Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Peygamberlerin yol gösterdiği hicret ve düsündürdükleri (1)

Peygamberlerin yol gösterdiği hicret ve düsündürdükleri (1)

Ne zaman Hicrî Yılbaşı olup, Hicretle ilgili bir yazı yazma niyetine girsem Rasulüllah Efendimizin ‘Hicret Yolculuğu’na başlarken yaptığı Dua hatırıma gelir, her günümüzün ‘hicret şuuru’nda geçmesi gerektiğine göre bu Dua ile başlamak isterim yazıya da söze de…

“Ben hiçbir şey değilken beni yaratan Rabbim! Bütün hamdler sanadır. Allah’ım! Dünyanın zorluklarına karşı bana yardım et. Zamanın kötülüklerine ve gecelerin musibetlerine karşı bana yardımcı ol. Ailemi gözet. Bana rızık olarak verdiğin şeyleri bereketli kıl. Beni kendine bağlı kıl. İyi ahlak üzere beni dosdoğru kıl. Beni, kendine sevdir. Beni insanların insafına bırakma. Ey güçsüzlerin Rabbi! Sen benim Rabbimsin. Senin göklerle yeri aydınlatan yüce zatına sığınıyorum. O zatın ki, karanlıklar kendisiyle aydınlanmış, öncekilerle sonrakilerin işi, onun sayesinde düzeltmiştir. Beni gazabına maruz bırakma. Öfkeni üzerime indirme. Nimetinin kaybolmasından, azabının üzerime gelmesinden, afiyetinin üzerimden silinmesinden ve bütün gazaplarından sana sığınırım. Yakarışlarım sanadır. Bana, yapabileceklerimin en hayırlısını yapma gücü ver. Güç ve kuvvet ancak sendendir.”

Hicret denilince, daha çok, müminlerin Mekke’den Medine’ye veya daha önce Habeşistan’a göç etmeleri akla gelir. Bunlar en yaygın şekilde bilinen ve “hicret”in anlamını “mekan  değişikliği” ile sınırlayan risalet sürecindeki bazı önemli göç olaylarıdır. Hicretin günümüzde çoğunlukla böyle bilinmesine mukabil, Kur’anımız “hicret” i daha geniş manada kullanmış ve müminler için olmazsa-olmaz şartlar arasında saymıştır. 

Hicret, sözlüklerde “terk etmek”, “ayrılmak”, “ilgi kesmek” anlamlarına gelen bir terimdir. Kur’an’da ise, sözlük anlamı esas olmakla birlikte, bazı kimselerden veya şeylerden farklı veya uzak olmak ve bu farklılığı yahut uzaklığı sürdürmek için bilinçli bir şekilde tavır ve tutum sergilenmek manasına gelmektedir. Bir başka ifade ile, yanlış inanç ve davranışlardan, yanlış inanç ve davranışların sahiplerinden ve bütün bunların hâkim olduğu ortamdan şuurlu bir şekilde uzak duruşu ifade etmektedir. Bu manasıyla her mümin hicret edendir; yani muhacir olandır. Çünkü mümin olabilmek, ancak hicret etmekle mümkün olabilmekte, daha önce değişik sebeplerle mensubu olduğu yanlış inanç ve ortamları terk ederek mümin olabilir. Yanlış inanç ve davranışlardan, mensuplarından, ortamlardan uzak olan durumuna devamlılık kazandırarak müminliğini devam ettirebilir. Bu durumlarla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim, geçmişte yaşamış bazı salih şahsiyetler üzerinden örnekler vermiştir. 

Bunlardan birisi Hz. Yusuf’tur. O, kaldığı evin kadınının ahlaksız teklifine yönelmek yerine, bir müminin yapması gerekeni tercih etmiş ve ahlaksızlığa meyletmektense, zindana girmeyi tercih etmiştir. Gerçekleştirdiği bir hicrettir. Bu hicretiyle, o kötü kadının ahlaksız teklifini kabul ederek İblisi sevindirmek yerine, Rabb’i olan yüce Allah’ın rıza ve övgüsünü tercih etmiştir. Asıl önemlisi Hz. Yusuf’un, o ahlaksız kadının teklifini, utanmanın veya eğer kabul ederse başına bir iş açma korkusunu etkisiyle değil; Allah’ın yasağını çiğnememek, ahlaksızlık pisliğine bulaşmamak adına reddetmiş olmasıdır. Allah’ın emrine teslim olmak adına bilinçli bir tercih yapmıştır. Bu bilinçli ve kararlı tercihini ise zindan arkadaşlarına şöyle açıklamıştır: “Bilin ki, ben Allah’a inanmayan ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan bir toplumun hayat tarzını terk ettim, o toplumla yolumu ayırdım.” (12 Yusuf 37) 

Hz. İbrahim’in kıssasında, hicretle ilgili önemli açıklamalar ve bütün müminler için ölçü olması gereken önemli örnekler vardır. Bunlardan birisi de Hz. İbrahim ile babası arasında yaşanmıştır. Hz. İbrahim, müşrik babasının “Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer vazgeçmezsen, andolsun seni taşlarım! Uzun bir zaman benden uzak dur!” (19 Meryem 46) teklif ve tehdidinin karşısında “Sizden de, Allah’ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yöneliyorum” (19 Meryem 48) cevabını verir. Bu baba-evlat ilişkisinin dayanak kılınarak yapılan yanlışa uyma çağrısına karşı verilen ve bilinçli tercihi ifade eden bir cevaptır. Baba-evlat bağının, hakikati terk edip yanlışa yönelmenin gerekçesi olamayacağını ifade eden bir açıklamadır. Buna rağmen hala soy bağı gündeme getirilir ve buna layık davranmamakla suçlanırsa, o bağı da önemsemediğini açıkça ifade eden bir reddiyedir. 

Ayrıca, Hz. İbrahim, şirk inancının hakim olduğu bir toplumda yanlış inancı ve hayat tarzını değiştirip ‘hakikati hakim kılma’ mücadelesinde bir yığın engellerle karşılaşınca; yanlışlıklarını fark etmek ve durumlarını düzeltmek yerine zorbalıklarını devreye sokarak durumlarını sürdüren ve bununla da kalmayıp mevcut inanca ve yapıya uyumlu olma davetleri yapanlara, “Ben Rabbime hicret ediyorum. Bana Rabbime hicret etmek düşer. Şüphesiz O, mutlak güç ve hikmet sahibidir” (29 Ankebut 26) cevabını vermiştir. Bu cevabıyla da Rabbi olan yüce Allah’ın istediği emrettiği gibi olmaya devam edeceğini, hiçbir şekilde bu durumundan bir değişikliğe gitmeyeceğini, hakikat konusunda tavizkâr olmadığını ve olmayacağını ifade etmiştir. Yine aynı şekilde, müşriklerin “bizden ol, bizimle ol” davetlerine karşı yanındaki müminlerle birlikte şu cevabı vermiştir: “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan (hayat tarzınızdan) uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramıza, siz sadece tek olan Allah’a iman edinceye kadar devam edecek bir düşmanlık ve nefret belirtmiştir” (60 Mümtehine 4). Burada önemli bir hatırlatma ise, Hz. İbrahim ve yanındaki müminlerin bu cevaplarını vahyi ile bildiren yüce Allah’ın, “İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki…” (60 Mümtehine 4) demesidir. Sonuçta, Hz. İbrahim ve yanındaki müminler sadece inanç ve hayat tarzıyla değil, inanç ve hayat tarzları tehdit edildiği, gereği gibi olmaları engellendiği için coğrafi olarak da yanlışlardan ve yanlışın adamlarından uzaklaşarak başka bir yere hicret etmişlerdir. 

Bugünümüze uyarladığımızda, gıybet yapılan ortamı terk etmek, ihtiyaç içinde iken Banka kredisini reddederek faize bulaşmama hassasiyeti göstermek, okullardaki talebelerin namazı geçirmeme endişesi taşıyarak, her türlü olumsuz şartlara, etrafındaki engellere rağmen kendisini seccadeye atmak, harama bulaşmadan düğün/dernek yapmak, vs. Bütün bunları yapanlar Hicret erbabıdır. Alınlarından öpülmeye layıktırlar. Şeytanın en büyük silahlarını geri tepmiş, önüne sürdüğü ‘haram fırsatlar’dan vazgeçmiş Muhacirlik yapmış, Hicret etmiştir.

(Devamı yarın İnşaallah…)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yaşar Değirmenci Arşivi