Cezalı şehirler
“Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan” türünden şiirlere ilham olan Ankara-Sivas demiryolu (ki, CHP iktidarı kesintisiz ve muhalefetsiz olarak 1950 yılına kadar süren devr-i iktidarında hepi topu 3.600 kilometre demiryolu inşa edilebilmiştir), arazi şartları müsait olduğu halde, neden acaba Yozgat’dan geçmiyor da Yerköy’den Kayseri’ye indikten sonra, tekrar Sivas’a ulaşıyor?
Bu dolambaçlı ulaşımın sebebi nedir?..
Cevaba geçmeden önce, bir ayrıntı vereyim: Bu küçücük icraat, devrin hâkim güçleri tarafından o kadar önemsenmiştir ki, yıllarca propagandası yapılmış, şiirler-marşlar yazılmış, türküler yakılmış, hatta devrin en yüksek para birimi olan bin liralıkların arka yüzüne fotoğrafı basılmıştır.
Dönemin Başvekili (Başbakan) İsmet Paşa’nın, açılış münasebetiyle Sivas’ta yapılan görkemli merasimde (30 Ağustos 1930) attığı duygusal nutuk da bir o kadar ilginçtir:
“Gözümüz aydın, işte tren geldi… Demiryolu Cumhuriyetin çelik koludur. Artık Sivas hiçbir yere uzak değildir. Şimdi Ankara bize bir günlük yoldur… Bu demirleri toprağın pasını silmek için bu yerlere döşedik. Sarı başaklı ekinleri altına çevirmek için ucuca ekledik. Ankara-Sivas arasını on günden bir güne indiren işte bu demirlerdir. Kurak tarlalarla, kıraç ovalara bolluk ve zenginlik getiren işte bu demirlerdir. Şimdi bir lira eden bir rupla (eski ölçü birimi) tahılı yarından sonra beş liraya çıkaracak işte bu demirlerdir. Bu demir değil altın yoludur… Yol yerin damarıdır. Nabzı çarpmayan toprak kangren olmuş demektir. Toprağın yaşayabilmesi için vücudumuzu saran kan damarları gibi onun vücudunu da yol damarları sarmalıdır. Toprağın nabzı, insanınki gibi bir dakika durmadan işlemelidir...”
Artık cevaba gelebiliriz: Halk arasındaki yaygın söylentiye göre, Yozgat isyanı (13 Haziran 1920) sebebiyle Yozgat cezalandırılmış, demiryolu bu yüzden etrafında dolaştırılmıştır…
Dahası da var: Sadece demiryolu değil, yıllar yılı Yozgat’a başka hiç bir devlet yatırımı gitmemiştir. Ayrıca Konya, Bursa, Bilecik, Kütahya, Kırşehir, Isparta, Maraş, Rize, Tunceli, Düzce, Zile, Menemen gibi şehirlerimiz de benzer sebeplerden dolayı aynı durumdadır.
Konya, Bozkır ve Delibaş Ayaklanmaları (2 Mayıs 1920) sebebiyle cezalandırılırken, Rize ve Maraş şapka inkılâbına direnmelerinden; Menemen meşhur “Menemen Hâdisesi” yüzünden; Kütahya, Yunan Harbi sırasında mağlup olması sebebiyle; Isparta, Nurculuğundan dolayı “kara liste”ye alınmış, devlet yatırımları civar kentlere (mesela Kütahya yerine Eskişehir’e) kaydırılmıştır.
Bilecik ilk Osmanlı başkenti olduğu için, Bursa, şapkaya itiraz ettiğinden, Tunceli, Düzce, Zile ayaklandıkları için cezalandırılmışlar yahut halk buna böyle inanmıştır.
Eski başkent ve tabii “Hilafet merkezi” olan İstanbul bile 1927 Temmuz’una kadar ötelenmiş, Atatürk ancak 1927 Temmuz’unda Cumhurbaşkanı olarak ilk kez İstanbul’a gelmiştir.
İktidar tarafından cezalandırılan son şehir Kırşehir’dir. 1954 seçimlerinde oyların tamamına yakını Osman Bölükbaşı’nın başında bulunduğu Millet Partisi’ne çıkınca, Demokrat Parti iktidarı tarafından ilçe yapılıp Nevşehir’e bağlanmıştır. Bereket versin 1957’de hatadan dönülmüş, Kırşehir tekrar il olmuştur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.