Artık çözümü sen savun!
Başından beri ikili bile değil çoklu oynayan, ne zaman kimin yatağında sabahladığı kestirilemeyen bir “örgüt” var. Devlet onu muhatab almalı mıydı?
Şimdi bunu tartışmanın zamanı değil!
Devlet demokratik sistem içinde herkesin hakkını vermeli. Herkes kimliğini meşru zeminlerde ifade edebilmeli... Bundan ötesi nedir? Siyasî talepler... Siyasî taleplerin meşru zemini de var. Kurarsın partini, seçime girersin, seçilirsin, temsil edilirsin; hatta özerklik bile elde edebilirsin...
Ya daha ötesi?
Davul senin boynunda olsun, çomak bende! İstediğim zaman çalayım!
Şu andaki manzara bu!
Devlet çözüm davulunu boynuna asmış... Çomağı kaptırmış... Adamlar istedikleri gibi hareket ediyorlar. Nereye kadar meşru zemin, nereye kadar değil? Belirsiz. Kâh meşru bir siyasî parti, kâh illegal bir terör örgütü. Kim, nereye kadar, ne?
Kobani tantanası gözleri açtı. Adamlar Suriye’nin kuzeyinde devlet kurmak istiyorlar. O senin tercihin. Fakat, “bu devleti Türkiye’nin gözü önünde ve onun desteği ile kuralım. Biz hep alalım, bir şey vermeyelim” diyorlar.
Bu şımarıklığın arkasında geçen yüzyılda olduğu gibi İngiltere ve ABD var.
Devlet hukuk çerçevesinde, adalet zeminini kaybetmeden reflekslerine dönmeli. Refleks iptali, daha büyük bir savaş için de tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Sen gel sivil kıyafetli askerleri Türkiye’nin bir şehrinde katlet. Şimdi devlet güçleri Yüksekova’da sivil üç kişi infaz etse idi ne olurdu? Birilerinin sesi ayyuka çıkardı; sade ağızlarından değil, başka yerlerinden de!
Daha önce yazdık. Barış tek taraflı olmaz. Sizin barış istemeniz, kendinizi buna göre ayarlamanız, bu sebeple bazı olup bitenlere göz yummanız sonucu değiştirmez. Muhatabınız bunu gerçekten istiyor mu?
Bu soruya olumlu cevap vermemizi gerektiren örnekler göremiyorum, şahitler bulamıyorum.
Mesele şu: Örgüt stalinist. Stalinizm nedir? Toplumu tepeden tırnağa kendi ideolojisi çerçevesinde oluşturmak. Bunun için her türlü kanlı yolu kullanmak, bilhassa temizlik yapmak.
Temizlik, kendi etnisiteni içine aldığı gibi, kendi teşkilatını da kapsar. PKK bunu yapıp duruyor.
PKK’nın ve yandaşlarının bunun dışında bir siyasetleri olduğuna dair bir emare görülmüyor.
Son bir ay içinde olup bitenler, gözümüzü açmalı. Adamlar, sehirlere hâkim olmak için her türlü pisliği yapmaya hazırlar. Şehirleri kolayca teslim alabilirler mi? Küçük yerleşmelerde bu mümkün olabilir. Fakat büyük şehirler her bakımdan sorunlu.
Diyarbakır’ı teslim almak, rakip unsurları tasfiye etmeden imkânsız olduğu için 6-7 ekimde en vahşi kıtaller yapıldı. Masum çocukların başları ezildi. Bu aynı zamanda bütün topluma gözdağı. “Biz şehri yöneteceğimiz zaman, neler olacak görün!”
Devlet vatandaşını PKK’nın insafına terk edemez. Her vatandaşın hayat hakkı devletin sorumluluğundadır. Hayat hakkına tecavüzü defetmek devletin işidir.
Dolayısıyla yapılması gereken bellidir: PKK unsurlarını şehirlerden temizlemek! PKK’nın paralellerini de işin içine katmak zaruri. Adamlar her türlü hunharlığı, kalleşliği yapıyorlar, “ajitasyon” deyip işin içinden çıkıyorlar. HDP’nin bay ve bayan eşbaşkanlarının konuşmalarını bu gözle dinlediğinizde yalanın tavan yaptığını görüyorsunuz. Bu denli pişkinlik ciddi artistik beceri gerektirir. Bunlar Amerika’nın en başarılı tiyatro kurslarından geçirilmişler!
Bu yalanlara da, halkın kandırılmasına da izin verilmemeli. Eğer karşı taraf çözüm istiyorsa, bunu ısbat etmeli. Doğuda baskı altında olan bu partiye oy verenleri şimdilik bir kenara bıraksak bile, batıdakiler seslerini yükseltmeli. Hem de zaman geçirmeden. Eğer bunlar iddia ettikleri “halk savaşı”nı çıkarırsa, Türkiye’nin batısı da bazıları için yaşanması zor bir yer haline gelebilir.
Samimiyet yoksa, barış lafta kalır, bugüne kadar olan da budur. Çözümü samimiyetle savunmaktan başka çareniz yok!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.