Asrın mazlumları ve çılgınları
Mart 2014 tarihinde Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler ve Sururiler olmak üzere bir sürü İslami hareketi terör listesine aldı. Bu listeyi kamuoyuyla paylaştı. Temmuz 2013 tarihi itibarıyla Müslüman Kardeşler Mısır’da bir darbeye maruz kalmış ve darbeciler devirdikleri Müslüman Kardeşleri terörist ilan etmişlerdi. Ardından sokak ortasında toplu infaz dönemi başlamıştı. Esma Biltaci bu toplu infazlarda keskin nişancıların hedef alarak kast-ı mahsusa ile öldürdükleri isimler arasında yerini aldı. Geçtiğimiz günlerde ise Karadavi’nin deyimiyle İslami olan ne varsa düşmanlık besleyen BAE yönetimi İslami kesimleri hedef alan bir terör listesi yayınladı. Bu listede yatay ve dikey iki garabet var. Garabetlerden birisi Batılıların bile cesaret edemedikleri Avrupa’daki İslami çatıların veya cemiyetlerin terör listesine alınmasıdır. Batı tarafından bile müsaade edilen ve ılımlı olarak tanınan İslami cemiyetlerin BAE tarafından terör listesine alınmış olması bu rejimin İslami kesimler karşısında çılgınlaştığının işareti olmalı. Kahpe rejimler keyiflerine göre ekliyor keyiflerine göre çıkartıyor. Keyiflerine göre karalıyor keyiflerine göre aklıyor. Sözgelimi Husiler terör listesine derc edilirken, Lübnan Hizbullah’ı bunun dışında tutuluyor. Hangi kritere göre? Dünya Müslüman Alimler Birliği de yine terör listesine alınan isimlerden birisidir. Faslı alimlerden Ahmet Reysuni’nin ifadesiyle BAE’nin hazırladığı kara liste genişlikte ve boyutta Burcu’l Arab ile boy ölçüşmekte ve yarışmaktadır.
•
Listede Hizbullah ve bazı Şii örgütlerin dışında Sünni örgütler arasında yok yok. Suudi Arabistan ile BAE dünyadaki Sünni cemiyetleri yok etmek için aralarında yarışıyor, seferberlik başlatmış bulunuyorlar. Şeytani yarışta sınır tanımıyorlar. Bu listeyi, İhvan gibi Sünni örgütlerin İsrail ve İran’dan daha tehlikeli olduğunu söyleyen Dahi Halfan ile Muhammed Dahlan ve Halife Hafter veya kafadarları hazırlamış olmalı. İhvan karşıtı bulaşıcı siyasi hastalık bütün bölgeyi kasıp kavuruyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin İhvan ve benzeri hareketleri kapsayan kara liste veya terör listesinin yayınlanmasından sonra ‘çüşş’ diye tepki gösteren Ürdün Müslüman Kardeşler Hareketi Murakıp Naibi Zeki Beni Erşid derhal Ürdün Kralı İkinci Abdullah Abdullah ve rejimi tarafından ‘dost bir ülkeyle ilişkileri gölgelemek’ suçlamasıyla tutuklanmış ve hapse atılmıştır. Aslında Ürdün de İhvan karşıtı koroya katılmak için sabırsızlanıyor, zaman kolluyordu. Listeye tepki göstermek bahanesiyle Müslüman Kardeşler hareketini etkisizleştirmek istemiştir. Kudüs ile alakalı son tırmanan gerilimde Müslüman Kardeşler, Ürdün kolu tabanı ve tavanı ve hükümeti göreve davet eden eylemler ve etkinlikler düzenlemiştir. Bu rejimi sıkıntıya soktuğu gibi aynı zamanda Müslüman Kardeşlere karşı diş bilemeye de sevk etmiştir. Ürdün’ün kaderi İsrail’e bağlıdır. BAE bahanesiyle Müslüman Kardeşleri tırpanlamak istediler. Zeki Beni Erşid’i tutukladıktan hemen sonra Ürdün Kralı İkinci Abdullah aferin almak için derhal BAE’ye uçmuştur. Belki de bu acarlığı sayesinde, söz konusu tutuklamayı siyasi ve mali yatırıma da dönüştürebilir. İsrail ve BAE’ye hizmeti karşılığında bozuk olan maliyesini bir nebze düzeltebilir.
•
Son sıralarda Müslüman Kardeşler her yerde sindirme kampanyasıyla karşı karşıya kaldılar. Bir müddet önce İran’a belge sızdırma isnadıyla Muhammed Mürsi hakkında darbe savcısı idam cezası istedi. İran’la gizli haberleşme ‘tahabur’ veya bilgi, belge sızdırma suçlaması basmakalıp bir suçlamadır. Bilahare İhvan’ın en ılımlı simalarından Muhammed Ali Bişr de ABD ile tahabur veya bilgi teati etme, sırları paylaşma suçlamasıyla gözaltına alınmıştır. Tutuklanacak herkese bir ‘tahabur/gizli haberleşme’ kulpu takılıyor. Bunun ötesinde Sisi’nin İsrail ile tahaburu veya ABD ile Hagel ile birlikte darbe sürecini olgunlaştırması tahabur/gizli haberleşme suçlamasına girmiyor! Bunlar resmi tahabura giriyor. Bunlar ülkenin ali menfaatleri kapsamına girmektedir. France 24 Kanalının kendisiyle yaptığı röportajda Sina’da yaptıkları operasyonlara değinen darbeci Sisi ağzındaki baklayı çıkarmıştır: “Sina’daki operasyonlarımız Mısır’ın Sina’daki egemenliğini sağlamak içindir. Topraklarımızın İsrail’e karşı yapılacak eylemlerin üssü olmasına izin vermemiz söz konusu değildir.”
Demem o ki, 80 yıldır Müslüman Kardeşler mazlumiyet halini yaşıyorlar. Hâlâ da bu mazlumiyet perdesi üzerlerinden kalkmış değil. Arap Baharı yüzlerine güldü, güldürecek derken heyhat süreç tepetaklak oldu ve Müslüman Kardeşler Arap Baharı ile yüzeye ve üste çıkacakları yerde tekrar alta düştüler. Makus talih yakalarını bir türlü bırakmıyor. Müslüman Kardeşler ve Suriye halkı 20’inci yüzyılda olduğu gibi 21’inci yüzyılın da mazlumu ve muzdaripleri olma yolunda ilerliyorlar. Kitlesel mazlumiyet. Tek suçları da ‘Rabbim Allah’ demekten ibaret.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.