnilikle birlikte Osmanlılık bizim şerefimiz ve kurtarıcı reçetemizdir. Bölgede Osmanlı ve Sünni olmayan, ya Safevi veya Siyonist çocuğudur. Vakıada da öyledir. Mısır’da 25 Ocak-11 Şubat devrimini İslami uyanış olarak tanımladıktan sonra Sisi’nin atanma merasimine katılan ve darbeye şapka çıkaran Abdullahiyan, olsa olsa Safevi ve Siyonist dölü olabilir. Öyledir de. Halkına karşı ejderha kesilen Esat rejimi İsrail’e karşı oldukça alttan almaktadır. Bunun tanıklarından birisi Abdullah Gül’dür ve Al Hayat gazetesine yaptığı değerlendirmede; Türkiye’de Olmert ile bir araya getirdiğinde alttan alan tarafın Beşşar olduğuna tanıklık etmektedir (Error! Hyperlink reference not valid.). Halkına aslan, düşmanına ise devekuşu. İsrail namına İran ile birlikte halkını kırmaya devam ediyor.
•
Esat ve İran rejimi işlevsel bir rejim, her yöne çalışıyorlar. Kissinger’in ifade ettiği gibi Şiilik üzerinden Pers İmparatorluğu diriltmeye çalışırken Osmanlılık üzerinden Safeviliklerini aklamaya yelteniyorlar. PKK’nın IŞİD üzerinden terör geçmişini aklamaya çalışması gibi. ABD’nin de Haçlılık dürtülerini IŞİD’in arkasına saklamaya çalışması gibi. Herkes de biliyor ki Safevilik projesi Amerikan saldırıları sayesinde ilerledi, Osmanlılık ise yine aynı nedenden dolayı yerinde sayıyor. Bütün dünya aleyhinde olmasına rağmen yine de Osmanlılık suçlanıyor. Zira mevcut dünya sisteminin panzehiri o. İran bunun üzerinden İsrail ve Batı alemiyle ilişkilerini meşrulaştırmaya çalışıyor.
İran asıllı akademisyen Prof. Dr. Abbas Vali, Türkiye’nin dışında herkesin (İran, İsrail ve ABD) Esat’ı desteklediğini ifade ediyor (Cumhuriyet gazetesi Pazar eki 5 Ekim 2014). Nazlı Ilıcak da bunu şöyle özetlemiş: Herkesin endişesi IŞİD iken Türkiye’nin endişesi Esat!
Bunu şöyle de ifade edebiliriz: ABD gözlüğü bölgede direniş veya ılımlılık diye bir şey görmüyor. Deccal gözüyle ve tek gözüyle sadece terörü görüyor. ABD ahlaksızlık üzerinden belirleyici oluyor, biz ise suçlu. Türkiye’de laikler de Türkiye’nin yalnız kalmasına ve ülkelerinin dövülmesine zil takıp oynuyorlar. Osmanlı düşmanlığı üzerinden Safevi ve Siyonistlerle birlikte oluyorlar.
Sadede gelirsek: Gerçek direniş ekseni Osmanlı ve Sünni eksendir. Safevi ekseni ise direnişin sadece simsarıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.