İmam Humeyni İyi Ayakkabıcıdır, Ya Siz?
Türkiye genel manada bir aydın-entelektüel krizi yaşıyor. Bu kriz sadece Kemalist, Türk-Kürt ulusalcı, sol-sosyalist, muhafazakâr ya da liberal kesimle sınırlı değil. Ne yazık ki İslamcı-İslami camiada yaşanan krizin de en az diğer kesimlerde yaşananlar kadar derin, geniş ve daha önemlisi kronik krizleri, açmazları var.
İnsanın kendisini, kendi mahallesini, camiasını eleştirebilmesi, öze ve içeriye dönük köklü bir muhasebeye ve muhakemeye kalkışabilmesi ciddi bir olgunluk düzeyi gerektiriyor. Başkasının günahları, ötekinin çelişkileri üzerine odaklanıp temize çıkmak, rahatlamak en kolay olanıdır.
ESKİ MANTIĞA YENİ DİL Mİ?
Kanla boğulan Suriye meselesi, Irak’ın parçalanma süreci, yükselişe geçen Kürt ulusalcılığı, AK Parti Hükümeti’nin icraatları, liberal ve sol-sosyalist kesimlerle ilişkiler, İran’ın bölgedeki rolü gibi sorunların klasik şablonlarla değerlendirilebileceği zaman diliminde değiliz.
Şuradan başlayalım: Tunus’ta başlayan Mısır ve Libya’da devam eden, Suriye ve Yemen sınırlarına dayanan toplumsal hareketler sadece ulusalcı-sosyalist kesimlerde değil İslamcı diye bilinen aydınlar arasında da neden öncelikle komplo teorileriyle izah edildi? Çünkü her ne kadar aksini iddia etseler de bilgi kaynakları ve kavramları, korkuları ve beklentileri de Batı’dan ve egemen sınıflardan ödünç alınmıştı. Suriye meselesi bu durumun en tipik örneğidir.
İçeride sol-Alevi kesimlerin oluşturduğu iklimle, dışarıda İran ve Hizbullah’ın ilmek ilmek ördüğü atmosferle Suriye meselesi kimi İslamcı aydınlar için tam bir ateşten gömleğe dönüştü. İran’ın Suriye ve Irak’ta oynadığı kanlı ve kirli mizansenlere kör ve sağır kesilmekten öteye kimileri bu mesele üzerinde tam bir karartmaca, manipülasyon ve psikolojik savaş uzmanı rolü oynadı.
Mesela Atasoy Müftüoğlu Suriye halkının Esed/Baas rejimi tarafından en kanlı yöntemlerle boğulduğu zamanlarda dahi bir fırsatını bulup İran güzellemelerine girişmesi artık bir teamül sayılmalı. İran’ın Suriye ve Irak’ta gerçekleştirdiği işgal ve katliamlar konusunda Atasoy Müftüoğlu’ndan bir cümle olsun duyabilmek ne mümkün.
Sakarya’da bu hafta sonu verdiği konferansın başlığı her ne kadar “Yeni Bir Dil İnşa Etmek”se de Atasoy abi halen Paris sürgününden dönen İmam Humeyni’nin Tahran’a uçakla indiği günde kalmış. Tarih, saat, olaylar, olgular, toplumsal hareketler, talepler orada donup kalmış. O günkü coşku, heyecan, sımsıkı sabitlenmiş adeta. Değişmesi veya değiştirilebilmesi teklif dahi edilemez durumda.
O HESAPLAŞIR, SİZ HESAPLAŞAMAZSINIZ!
Şimdi “Yeni Bir Dil İnşa Etmek” önerme ve iddiasıyla verilen konferansın bir paragrafına bakalım: “Sokrat “İyi insan olmak yetmez, aynı zamanda iyi ayakkabıcı olacaksın” der. İyi ayakkabıcı tarihinin son 500 yılıyla hesaplaşan adamdır. İşte bu hesaplaşmayı İmam Humeyni İran’da İslam devrimiyle yapmıştır. Bu yüzden İmam Humeyni iyi ayakkabıcıdır. Batı dünyası, İran’da gerçekleşen İslam devriminin, başka bir yerde daha gerçekleşmesini engellemek için yoğun bir çaba sarf ediyor.”
İmam Humeyni’nin 500 yılla hesaplaştığını imrenerek ve yücelterek iddia edenlerin İran’ın son 35 yılıyla hesaplaşamaması, hesaplaşmak isteyenleri de bir dizi suçlamayla tasfiye etmek için seferber olması nasıl bir ruh halidir acaba? İmam Humeyni’nin İslam tarihi ve toplumuyla hesaplaşmasını mübarek ve muazzez bir devrim sayan pek muhterem abilere sormak lazım: Ayetullahlarıyla, Huccet-ül İslamlarıyla İran’ın İslam İnkılabı’nı Fars ve Şii ulusçuluğuna hatta düpedüz işgalci ve işbirlikçiliğine tebdil etmesiyle neden hesaplaşmıyorsunuz o zaman?
Dinleyenlerine, okuyanlarına “Neden mezhepleri kutsallaştırıyor ve ebedileştiriyorsunuz?” diye sormak kolay. İran’ın Mehdiciliğini, türbeciliğini, hurafeciliğini, bidatçılığını ve bunlar adınaRusya ile Suriye’de, ABD ile Afganistan ve Irak’ta çirkin ve canice senaryoları hayata geçirdiğini bir gün olsun konuştuğunuzu göremeyecek miyiz?
Bir de Müftüoğlu’nun “Batı dünyası, İran’da gerçekleşen İslam devriminin, başka bir yerde daha gerçekleşmesini engellemek için yoğun bir çaba sarf ediyor” cümlesi var ki evlere şenlik. Batı’ya paralel bir biçimde İran’ın da İslam coğrafyasında devrimler gerçekleşmemesi için sarf ettiği çabalara dikkat çekmek önce size düşerdi hâlbuki.
Afganistan’ın ABD ve müttefikler tarafından işgalinde İran’ın kolaylaştırıcı rolünü, ABD ve müttefikler tarafından Irak’ın işgali ve Şii fanatizminin muktedir kılınmasında İran’ın rolünü,Rusya destekli Baas/Esed cuntasının 230 binden fazla Müslümanı katlederek, yüz binlercesini işkence ve tehcire tabi tutarak bekasını teminde İran’ın oynadığı rolünü kim, ne zaman konuşacak acaba?
Edebiyata, sanata, siyasete ilgili gençlere şu hususu da naçizane ben hatırlatmış olayım: Adalet duygusunu kaybetmiş, gerçekleri ters yüz etmeyi teamül edinmiş abilerin-ablaların peşinden sürüklenerek, romantik ve nostaljik retoriklerden öteye geçmeyen diskurlara kulak kesilerek alınacak yolun sonu sadece hüsrandır. Tarihin bir dönemine saplanıp kalmış efsunlu ve karizmatik otoritelerle hem zamanın hem de mekânın dışına savrulmak tehlikesini savuşturmak bu dönemin en önemli ve öncelikli işidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.