Çapraz beraberlik!
Aynı gün iki gazetenin iki farklı haberini topladığınızda karşınıza çapraz beraberlik çıkıyor. Hamaney, Sisi ve Netanyahu beraberliği. Bir arkadaş iki ayrı habere dikkat çektiğinde ben de dikkat kesildim. Bu haberlerden birisi, 2 Kasım (2014) tarihli Cumhuri İslami gazetesinde yayınlandı. Cumhuriye İslami’nin birinci sayfasında manşet altında şu habere yer verilmekte: ‘İsrail ba devlet Kahire Hema Henkist’. Haberin başlığından da anlaşıldığı gibi İsrailli yetkililer Mısır ile aynı düşündüklerini ifade ediyor. Son olarak Rafah sınırına bir tampon bölge kurmak hem Amerikalıların hem de İsraillilerin alakasına ve desteğine mazhar oldu. Sisi rejimi Mısır’ı Gazze’ye bu tampon bölge üzerinden kapatıyor. Buna mukabil, Amerikalılar Suriye sınırlarında hâlâ Türkiye’nin güvenli bölge teklifine sıcak bakmıyor. Ama Gazze’ye ablukayı daha muhkem hale getirecek Mısır projesine sıcak bakıyorlar. Suriye halkını çağdaş Neron karşısında rahatlatmak istemezken Gazze’yi boğmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Bunun karşısında İran’ın sözde İslamcı özde Sasani rejiminin, ABD ve İsrail ve Mısır üçlüsüne karşı çıkarak itiraz edeceğini beklersiniz. Tabir caizse avucunuzu yalarsınız. Aksine İran da İsrail ile birlikte yeni Mısır rejimiyle çapraz ilişki kuruyor. İşte aynı günde çapraz ilişkiyi gözler önüne seren ikinci haber (2 Kasım 2014) el Kuds el Arabi gazetesinde yer aldı. Bu ikinci haber İran’ın en azından ne kadar pragmatik/kaypak olduğunu ve hatta bu yönde ABD’yi bile geride bıraktığını gösteriyor. Dünyada pragmatik ilişkilere gösterilecek en ileri örnek ABD değil İran olmalıdır. Pragmatizmin canlı modelini İran yaşatıyor.
•
El Kuds el Arabi gazetesinde aynı gün yer alan haberde Hüseyin Emir Allahiyan’ın hem Sisi rejimine hem de Umman Sultanlığına sitayişi, övgüsü var. İran’da yayınlanan Vifak gazetesinin kaynak gösterildiği haberde Allahiyan Umman Sultanı Sultan Kabus’un ABD-İran ilişkilerinin gelişme kaydetmesinde olumlu rolüne atıfta bulunuyor. Burada yeri gelmişken şunu söylemek mümkün. Haricilerle Şiiler ne güzel de anlaşıyorlar! Zira madalyonun iki yüzünü temsil ediyorlar. Meselenin püf noktasını ise Mısır’la ilgili sözleri teşkil ediyor. Mısırla İran ilişkilerinin gelişme trendinde olduğunu işaret ederek Sisi’nin yemin törenine bizzat katıldığını hatırlatıyor. Mısır toplumunun ikiye bölünmesiyle ilgili çekincelerinin bulunduğunu ifade eden Allahiyan bunun ne anlama geldiğini elbette izah etmiyor. Ama bununla belli ki, geleceğe bir kıvırma veya takiyye payı bırakıyor. Ondan sonraki ifadesi ise tam bir takiyye tutumu. Şöyle diyor: “Açıkça ifade etmek gerekirse terör ve aşırılığın her türlüsüne karşıyız. Özellikle Mısır’dakini…” Ben bu ibareden bir şey anlamadım. Allahiyan Sisi’nin devlet terörüne mi başvurduğunu söylüyor yoksa çaktırmadan Sisi’nin terör kapsamına aldığı Müslüman Kardeşler ve Hamas’ı terör kapsamında mı değerlendiriyor? Ama konuşmanın bakiyesi kimi kastettiğini ortaya koyuyor. Suriye ve Irak konusunda Mısır rejimiyle aynı düşündüklerini ve aynı pencereden baktıklarını ifade ediyor. Demek ki vizyonları ortak olduğu gibi terör tanımları da ortak. Ne tesadüf İsrail de bu bakış açısının sessiz ortaklarından birisi. İsrail, Mısır ve Suriye’de Müslüman Kardeşler iktidarına tav oluyor mu? Yoksa onun ötesine geçip İsrail Savunma Bakanı Moşe Ya’alon, Türkiye’nin dış politikasını yerden yere vurup Erdoğan’ın da Müslüman Kardeşlerin “iyi tanınan bir destekçisi” olduğunu mu söylüyor? Allahiyan arsızlıkta sınır tanımıyor ve şöyle diyor: “Mısır’ın Arap ve İslam aleminde tabii yerine dönmesi (İran’ın yanı olmalı) halinde bunun terörle ve aşırılıkla mücadeleye katkısı olacaktır.” Bu ortaklık veya ortak vizyon nedeniyle Sisi idaresi Selefilerin Şia aleyhindeki toplantılarına izin vermiyor. Sisi pragmatiklikte İran’la ortak olabilecek kırattaki liderlerden birisidir. 11 Eylül sonrasında Müşerref’in rolüne benzer bir rol oynuyor. Keza Suud ortağı iken Husilerin ve dolayısıyla İranlıların ortağı haline gelen Ali Abdullah Salih’e de çok benziyor. Bu durumda şöyle bir tekerleme yapmamız kaçınılmaz. Suud ayartıyor İran kullanıyor! İranlılar Suudilerden daha kıvrak. Beşşar Suudileri yumuşatmak için Sisi’yi araya sokmaya yeltenmiştir. Bunu yaparken de zannedildiği gibi İran’a çok da yakın olmadığı mesajını göndermiştir. İyi günlerimizde Muallim’in Ankara’nın kulağına fısıldadığı gibi. Aynı konuşmasında Allahiyan ABD gibi Suudi Arabistan’la da detente/ yumuşama politikası başlattıklarını ama Suudilerin yan çizdiğini söylüyor (http://www.alquds.co.uk/?p=243979).
•
Bazı projeleri olgunlaştırmak için Suudileri uyutmak istemiş olmalılar. Suudilerin uyanmasıyla da bu emellerine ulaşamayınca şimdi yaylım ateşi açıyorlar. Son günlerde nükleer alanda geri adım atmak yerine ABD’yi tehdit etmeye başladılar. Bu durduk yerde tırmandırmanın zamanlamasının bir anlamı var. Los Angeles Times gazetesinin yazdığı gibi Obama idaresi bölgede çifte ateş altında (IŞİD, İran) veya tazyik altında kalmak istemiyor. Bundan dolayı İran’la geçinmek babından Esat’ın bekasıyla alakalı hiçbir sorunu yok. Lakin İran şantajla daha fazlasını istiyor. Obama’nın nazik konumundan yararlanmayı umuyor. Obama ise iki dönem boyunca tek bir başarı hikayesine imza atmak istiyor. Bu yüzden İran’a bağımlı hale geldi. Beyaz Saray’ı geride bırakırken İran’la yeni bir sayfa açmayı murat ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye konusunda İranlıların kendisini nasıl bir oyalama cenderesine aldıklarını anlatmış ve dert yanmıştır. Bunun üzerine İranlı bir yetkili İran’ın öfkesine tercüman olmuş ve merd-i Kıpti gibi merd-i İrani olarak şecaat arz ederken yine sirkatini söylemiştir. Suriye’ye savaşın üç yıl uzamasının kabahatini Erdoğan’a yüklemiştir. Bu sonuç zaviyeye göre değişir. İran-Irak savaşının bitişini Saddam’ın gidişine bağlayan ve savaşı 8 yıl uzatan kendi rehberleri Humeyni değil miydi? Hariciyeden birisinin söylediği gibi bari yalan söylerken biraz yüzünüz kızarsın. Saddam Humeyni’nin sonunu gördü ama Humeyni Saddam’ın sonunu göremedi. Bu anlamda bazıları Özal’ın Saddam’ın gidişini beyhude beklediğini, Saddam’ın 10 yıl daha ayakta kaldığını söyleyerek Erdoğan’ın da Esat’ın gidişini bekleyerek aynı yanlışa düştüğünü ima ediyorlar. Bu mantıkla Türkiye’yi Esat’a razı etmek istiyorlar. Realpolitik üzerinden Türkiye’yi çağdaş Neron’a razı etmek istiyorlar. Neronsever bu adamlar zaman zaman ahlaktan da dem vuruyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.