Yaşar Değirmenci

Yaşar Değirmenci

Dinimiz hayatımızdır!

Dinimiz hayatımızdır!

  ‘Lale Devri  Müslümanları’ gibiyiz.  Ramazanın başlangıcı olan hilal  görülünce, zevkü sefalarına  devam edebilmek için, hilalin  görülmediğine fetva  arayan,  nefislerinin esiri olup  kendinden geçmiş Müslümanlar  en büyük problem bugün  İmam-ı Gazali Hazretleri devam ediyor. Diyor ki:

“Servet sahiplerinden diğer bir fırka da, malları ile meşgul olur, onları cimrilikle korur, onlardan infak etmez, parasız olan namaz, oruç ve Kur’an okumak gibi bedeni ibadetler ile meşgul olurlar. Bunlar da aldanmış kimselerdir. Zira öldürücü cimrilik, bunların içini kaplamıştır. Bunlara düşen vazife, mallarından ayırıp vermekle bu hastalığı yok etmektir. Ne yazık ki, onlar mükellef oldukları bu vazifeyi yapmazlar da, farz olmayan nafile ibadetlerle meşgul olurlar. Bunlar, vücudunu yılan dolamış bir adamın, safrasını gidermek için müshil almakla meşgul olmasına benzer. Nerde ise yılan, kendisini zehirleyip öldürecek, bu adam hala müshil almakla meşgul! Yılanın zehiri ile ölmek üzere bulunan bu adamın safra ilacına ne ihtiyacı kalır. Asıl işi yılandan korunmak olduğu gibi, bu zengin de nafile namaz ve oruçla uğraşmadan bir an önce, yılan gibi kendini dolayan cimrilik afetinden kurtulmaya bakmalıdır. Bunun için yine Bişr’e:

- Falan zengin devamlı bir şekilde nafile namaz kılar ve oruç tutar, dediklerinde, O:

- Yazık, zavallı adam, kendi halini bıraktı da başkasının yapacağı iş ile meşgul oldu. Ona düşen vazife, yoksulların yardımına koşmak, açların karnını doyurmaktır. Onun böyle yapması, kendisine açlık ve uykusuzluk çektirmesinden daha iyidir, o, dünyalığı topladı da yoksullardan men etti, dedi. 

Diğer bir fırka da, servetlerinden yalnız zekatlarını vermekle iktifa etti ve onu da en adi mallardan ayırdı ve bunun karşılığında kendisine hizmet edecekleri kimseleri seçti veya herhangi bir garaz güttü veya kendisine faydası dokunacak büyüklerden birine verdiler. Bütün bunlar, ameli mahveden  fasid niyetlerdir, sahibi ise aldanmıştır. Kendisi ibadet yaptığını zannederken, ibadeti ile Allah’a isyan ettiği için fâcirdir. 

Bu ve sayılamayacak birçok benzerleri ile servet sahipleri aldanmışlardır. Biz misal olarak bu kadarı ile iktifa ettik. 

Servet sahibi ve fakir olan avamdan bir fırka da zikir ve vaaz meclislerine devam etmekle aldandı ve bunları dinlemenin kafi geleceğini sanarak bunu ibadet haline getirdiler. Mucibiyle amel etmeden, kuru kuruya yalnız dinlemekle mükafat alacaklarını sandılar. İşte bunlar da aldanmışlardır. Zira vaaz meclislerinin fazileti, hayra teşviki bakımındandır. Hayra teşvik etmeyen dinlemede bir fayda yoktur. Hayra teşvik eden dinleme makbûldür. Çünkü o, amele sevkeder. Şayet amele vesile olmazsa, yine hayırsızdır. Demek ki vaaz u nasihat dinlemek, ondan ders alıp amel etmek içindir.Başkası için murad olunan bir şey, murad olunan şeyi yaptırmazsa, onda hayır olmadığı gibi, amel için dinlenen vaaz neticesi amel yapılmadığı takdirde, bu vaazı dinlemekte de hayır yoktur. Bazen vaazı dinlemenin ve vaazda ağlamanın faziletini duyar da buna aldanır, hatta bazen de kadınlar gibi kalbi yumuşayarak ağlamaya başlar ve bazen korkunç azap ayetlerini duyduğu zaman, “Allah’ım, sen koru, aman ya Rabbi, Sübhanallah”, gibi dualar sarfederek ellerini ovuşturur, böyle yapmakla bir iyilik işlendiğini zanneder! Hepsinde aldanmıştır. Bu da, yakalandığı hastalığı sebebiyle hekimlerin yanına gidip onların bu hastalık hakkındaki sözlerinden üzülen veya yanında nefis yemeklerden bahsedilirken buna iştahlanan aç bir adamın haline benzer. Taatlerin vasıflarını dinlemek bir fayda sağlamaz. Dinlediğin vaazlardan ders alıp kötü huylarının hepsini veya bir kısmını terk edip Allah’a  teveccüh etmezsen, o vaaz, lehinde değil, aleyhinde bir delildir. Senin onu iyiliğine kabul etmen gurur ve aldanmaktır.” 

Şeriat’ı olan bir Peygamberi hakem tayin edemiyoruz. Hayata müdahale eden bir din bizi rahatsız ediyor. ‘Vahyin Kutsalı’ yerine kendi kutsalını tercih eden bir yapı ile karşı karşıyayız bugün. Dünyevîleşme tehlikesine dikkat çekip, ‘Dine hizmet edenler’in lüks, israf, konfor içinde yaşayışları, servet üzerine servet yığmaları doğal hale geldi. Normal yiyip içmelerin, gezmelerin, tatile gitmelerin bile mükemmel sofralarda, lüks otellerde, ‘tatilya’larda, merasimlerle yapılır hale getirildi. Bununla da yetinilmedi, başkalarını da tahrik, teşvik, özenti içine sokarak,‘sade hayat’ unutuldu/unutturuldu. ‘Lale Devri Müslümanları’ gibiyiz. Ramazanın başlangıcı olan hilal görülünce, zevkü sefalarına devam edebilmek için, hilalin görülmediğine fetva arayan,  nefislerinin esiri olup kendinden geçmiş Müslümanlar en büyük problem bugün. Üstadın dediği gibi:

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek.

Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yaşar Değirmenci Arşivi