Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Şehitlerin Cenazesinde Bando Çaldırmak...

Şehitlerin Cenazesinde Bando Çaldırmak...

Türkiye’de asker, polis ve resmî cenazelerin alafranga cenaze usulleriyle kaldırılması, cenazenin taşınması sırasında Avrupalı Şopen’in cenaze müziği ve bando çalınması, Amerikan askerlerinin cenaze törenlerinde yapılan “military taps” adlı müzik eşliğinde bir dakikalık saygı duruşu yapılması Atatürkçü Cumhuriyet’in Batılılaşma projesiyle yürürlüğe girmiş alçakça bir uygulamadır ki Müslüman kimliğimize karşı işlenen ağır cürümlerden biridir.

Müslüman millete hakaretin bir tarzı olan bando ve seküler-hıristiyan cenaze müziğiyle şehit asker ve polis cenazesi kaldırmak, Batılıların sömürge ülkelerini hatırlatıyor yüreklere hançer sokarcasına…

Her şehrin, her beldenin câmilerinden kaldırılan şehit cenazesine eşlik eden bando eşliğindeki Avrupai cenaze müziği cenazeye katılanların, cenaze sahiplerinin ve şehidin ruhunu taciz ediyor.

Batılıların sömürge ülkesi uygulaması olan bu trajik durum karşısında resmî ve mülkî görevlilerin idraklerinin ve haysiyetlerinin yırtıldığını târife gerek var mıdır?

Câmi çıkışından sonra Batılı tarzda oluşturulan ve hazır ol vaziyetinde bekleyen bando takımı cenazenin önünde önce bir dakika durup, Şopen ve Amerikan karışımı hıristiyan cenaze müziğini çalarak “saygı duruşu” yaptırıyor ve mezarlık kapısına kadar kâfir usulünce refakat ediyor.
    
Düşünün ki o ân şehrin semâlarında karabulutlar dolaşıyor. Cenazeye katılanların dillerinden dökülen tekbirler, tevhidler acıya dönüşüyor. Bando müziğinin yırtıcı ve çirkin sesi karşısında tekbirler boğazlarına yapışan bir bıçak gibi keskinleşiyor.
 
Din-i İslâm’ı temsil eden tabutun üstündeki ay yıldızlı bayrak kâfir usulü olan bandonun varlığından hicap ederek şehidin ruhuna sığınıyor yalnızca.

ŞOPEN’İN CENAZE MÜZİĞİ BANDO İLE ÇALINIRKEN…

Ellerindeki ve ağızlarındaki müzik âletlerini Avrupalı tarzında vurarak ve bağırtarak hıristiyan cenaze müziğini çalan bandocuların şehit cenazesinin önünde hâkim bir eda ile duruşları ülkenin yabancılar tarafından idare edildiği intibaı veriyor olması ay yıldızlı bayrağın kanına daha bir dokunmaya başlıyor.

Sömürge ülkelerinde görülen bu haysiyet kırıcı manzaraya dayanamayan yol boyundaki ağaçlara tünemiş kuşlar şüheda kalplerinden üflenen hüzün makamından acı acı öterek, necip milletin asâletinin çiğnenişine ve şehidin ruhunun taciz edilişine isyan ettiklerini bildirmiş oluyorlardı.
 
Kuşların hüzünlü ötüşünü ehl-i irfan olanlar anlamıştı yalnızca. Bu şenî ve alçakça cenaze usulüne müdahale etmedikleri için kalpleri mühürlenen idareciler, mebuslar ve bürokratlar hissetmemişlerdi kuşların hüzünlü ötüşlerini ve Müslüman şehidin ruhunun incindiğini.
 
Türkiye Müslüman bir ülkedir. Şehit olanların da diğerlerinin de cenazesi İslâm usulünce kaldırılır. Kâfirin cenaze müziğinin çalınması şuursuzluğun ötesinde haysiyetsizlik ve zillettir.

Atatürkçü Cumhuriyet’in zavallı idarecileri resmî ideolojinin şimşeklerini çekmemek için şehit cenazesinde bile geleneklerini gizlemeye çalışıyor, asıl niyetlerini ortaya koyamıyorlar. Avrupalı hıristiyan usullerini resmîleştiren Cumhuriyet yasalarını takdis etmek zilletine düşmeye devam ediyorlar.

MÜSLÜMANIN CENAZESİ TEKBİRLE, SALAVATLA KALDIRILIR

Müslümanın cenazesi bando ile değil tekbirle, salavatla kaldırılır. Şopen’in cenaze müziğini Müslüman bir şehidin cenazesine dahil etmek ve buna itiraz etmemek, necip millet kimliğini ayaklar altına almak demektir.

Gayrimüslimlere ait bir uygulama olan bando eşliğinde cenaze müziği çalınması bu milletin dinine aykırıdır. Âdetimizde ve örfümüzde bu uygulamanın yeri yoktur. Kemalist Cumhuriyet’in zulümlerinden biri olan ve en son 26/ 6/ 2006 tarihinde tekrar yenilenen 11187 sayılı “Devlet Cenaze Törenleri Yönetmeliği” nin 4. maddesi 2. fıkrasını uygulamak şart mıdır?
    
DEVLETİN “ULUSAL CENAZE TÖRENİ” İSLÂMÎ DEĞİLDİR

Bu gayr-ı millî yönetmeliğin 4. maddesi, 2. fıkrası “Ulusal cenaze töreni…” diye başlıyor. Bu Atatürkçü yönetmeliğe göre resmî cenazelerde bando ile hıristiyan cenaze müziği çalınması  “ulusal” mış…

Yeri gelmişken belirtelim, uydurukça “ulusal” kavramını “millî” karşılığında kullanıyorlar. Oysa “millî”nin mânası İslâm kökünden gelir. Yönetmeliği yazan Kemalist devletin ebleh bürokratları “millî” kavramının İslâm’dan geldiğini biliyorlar mı acaba?  

Şehit cenazelerine katılan siyasî şahıslar o yönetmeliği alıp, milletle ilgisi olmayan despot devletin suratına çarpmayı düşünmüşler midir?  “Biz bu yönetmeliği din ü millete uymadığı için uygulamıyoruz, şehit cenazesinde bizim, yani Müslümanların dediği olur” demeye ne zaman cesaret edecekler?  

Milletten aldığınız güçle Kemalist artıklarının hâlâ geçerli olduğu devletin “ulusal” cenaze usulüne meydan okumak zaman gelmedi mi artık? Batılı müstevlilerin cenaze melodilerini çalınırken bir sancı, bir sızı çökmüyor mu yüreğinize? “Yüreğiniz yanınızda” oluyor mu o ânlarda?

Cenazedeki bu pespaye manzara hükümetliğinize ve millet-i âli’ye mensup oluşunuza dokunmuyor mu hiç? Bir fikir öfkesi yürümüyor mu dilinize? Kulaklarınız ve kalpleriniz sağırlaşıyor mu yoksa?
Sizi korkutan nedir? 28 Şubat Darbesi’nin azılı generalleri mi var tepenizde? Kemalist Cumhuriyet’in intelijansiyasından mı çekiniyorsunuz? Recüliyetiniz, yâni adamlığınız mı eksildi?
----------------------------
ŞAİRİMDEN“NÂME”

Efendim, şi'r-i hakirimin müteveccihi Ahmet Abi.

Dünden beridir hayalatımda aziz ve vehbi simanız mukim; zihnimde, ism-i mübareğiniz güzeran idi. ben de nefsime deyordum ki "eh böyle bilvesile ve daima hürmet muhabbet içinde olduğun beyan eylemezsen, hayalatında da zihninde de bu misüllü haller tabian olur". Bundandır ki şu şeb-i hasretin nısfında gördiğüm imayiliniz acizi hem mahçup hem ziyadesiyle mesrur eyledi.
 
Efendim, akl ü kalbin şehsuvarı
 
Aleyhde söz söyleyip acizin adımı dilinize değdirmeniz, perişan gönül için merhem kabilindendir. Asıl aleyhin dairesinin taşrasına düşersem veyl bana. Şu zıll-i cihanın sevahiline bir dal söğüt ilen sürüklenip geldüğümden beri şükür ki hep aleyhimde kelam buyurdunuz. Fekat allameliğin zulasında esasen arifan tennuresine meftun dostlarımızın, helacan içinde şair olmaklığımla alakalı med halindeki tereddütlerini idrak etmekteyim. Ve bilaşekva tereddütlerini bertaraf etmekçün kendimi paralamaktayım. Lakin bu bazi dostlarımızın bu meyandaki ahd ü vefanızın zay olmasıyçün niçün kendilerünü paraladıklarını fehm ü şerhten acizim.
 
Hele hele karesi vilayetimizdeki bir akademik içtimamıza duhulen bize sürur veren ve fekat derunumuzun hikayatını mahçuben pay etmediğimüz bir ahbabızla şairliğim hakkında kelam tokuşturmanın zevk u faidesini kat’a anlamadım.
 
Velev ki yahut faraza vadi-i şiirden gayya-yı akkadamyanın hatt-ı sathına sürüklendik. Bunu “kırkgün delü dimek misüllü” nakarat-ı binihaye haline sokmak niçün? Efenüm “hali yani vakayı söylürüz” şeklündeki bir beyan ahvali hakikattan hiç olmazsa bir fersah uzaktır. Hakikat niyet ve temennide değil mi dür efendim?
 
Müsaade emrederseniz şimdü “zülf ü kaküllerin amber misali” dinleyüp bir virgül misüllü kıvrılasım geleyor.
 
Bilvesile ve daima muhibban-ı güzine hürmet Muhammed
 
Daim şakirdiniz Narlızade
-------------------------------------------------
BİR AÇIKLAMA
Ey azizan! “Altıyedi Süleyman’ın Yüksek Tepeye Anıtmezar Yaptırması Hakkındadır” adlı yazımızdaki “Nurcular kendisini pek severler ve hep oy verirlerdi...” cümlesi sehven yazılmış olup, yazılmak istenen aslında şöyleydir: “İslâm'a eden muhterem cemaatlerden Nurcuların Yeni Asya grubu kendisine hep oy verirlerdi…

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi