İran ve Arap Baharı
İran’ın politikalarına yön veren iki temel unsur var. Bunlardan birisi takiyye prensibi ile bütünleşen kaypaklık halidir. Bu İran’ın esrarengiz yönünü temsil ediyor. İkincisi de ideallerini temsil eden İran’ın kurucu mitleridir. Bu hususta merhum Roger Garaudy’nin ‘İsrail’in Kurucu Mitleri’ adlı eserini ve yaklaşımını İran’a uyarlayabiliriz. Kadim İran’da adeta Sasaniler üzerinden din ile saltanat bütünleşmişti. İslam’da da bunu Ehl-i Beyt üzerinden denemişlerdir. Aynı şey Yahudilerde de var. Milli bir din ve milli bir hanedandan bahsetmek mümkündür. Birinde milli bir mezhep diğerinde de milli bir din söz konusudur. Böylece efsane veya mitoloji ile din birbirine karışmıştır. Yahudiler Mesih’i reddederek kendi tasavvurlarındaki Davud oğlu Mesih’i beklemeye devam etmişlerdir. Böylece hem Hıristiyanlarla, hem de Müslümanlarla milli din anlayışı üzerinden çatışmaya devam etmişlerdir. Bu uzlaşmaz yönleriyle mağdubu aleyhim/gazaba uğramışlar zümresine dahil olmuşlardır. Mesih’in çıkmasına en sert mukabele Yahudilerden gelmiştir. İslam’ın zuhurundan sonra da en sert mukabele Perslerden ve Sasanilerden gelmiş ve bu mukabele, hezimete uğradıktan sonra içe çekilmiş muhalefetlerini şuubiye ve zındıka damarıyla içten sürdürmüşlerdir. Sasanilerin çökmesinden sonra kimi kalıntıları Yahudiler gibi kripto haline gelmiştir. En büyük düşmanlıklarını Araplara göstermişler ve İslam’ın ilk hamili bu halka karşı daima düşmanca kin ve his beslemişlerdir. Ehl-i Beyt’i sevme ile Arap nefretini karşı karşıya getirmişlerdir. Güya Araplar hem Ehl-i Beyt, hem de Sasanilerin düşmanıdırlar. Bu ortak yazgı üzerinden Arab’ın İslam algısını veya anlayışını Ehl-i Beyt karşıtı ve Nasibi olarak tasvir etmişlerdir. Bu kavramları zaman zaman ideolojik zeminden güncellemişlerdir. Kavramları manipüle etmişler veya olmayan karşılıklar vermişlerdir.
•
Körfez ülkelerinden birisinde ülkesi İran’ı diplomatik olarak temsil eden Abbas Hameyar İran ile Müslüman Kardeşler münasebetlerini doktora çalışmasına konu yapmıştır. Bu tür çalışmalar tamamen göz boyama ve aldatmaya matuftur. İran Devrimi ve bugün Irak’ı yöneten Dava Partisi zümresindekiler Müslüman Kardeşlerden etkilenmişlerdir. Buna rağmen onlara karşı yaklaşımları da arkadan dolanma siyasetidir. Samimiyetin behresi yoktur. Abbas Hameyar doktorasını yaparken İran rejimi çoktan Müslüman Kardeşlerin bölgesel düşmanlarıyla kol kola girmiştir. Hama’da Humeyni Esat’ın zaferini kutlamaktadır. Buna mukabil bir konuşmasında Müslüman Kardeşler Suriye kolu liderlerinden Züheyr Salim devrimin ilk yıllarında Suriye’de devrim haberlerini takip ettiklerini ve Humeyni’ye meftun olduklarını itiraf etmiştir. Bu sırada baba Esat, kendilerini bu yüzden de takip etmektedir. Müslüman Kardeşler İran devriminin haberlerini iştiyakla takip ederken Humeyni Esat’ın zafer haberlerini beklemiştir. Halis Çelebi, Cezayirli Reşit Bin İsa gibilerin refakatinde Tahran’a gittiğinde devrimden buz gibi soğur. Abbas Hameyar gibiler, Müslüman Kardeşler İran beraberliğini seslendirirken, devrimin ilk kuşağını temsil eden Zengene gibiler Esat ağzını kullanarak onlar hakkında ‘Şeytan kardeşler’ deyimini yeğler. Yıllar sonra bunun karşılığında Hizbullah’ın kalleşliği açıkça ortaya çıkmışken birileri hâlâ hakkında Hizbuşşeytan deyimi kullanmakta tereddüt ediyor.
•
Bunun nedenini Züheyr Salim çok güzel ifade etmektedir. “İranlılar bize avam çocuğu anlamında ebna-i amme derler. Biz amme olarak ümmetin çatısını teşkil ettiğimizden kimseye karşı husumetimiz yoktur. Travmatik bir geçmişten gelmiyoruz. Herkese karşı iyi niyet besleriz. Lakin öteki taraf dört yaşından itibaren çocuklarına hakkımızda nefret aşılarlar. Nesilleri bize karşı nefretle büyür. İran devrimi patlak verdiğinde biz de o dalgaya ve sele kapılmıştık. Lakin Halep uleması ihtiyat payı koymamızı öğütlüyordu. Onlar tarihi ve onların akidesini biliyorlardı. Biz toyluğumuzla gafil avlandık…” Avam çocuklarını ve Sünni çocuklarını ayartmak için kurum üzerine kurum ihdas ederler. Bunlardan birisi Takrip Kurumudur. Bu kurum etrafında bazı samimi hocaları avladıkları gibi bazılarını da yemlemişler ve arpalamışlardır. İkincisi de Arap Baharını yönlendirmek için İslami Uyanış Konferansı mekanizması kurmuştur. Ali Ekber Velayeti’yi de başına geçirmişlerdir. Arap Baharının adını, IŞİD’in Aynu’l Arabı Aynu’l İslam olarak değiştirmesi gibi İslam baharı olarak değiştirmiştir. Ardından da İran, Arap Baharını darbeyle deviren Sisi’nin safına geçmiştir. Acaba nazarlarında İslami Uyanışı, İhvan yerine Sisi mi temsil etmektedir? Mürsi’ye şantaj yapmışlar ve muvaffak olamayınca da dümeni Sisi tarafına kırdılar. Ali Ekber Velayeti İslami Uyanış Konferansı Genel Sekreterliği’ni yapıyordu. Tahran’da İslami Uyanış Konferansı’na katılanlardan birisi de Kemal Helbavi idi. Kemal Helbavi de İhvan’dan ayrılarak İran gibi Sisi’nin saflarına katılmıştır. Kemal Helbavi ile birlikte İran rejimi, Müslüman Kardeşleri 1982’de yaptıkları gibi 2013 yılında da yüzüstü bırakarak bu defa da Sisi’nin cephesinde katıldı. Hızlarına rüzgâr bile yetişemiyor. ‘İmamet ve Vehimleri’ başlıklı yazısında Şah dönemi Keyhan Yayın Yönetmeni olan Emir Tahiri Arap Baharı ile ilgili İran’ın tutarsız ve dönek yaklaşımlar sergilediğini nazara vermiştir. Emir Tahiri’nin yazdığı gibi Arap Baharına önce bütünüyle bigane kalan İran rejimi sonrasında ondan istifade yollarını aramıştır (http://www.almokhtsar. com/node/14654 ). Tutarsa ön almak istemiş tutmazsa da istikrarsızlıktan payına ne düşeceğini hesaplamıştır. Devrim ateşi sönmeyince Tahran, Arap Baharını İran devriminin devamı saymıştır. Ona ebelik ve kirvelik yapmak istemiştir. Bununla birlikte Türkiye’de rahmetli olan bir siyasi lidere atfedildiği gibi başlangıçta farklı bir çıkarımda bulunmuştur. Siyonizmin at ve kadro değiştirdiği teşhisini koymuştur. İran hep yalpalamış ve her yalpalamasını da başka bir yalpalama ile kapatmaya çalışmıştır. Tutarlı değil, ısrarcı olmuştur. Haluk değil, kaypak olmuştur. Siyonizm at ve kadro değiştiriyor da Sisi bunun neresinde yer alıyor? Beneliezer’in ifadesiyle Mübarek, İsrail için stratejik bir hazine ise, Sisi maden ocağıdır. Acaba İran bu İsrail maden ocağında ne arıyor veya devşiriyor, buluyor? Emir Tahiri’nin yazdıklarına Şah’ın adamı diye kulp takabilirler. Halbuki, mollaların zulmü Şah’ın zulmünü çoktan aştı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.