Risale-i Nurların neşrinde tevakkuf
Bazen kötülükler iyilik suretine bürünürler. Bazen iyilikler de kötülük suretinde zuhur ederler. Biz zanni alanda iyilik ve kötülüklerin gelişini ters orantılı bir biçimde değerlendirebiliriz. Bundan dolayı bazen kötü gördüğümüz bir şey hakkımızda hayırlı olabilir. Tersi de varittir. Bazen de kötüler kendilerini iyi zannederler veya yaptıkları kötülüğü iyilik kisvesi giydirirler. Bir ayette bu muhatap kitle için ‘sanki iyilik yaptıklarını zannederler’ buyrulmaktadır. Bundan dolayı yaptığımız işlerde ihlasa azami riayet etmeliyiz. Bir de yaptığımız işleri oldu bitti şeklinde değil istişareye dayalı olarak yapmalıyız.
Meseleyi uzatmadan Risale-i Nurların yayınlarının muvakket olarak tatiline getirmek istiyorum. Bilindiği gibi, Risale-i Nur müellifi bazen mevkuf hale getirildiği gibi bazen eserleri de mevkuf hale gelmiştir. Şimdi hamdolsun öyle bir dert yok. Lakin muvakkat bir tatil olma durumu var. Risale-i Nur şakirtleri bir an önce Risale-i Nurların neşri hakkındaki düzenlemelerin hayata geçirilmesini ve yayınlar üzerindeki muvakkat örtünün veya fetret halinin kaldırılmasını talep ediyorlar. Bu meseleyi uzatanlara veya savsaklayanlara da güceniyorlar. Mart ayından itibaren (2014) bu alandaki düzenlemeler hayata geçirilememiş ve Risale-i Nurların neşri konusunda bir merci teşkil etme noktasında arpa boyu bir mesafe alınamamıştır. Bu ise düzenleme adı altında Risalelerin neşrini olumsuz etkilemekte ve tevakkuf ve tatile neden olmaktadır. Risale-i Nur şakirtleri sürecin hızlandırılmasını ve Risalelerin neşri üzerindeki muvakkat perdenin kaldırılmasını istiyorlar. Halbuki süreç tersine işletilebilir, düzenleme son halini alıncaya kadar Risale-i Nurların neşrine ve bandrol verilmesine kısıtlama getirilmezdi. Düzenleme son şeklini aldıktan sonra ise bu düzenleme çerçevesinde şarta uygun vaziyette basımına izin verilebilirdi.
•
Bu iş bana Mısır’daki İslam hukuku tartışmalarını hatırlattı. Enver Sedat, İslam hukukunu hukukun temel kaynakları arasında saymış lakin uygulamada İslam hukuku yasalarını çekmecelere hapsetmişti. Sedat dönemi vakıflar bakanlarından Zekeriyya Berri İslam hukuk yasalarının yürürlüğe konmak yerine çekmecelerde bekletildiğini söylemiştir. Risale-i Nurların basımında böyle bir durum elbette yok. Lakin ağırdan almak, ihmal özensizlik ve dikkatsizlik var. Bu da fiyatta aynı sonucu isal ediyor. Buna kaş yapayım derken göz çıkarmak denilir. Mesele torba yasasında ele alınmasına rağmen Risalelerin neşrine dair bir vizyon eksikliğinden dolayı yürütme süreci ağırdan işliyor. Bu konuda iki yol var. Birincisi, yazlı vasiyetle birlikte Risale-i Nurların neşrine istihkak kazanmış olan hayatta kalan manevi varislerden Ahmet Aytimur, Hüsnü Bayramoğlu, Said Özdemir bu vazifeyi eskisi gibi inkitaya uğramadan tedvir ve deruhte etmeye devam ederlerdi. Keza Risale-i Nur’un basımında ikinci muhatap adres ise bizzat Diyanet İşleri Başkanlığıdır. İki taraf veya iki tarafın tensip ereceği ihtisas ehli kesimler Risale-i Nurların basıma bir kurul etrafında nezaret edebilirdi. Burada istim arkadan gelir mantığı güdülmüş bu da hayrın tamimini sınırlandırmıştır.
•
Esasında na ehiller veya maksatlı kesimler nedeniyle Risale-i Nurların basımına nezaret etmek büyük bir zaruret halini almıştır. Ehak olan da olmayan da bu sahaya el atmıştır. Ali bozar Veli yapar durumu hasıl olmuştur. Elbette samimi Risale-i Nur talebeleri bu meseleden dolayı şekva halindeler. Elbette bu işlerden nemalanlar da şekva halindeler. Ama suistimal edenleri cezalandırırken öze ilişmemek lazım. Risale-i Nur kendi ifadesiyle Anadolu’yu Cudi Dağı hükmünde kılmış ve belalar ve musibetlere paratoner olmuştur. Risale-i Nur yine kendi ifadesiyle bir nevi, manevi surette bir Seddi Zülkarneyn’dir. Güvenlik ve asayişin bekçisi, asayişe tesaddi ve tasallut eden anarşiştlerin de panzehiridir. Bu memleketi böyle bir paratonerden mahrum kılmamak gerekir. Risale-i Nurları Diyanet çerçevesine basım süreci ya hızlandırılmalı ya da bu projeden tamamen vazgeçilmelidir. Ya iyilikle süreç tamamlanmalı ya da iyilikle kapatılmalı ve eski tarzında devam etmelidir. Hükümet bu hayırlı adımı tamamlamalı ya da yine hayırlı bir şekilde bu alandan çekilmelidir.
•
Risale-i Nur müellifi Risale-i Nur’un misyonu ve yeriyle alakalı olarak şunları yazmaktadır: “Hem siz, hem onlar bilsinler ki sadaka belayı def’ettiği gibi; Risale-i Nur Anadolu’dan, hususan Isparta, Kastamonu’dan âfât-ı semaviye ve arziyenin def’ u ref’ine vesiledir. Evet Sabri’nin ‘Ya ardı eblai ve istevet ale’l cüdi’ âyetinden istihrac ettiği mana, haktır ve mutabıktır.
Evet Risale-i Nur, Sefine-i Nuh gibi Anadolu’yu Cebel-i Cudi hükmüne getirip, küre-i arzın yangınından ve tufanından kurtulmasına bir sebebdir. Çünki za’f-ı imandan gelen tuğyan, ekser musibet-i âmmeyi celbettiği gibi; imanı fevkalâde kuvvetlendiren Risale-i Nur, o musibet-i âmmeyi dairesinin haricine bırakmağa rahmet-i İlahiye tarafından vesile oldu. Bu ehl-i dünya, bu Anadolu halkı Risale-i Nur’a girmeseler de ilişmesinler. Eğer ilişseler; yakında bekleyen yangınlar, tufanlar, zelzeleler ve taunların istilâsına uğrayacaklarını düşünsünler, akıllarını başlarına alsınlar. Madem biz onların dünyalarına karışmıyoruz, onların da lüzumsuz bir halde bu derece âhiretimize karışmalarında onlara felâket getirmek ihtimali kavîdir…”
Demir tavında dövülür. Merhum Sakıp Sabancı gibi demek istiyorum: Ciddiyet, ciddiyet, yine ciddiyet! Disiplin, disiplin yine disiplin. Bu işler başka türlü yürümez. Ayağa takılır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.