Bilim kilisesinin kutsal rahipleri
İslâm coğrafyasında Müslümanlar arasında Batı ve batılılaşma sevdasının zuhur etmiş olması, bir kıyamet alâmetidir. Batı kültürü, Kilise ve Bilim çatışması üzerine bina olunmuştur. Batı, putperesttir. Batı, “din” yerine “bilim” i önerir. Batıda akıl dine, bilim akla rakip kılınmıştır. Batı’da Kilise vazifesini üniversiteler üstlenmiştir. “Batı’da her bir üniversite bir kilisedir” desek gerçeğe muhalif bir şey söylemiş olmayız. Çünkü Batı’da üniversiteler ilim irfan yuvası olmaktan çıkmış küresel katilleri aklayan kurumlara dönüşmüşlerdir. Bugüne kadar Amerika’nın, İsrail’in katliamlarını kınayan bir üniversite duydunuz mu? İnsanlığa karşı işlenen katliamlar karşısında sessiz ve tepkisiz kalan üniversiteler, bilimin de, ilmin de namusuna tecavüz edenlerdir. Bunun aksini iddia edip Bilim’i ve Bilim adamlarını korumaya almak, sahte Rablik davasında bulunmaktır. Bilim’i ve Bilim adamlarını La yüsel ve La yuhti/hesap sorulmaz ve hata etmez kılanlar, “Bilim Kilisesi”nin “Kutsal Rahipler”ini çoğaltanlardır. Rabbimiz buyuruyor:
“Onlar (Yahudiler ile Hıristiyanlar), Allah’tan başka Ahbarlarını ve Ruhbanlarını kendilerine Rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.” (Tevbe Sûresi/ 31)
Yahudilerin ve Hıristiyanların Hahamlarını ve Rahiplerini Rab’ler edinmeleri, hayat kanunlarını Allah’tan değil, onlardan almalarıdır. İster ferd, ister aile, ister cemiyet ve isterse devlet olsun, hayat kanunlarını kimden alıyorsa Rabbi odur. Hayat kanunlarını Allah’tan almayanların Rabbi Allah değil, başkasıdır.
“Bilimperestlik”, Batı’nın putpererstlik maskesidir. Batı’da bilim, Hıristiyanlığı yendi. Hıristiyanlığı yenen bilim, Hıristiyanlığı aratacak şekilde kendi “seküler engizisyonunu” oluşturdu. Yani “Bilim-devlet” birliği, “Kilise- devlet” birliğini teslim aldı. Böylece Üniversiteler “Bilim Kilisesi”ne, Bilim adamları da Kutsal Rahiplere dönüştü. İslâm topraklarında Allah’ın indirdiği din ile mukayyed olmayan üniversitelerin çoğalması, kiliselerin çoğalmasıdır. Kendilerini Allah’ın dininin fevkinde gören öğretim üyeleri de “Bilim Kilisesi”nin “Kutsal Rahipleri” hükmündedirler. Acı da olsa gerçek budur. “Bilim Kilisesi”nin “Kutsal Rahipleri”ne âlim muamelesi yapılamaz. Şayet yapılırsa ilmin namusuna tecavüz edilmiş olur.
İlmin/Bilimin kaynağı Allah’ın dini değilse veya İlim/Bilim insanı hayat kaynağı olarak Allah’ın dinine götürmüyorsa, insanlığa ihanet ediyor demektir. İnsanlığa ihanet eden bir şey, ilim/bilim olamaz.
Allah’ın indirdiği vahye rağmen Bilim’in “tek doğru”, “tek mürşit” iddiasında bulunması, şahısları Rableştirmenin bir sonucudur. Bir memlekette bilgi üretim mekanizmaları faydasız ilimler üretiyorlarsa, o memlekette üniversiteler kiliseleşmiş, öğretim üyeleri de hahamlaşmış ve ruhbanlaşmışlar demektir. ‘Din ruhani alanla, akıl ve bilim de dünyevi alanla ilgilensin’ diyerek aklı ve bilimi ilahlaştıranlar, aramızda dolaşan “Bilim Kilisesi”nin “Kutsal Rahipleri”dir.
Allah’ın mülkünde Allah’ın verdiği nimetlerle hayatlarını devam ettirdikleri halde kendilerini asla ve kat’a Allah’ın diniyle mukayyed görmeyenlerin sahip oldukları unvanların Dr. Doç. Prof. olması “Bilim Kilisesi”nin “Kutsal Rahipler”i olduklarına engel teşkil etmez. Batı âlemi, İslâm âlemini “Bilim Kilisesi”nin bu “Kutsal Rahipleri” eliyle idare etmek istiyor. Televizyon ekranlarında Allah’ın âyetlerini eleştirip kendi şahsi görüşlerine âyet kıymetinde değer verip eleştirilmesine tahammül etmeyen İlahiyatçı öğretim üyeleri, bizlere mahiyeti izah edilen bu “Bilim Kilisesi”nin “Kutsal Rahipleri”ni hatırlatmaktadırlar.
Lâ dini rejimlerin iradesiyle kurulan üniversiteler, bilim kiliseler hükmündedirler. Buralarda görev yapan öğretim üyelerinin Allah’ın muhafaza ettiklerinin dışında kalanların tamamı kilise papazları, havra rahipleri gibi davranarak helal ve haram kılma yetkisini kendilerinde görmektedirler. Bunların en büyük hedefleri Bilim eliyle insanlığa yeni âmentüler yazdırmak ve Allah’ın dini yerine geçecek beşer kaynaklı yeni bir din uydurmaktır.
İslâm topraklarında ilmî değil, indî bir Müslümanlık hüküm sürmektedir. İndî olmaktan ilmî olmaya geçmediğimiz müddetçe din uyduranlara tabi olmaktan kurtulamayız. Bilgi bir emanettir; ona ihanet edenler üç zümredir. Bilgiyi ehline öğretmekten kaçınanlar, bilgiyi ehlinden almayanlar ve bilgiyi müstahaklarına aktarmayanlardır. Hz. Ali (R.a.) der ki:
“İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve Resulü’nün yalanlanmasını ister misiniz?” (Sahih-i Buhârî, “İlim”, 49)
Hak ve hakikat karşısında ataperestlik, marazî bir ruh halinin neticesidir. Kendi cehaletlerini din edinmişlerin Allah’ın dini hakkında konuşmaları, başlı başına bir dinsizlik alâmetidir.
Bilim kilisesinin kutsal rahipleri dediğimiz öğretim üyeleri tarafından Allah’ın diniyle çelişen ve çatışan yanlış bilgi virüsleri, “bilimsel bilgi” şırıngasıyla bilinç ve bağışıklık sistemimize aşılandıkları günden bu yana zulme ve zalimlere karşı direnmeyi unuttuk. Neredeyse aramızda “Uysal Koyun Mezhebi”nin saliki olmak sevdaya dönüştü. Yeniden ayağa kalkmak ve dinimizi Peygamber Efendimiz (sav)’in ikame ettiği gibi ikame etmek istiyorsak, “Bilim Kilisesi”nin görevlileri olan “Kutsal Rahipleri”nin Allah’ın dini hakkında söylediklerini behemehâl çöpe atmalıyız. Batıla ve ehl-i batıla itimad ve itibar edenler, Hakk’a hizmet edemezler. Bu, böyle biline!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.