ABD kimlere hayat veriyor?
Dünya hükümranı ABD’nin öldürücü etkileri çok bilinir ve çok dillendirilir. Fakat hayat verdikleri, hayat öpücüğü kondurdukları da az değildir. Dün baktım, epeydir çiçekle böcekle, belaltı mevzularla iştigalen başka yol bulamayan köhne genel yayın yönetmeni titreyip eski günlerine dönmüş! Belli ki alnına bir hayat öpücüğü konduran olmuş.
Anlattığı çok basit ve açık: ABD benim yenemediğim, halkın da her nedense yüksek oranda desteklediği düşmanı açık düşürdü. Uçakta söylediği sözü yerde yalattı! O’nu mağlub edecek, benim yolum açılacak!
ABD’den hayat bulduğunda herkesin ittifak ettiği eski bir kalem de aynı mealde konuşuyor: “Ey benim düşmanım! Sen aslında ABD’nin düşmanısın, o yüzden benim düşmanımsın. Onun siyasetine aykırı düşersen, her zaman karşında olurum! Bak benim patronum seni nasıl hizaya getirdi. Ayağını denk al!”
Bu ikilinin aynı yayın organında buluşması nasıl tesadüfse!
Bu tiplerin şöyle düşünmesi artık beklenmiyor: “Dünya bir çatışma ortamına çekiliyor. Türkiye’nin çatışma ortamına çekilmesi halinde ne yapmalıyız? Nasıl olur da Türkiye bu şartlarda zaafa uğramadan, hatta güçlenerek var olabilir?
Bu tavra bütün dünya dillerinde “vatanseverlik” deniliyor!
Mensub olduğu milleti, yaşadığı ülkeyi diğerlerinden daha fazla benimsemek ve sevmek insan tabiatına uygun. İnsan tabiatını bozan, insanların taraf oldukları andan itibaren düşünme mekanizmalarının vatan millet yerine, “ben”lerinin, “ego”ların emrine girmesi.
Dünyada neler oluyor? Öyle görünüyor ki, bir dönüm noktasındayız. 19. Yüzyıl tarihini bilenler bugün olanların tam bir tekrar değilse de, benzerlikler taşıdığını söyleyebilirler.
Rusya, geri çekildiği alanlara dönüyor. Daha önce bazı hamleler görülmüştü. Gürcistan üzerinden yapılan hamle, batıdan gerekli karşılığı görmedi. Rusya hem Çeçenistan’da, hem Karadeniz’in doğusunda alanlar kazandı. Ukrayna krizi daha sarsıcı sonuçlar doğuracak kıratta. İlk hamle Kırım’ın Rusya’ya bağlanması oldu...
Muktedir güçler buna çok fazla itirazcı olmadılar. Demek ki, ilk verilecek yer orasıymış. Kırım bir daha kardeşlerimizin rahat yaşayabileceği bir ülke olmaktan çıkarıldı. Bildiğimiz kadarıyla Kırımlı kardeşlerimizin lideri Abdülcemil Kırımoğlu ülkesine dönemiyor. Kırım Milli Meclisi’nin kapısına kilit vurulmuş...
Ukrayna ne kadar Rusya’dan sakınılacak? Bu da belirsiz. Rusya’ya uygulanan ambargolar, kısıtlamalar terbiye ederse ne âlâ...
Kuzeyimizde olanlar Türkiye’yi yeniden önemli kılıyor. İki yol var, birincisi kuzeyden gelen tehdite karşı Türkiye’yi desteklemek ve güçlendirmek. 19. Yüzyılda İngiliz siyaseti bir süre böyle seyretti. Fakat, son çeyrekte, Abdulhamid’in takip ettiği geniş siyaset İngiliz tutumunun değişmesine yol açtı. İngiltere ve Rusya ittifakı 20. Yüzyılın başında hayata geçirildi. Osmanlı devletinin yıkılması, hilafetin yok edilmesi bu siyasetin bir parçası idi.
Şimdi de aktörler çok fazla değişmiş değil. Eski Osmanlı arazisinin dört bir tarafından sesler geliyor. Çatışmalar, sürtüşmeler, savaşlar...
Türkiye bu çatışmalı dünyada yön belirlemeye çalışıyor. Bunun kolay olmadığını son birkaç yıldır çok iyi gördük. Türkiye’yi satrançta öne sürmek isteyenler, bir süre sonra farklı bir hamle ile oyunu değiştiriyorlar. Türkiye’nin siyaset kurucularının bu yüzden muktedirlerin müteakip hamlelerini hesaplamaları zaruret haline geliyor. Burada stratejik ortaklık, aynı ittifak içinde olmak çok da önem taşımıyor.
Ortadoğu’da ABD hamleleri son dönemde hangi ülkelere yaradı?
Türkiye’ye mi, İran’a mı?
Türkiye’ye üstünlük sağlandığına dair bir işaret yok. Aksine, ABD’nin İran’ı denkleme sokarak İslâm dünyasındaki ayrışmayı derinleştirmek istediğine dair emareler var.
Enik siyaseti Türkiye içinden kaldıraç olarak kullanmak yetmiyor, dışarıdan daha güçlü bir kaldıraç oluşturulmaya çalışılıyor.
Böyle bir dönemde, “düşmanımın düşmanı benim yapamadığımı yapacak” histerisine kapılanlar: Aklınız varsa başınıza alın, yoksa söyleyecek bir şeyimiz yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.