Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Mahkemeden kovulan padişah, Mahkemeye gitmeyen cumhurbaşkanı

Mahkemeden kovulan padişah, Mahkemeye gitmeyen cumhurbaşkanı

28 Şubat sürecine ilişkin ifade vermeyi reddeden Demirel,bana Yıldırım Bayezid’le, Fatih Sultan Mehmed’i hatırlattı…

Yıldırım Padişah mahkemeden kovulmuş, Fatih ise düpedüz mahküm olmuştu… 

Bunlar “mutlakıyet” döneminde yaşanırken, Demirel olayı“cumhuriyet”in 91. yıldönümünde yaşanıyor, sürekli“demokrasi ve hukuk” vurgusu yapan eski Cumhurbaşkanı, ifade vermeyi reddediyor... 

Gelelim ilk hikâyemize: 1400’lü yılların başında Başkent Bursa’dayız. Osmanlı tahtında Yıldırım Bayezid, kadılık postunda ise Molla Şemsüddin Fenari oturuyor. 

Görülen bir dava münasebetiyle, Padişah’ın mahkemeye gelip şahitlik etmesi gerekiyor. Padişah, Kadı Efendi’nin huzuruna çıkıyor. Kimlik tespiti yapılır yapılmaz, Kadı Efendi, çıkışır gibi konuşuyor:

“Terk-i cemaat eyledüğün şuyu’ bulmağılen, şahadetün caiz değildür!” (Namazlarını cemaatle kılmadığın söylendiğinden, şahitliğini kabul etmiyorum).

“Namaz kılmayan çocuk sayılır, çocukların şahitliği kabul edilmez, önce namaz kıldığını ispat et sonra gel şahitliğini yap” dokundurmasını anında kavrayan Yıldırım Padişah,sarayına döner dönmez, bir cami yapılmasını emrediyor ve beş vakit namazını bu camide cemaatle kılmaya özen gösteriyor.

Gelin bu bölümü de Osmanzade Taib Efendi’nin üslubundan okuyalım:

“Hünkâr, saray-ı hümayunları pişgâhında (sarayının avlusunda) bir camii şerif bina idub evkaat-ı hamsede (beş vakit namazda) cemaate müdavemet buyurdular”. 

Bu kez Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’undayız…

Fatih Sultan Mehmed, bugün kendi adını taşıyan camiin inşaatında kullanılacak mermer sütunları kestiren Rum mimar İpsilanti Efendi’ye kızıp, elini kestirmiş, Rum mimar da İstanbul’un ilk kadısı Sarı Hızır Çelebi’ye şikâyette bulunmuştur.

Kadı, Padişah’ı çağırtıyor… Padişah içeri girdiğinde İpsilanti Efendi dâvâcı makamında ayakta durmaktadır. Padişah, Kadı Efendi’nin yanındaki mindere bağdaş kurmak üzereyken,Kadı Efendi kükrüyor: “Begüm, hasmınla mürafaai şer’ olunacaksın, (beyim, davacı ile yüzleşeceksin) ayağa kalk!”  

Padişah tereddütsüz kalkıyor. Kendisini savunması istenince de hata ettiğini söylüyor. Kadı Efendi, tarafları ve şahitleri dinledikten sonra, hükmünü açıklıyor: 

“Kısasa kısas: El kesenin eli kesilir!” 

Dinleyenler dehşetten ve hayretten dona kalıyorlar. İstanbul fatihinin eli nasıl kesilebilir? Durum o kadar farklıdır ki, İpsilanti Efendi’nin eli-ayağı titremeye başlıyor. Aklı başına gelir gibi olunca da, Kadı Efendi’ye yalvarmaya başlıyor:

“Dâvâmdan vazgeçtim. İslâm adâletinin büyüklüğü karşısında küçüldüm. Böyle bir cihangirin elini kestirip kıyamete kadar lânetlenmeyi göze alamam.”

Fatih’in eli kesilmekten kurtuluyor. Mahkümiyet tazminata dönüşüyor: Kestirdiği elin diyetini şahsî gelirinden ödeyecek, ayrıca bir ev verecek, mimara ve ailesine maaş bağlayacaktır.

Mahkeme sona erip herkes çıktıktan sonra, Padişah, Kadıya dönüyor:

“Bak a Hızır Çelebi” diyor, “bu padişahtır deyu iltimas eyleseydin, şer’i şerife mugayır hüküm verseydin, şu kılıçla başını uçururdum.”

Kadı Hızır Çelebi minderini kaldırıyor, minderin altında duran demir topuzu Padişaha gösteriyor:

“Siz de padişahlığınıza mağruren hükmü tanımasaydınız billahi bu topuzla başınızı ezerdim.” 

Bu vukuat “Evliya Çelebi Seyahatnâmesi”nin Millet Kütüphanesi’ndeki Ali Emirikoleksiyonunda bulunan yazma nüshanın birinci cildinin 36. sayfasında detaylı biçimde, ayrıca Abdurrahman Adil’in “Hâdisat-ı Hukukiyye” isimli eserinin 1923’te yayınlanan 12. cüzünün 185-186. sayfalarında özet olarak mevcuttur.

Bu kaynakları bence Sayın Demirel de okumalı: Belki o zaman padişahlardan daha padişah olmadığını anlar ve şahitliğe razı olur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi