Müslüman kadın düşmanlığı
İslamofobinin boyutlarına iki örnek var bugün elimde, ikisi de neredeyse eş zamanlı olarak düştü siber dünyamıza. Bilgi hızla yayılıyor; iyi de, kötü de ifşa oluyor zamanımızda. Haberlerin biri Türkiye’den, diğeri Avusturya’dan. Ortak noktaları ikisinin de Müslüman iki Türk kadınına karşı yapılması. Laikliği Fransa’dan ithal eden Türkiye kraldan daha kralcı bir anlayışla kendi insanına zulüm aracı olarak kullanmıştı ön yıllarca bu kavramı. Şimdi Türkiye bu çarpıklığı düzeltme gayretine girmişken, laiklik dediği şeyi din düşmanlığından çıkartıp, insan hak ve hürriyetlerine saygılı bir güvence sistemi haline getirtmeye çalışırken bir taraftan da kemikleşmiş, geçmişte devletten bile onay almış, hatta devletin öncülüğünde öğrenip geliştirdiği pratiklerden de kurtulmaya çalışıyor. Tabii diğer taraftan da devlet davranışını mimiklemiş, kendi hayatında küçük bir devletçikmişcesine davranıp insanları kırıp geçirmişlerle de mücadele etmesi, onları düzeltmesi, bir başka ifadeyle rehabilite etmesi gerekiyor.
Bu girizgâh, Ankara’da sokak ortasında başörtülü olduğu için darp edilen Tuğba Köksal’ın yaşadıkları için. Hangi devir, hangi çağ, hangi ülkede yaşadıklarını zannediyorlar ki, bazı vahşi ruhlu, saldırgan kadın ve erkekler, Müslüman kadın düşmanlığını bir türlü üzerlerinden atamıyorlar, içlerindeki kini her fırsatta dışarıya yansıtıyorlar. Köksal’ın örneğinde bir de üstelik iki taraftan karı-koca saldırıp, dövüyor, başörtüsünü açıyorlar. Hem de çocuğunun gözleri önünde.
Anne yerde, kızı yaşlı gözlerle ne olup bittiğini anlayamadan şokta! Mobese kameralarına da kaydedilen görüntüler, gerçekliğinin bütün çirkin boyutlarını da yansıtıyor. Saldırganlardan kadın olan, daha arabadan inmeden, Köksal yanında geçerken, “kendini çok akıllı zannediyorsun” diye hakaret ediyor. Bu kadın, böyle davranmayı kimden öğrenmiş diye sormayacaksınız sanırım, zira, bu oryantalist, Müslüman’ı, Müslüman kadını küçümseyici tavrı devletinin hemen hemen bir asırlık geleneğinden öğreniyor bu kadın. Bu aşikâr. Habere göre, “araçtan indiğinde kadının koşarak üstüne geldiğini gördüğünü ifade eden Köksal, şöyle devam etti: “Saldırgan kadın, ardından hakaret ederek ‘Sen araba kullanmamalısın’ diyerek bağıra çağıra üstüme hücum etti, ben de kadını itekledim. Direkt başörtüme sarıldı ve başımı açtı. Ben de o arada arbedede kimin ne yaptığını anlayamadım, daha sonra çevredekilerin dediğine göre olay, ‘Eşinin beni tuttuğu ve kadının o sırada darp ettiği’ şeklinde olmuş. Plakayı almak için arabaya yöneldiğimde beni engelleyen kişi, kadının eşiymiş. ‘Dokunma bana’ diye bağırdım. Karı-koca kaçtılar, polisi aradım tutanak tutuldu ve darp edildiğim için hastaneye gittim.”
Bu noktada sorulacak soru şu: başörtüsü yasağı bir çok alanda kalkmışken, kaldırılmayan alanlarda da kalksın diye uğraşılırken, kâğıt üzerinde eşitlik sağlanmışken, sokaktaki içselleştirilmiş İslamofobiyi nasıl yok edeceğiz?
Avusturya örneği ise Zeliha Çiçek’in başına gelenleri ihtiva ediyor. O da Viyana’da metroda seyahat ederken saldırıya uğruyor. Doğma-büyüme Avusturyalı Çiçek. Habere göre “telefonla kız kardeşi ile konuşurken bir bayanın kendisine sınırlı bir şekilde baktığını farkettiğini ve daha sonra kendisine “Siz hep böylesiniz” diyerek küfür ettiğini belirten Çiçek, çevredekilerin uyarılarına rağmen kadının sözlü saldırılarına devam ettiğini anlattı. Telefonda konuşmaya devam ettiğini aktaran Çiçek, “Ben telefonda konuşurken kadın ayağa kalktı. Ben de aşağı inecek sandım. Aniden bana doğru gelerek yüzüme tokat attı. Elimdeki telefon, arka taraflara düşerek 3-4 parçaya ayrıldı” demiş.
Biri Müslüman Türkiye’den diğeri Hıristiyan Avusturya’dan iki saldırı haberi. Bilmem başka söze gerek var mı….
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.