Amerika’nın yaptığını Türkiye yapsa…
Bazıları “iş olsun küp dolsun”, bazıları da “Muhalefet olsun da ne olursa olsun” havasında köşe yazısı yazıyor...
“Amerika’nın yaptığını daha önce Türkiye yapsa” diye yazanlar bu türdendir…
Bunu söyleyebilmek için;
Amerika ile Türkiye’nin siyasi ve coğrafi konumuna dönüp bakmamak;
IŞİD’in hiçbir uluslararası hukuki ve meşru normla (hatta dini kurallarla) kendini bağlı saymayan bir terör örgütü olduğunu dikkate almamak;
PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan PYD’nin elindeki silahları günün birinde Türkiye’ye çevirme ihtimali üzerine hiç kafa yormamış olmak lâzım.
Diyelim ki, tuzu kuru köşe yazarlarımızla HDP’nin dediği gibi, Türkiye, Amerika’nın yaptığını yaptı…
Yani uçaklarını kaldırıp Kobani çevresinde mevzilenen IŞİD’i vurdu…
PYD’ye havadan silâh-cephane attı…
Hatta Suruç’la Kobani arasındaki sınırı geçip Suriye’ye ordu soktu…
Acaba durum ne olur?..
Amerika kadar kolayca işin içinden sıyrılabilir mi?
Öncelikle Yunanistan ve Kıbrıs Rumları başta olmak üzere, bazı AB üyeleri vaveylayı basar:
“Türkiye Suriye’yi işgal ediyor!”
Rusya ve İran ültimatom verir: Belki de savaşı göze alırlar.
Ardından, Türkiye’nin en kalabalık yerlerinde IŞİD’in “canlı bomba”ları patlamaya başlar.
Bugün “Amerika’nın yaptığını daha önce Türkiye yapsa” diye yazıp konuşanlar, o zaman “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var?” diye sormaya başlarlar.
Olanları, ölenleri hükümetin sırtına yıkar, “Hükümet sıkıştı” diye zevzeklenir, Nişantaşı “cafe”lerinde yan gelip “ölüm istatistikleri” tutarlar…
Açıkçası keyiflerine bakarlar.
Öncelikle Türkiye’nin konumu ile Amerika’nın, Fransa’nın vesairenin konumu bir değil…
Onlar, vaktiyle Libya’da yaptıkları gibi, havadan bomba bırakıp giderler…
Ya da Afganistan’da, Irak’ta yaptıkları gibi bir sure kalır, ortalığı yangın yerine çevirdikten sonra çekilirler…
Ne geride bıraktıklarını umursarlar, ne yakıp yıktıklarını…
Biz ise her şeyden önce, komşuyuz…
Aynı millete mensup olmasak da aynı dine mensubuz…
Akrabalık ilişkilerimiz var: Sınırın ötesinde olacak her şey, sınırın berisine yansır…
Bu yüzden “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” mantığıyla hareket edemeyiz, duyarlı ve tutarlı olmak zorundayız.
Düşünün biraz: Savaştan kaçan ikiyüz bin insanı iki gün içinde hangi devlet ülkesine kabul eder?..
Hangi hükümet iki milyon göçmeni sınırlarından “buyur” edip gözünü kırpmadan dört milyar dolar harcar?..
Türkiye sınırlarını açarken ve tüm imkanlarını göçmenlere tahsis ederken, Avrupa Birliği ülkelerinin (Yunanistan-Bulgaristan misali) sınırlarını tel örgülerle takviye etmeleri, bazı ülkelerin lütfedip kabul ettikleri üç-beş bin Suriyeli göçmeni de Türkiye’ye göndermeye çalışmaları şunu gösteriyor ki, Türkiye, tarihi muktesebatına uygun olarak, hâlâ bir “hamiyet devleti”dir.
O topraklarda yaşayan insanlara karşı, hem tarihi, hem vicdani sorumluluğunun gereğini yapmaktadır.
Salt maddi mülâhazalar ve güncel kaygılarla hayata bakanların bu gerçeği anlaması mümkün değil.
İşte bu yüzden “Amerika’nın yaptığını yapmak”tan bahsediyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.