Sabun da verse ya
Seyyahın birisi soğuk ve sıcak suyun aynı arazide çıktığı beldede dolaşırken, bu sular başında çamaşır yıkayan kadınlar görür.
Seyyaha rehberlik eden arkadaşı, memleketlerinin çok güzel olduğunu, kadınların yan yana çıkan sıcak ve soğuk sudan faydalandıklarını söyler.
Bu manzara seyyahın çok hoşuna gider ve kadınların yanına gelerek;“Kolay gelsin” dedikten sonra şöyle söyler;
- “Ne kadar şanslısınız, sıcak suyla yıkıyor, soğuk suyla duruluyorsunuz, pek çok memlekette böyle bir hediye yok, Allah size bir ikramda bulunmuş”.
Çamaşır yıkayan kadınlar tanımadıkları bu seyyaha işlerinin çok da kolay olmadığını söyleyerek şöyle derler:
- “Sıcak ve soğuk suyu veren Allah, bir de sabun verseydi ya”.
Seyyah bu cevabı alınca rehberine bakar ve göz ucuyla; “Hemen buradan kaçalım” diye işaret edip uzaklaşırlar.
……………….
Hikâye çamaşır ve hanımlar üzerine olsa da biz erkekler de aynı durumdayız. Kendimi kurtarmak için söylemiyorum, devir “hırs ve açgözlülük” devri çünkü.
Ne yazık ki her iki taraf olarak “şükür ve rıza” kavramlarından uzak yaşıyoruz. Güzelim “insani ve İslami düsturları” perişan ettik.
Gelelim neden bu hikâyeyi anlattığıma.
Son günlerde “kadına şiddet” konulu bir takım seminerler düzenleniyor. Bu işi yapanların önemli bir kısmının kocasından şiddete maruz kalan değil, evliliği ve çocuğu yük olarak görüp, ayrı yaşamayı tercih edenlerden olduğu biliniyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız da ne yazık ki, alet oluyor. Hâlbuki pek çoğunun derdi; “gezelim, görelim, yiyelim, içelim” hevesinden ibaret.
Kadınımızla erkeğimizle aile sorumluluğundan kaçıyoruz. Çocuklarımızla ilgilenme işini anne baba olarak üstlenemiyor, para karşılığı başkalarına emanet ediyoruz.
…………..
Şiddet meselesine dönecek olursak, bu iş çok su götürür. Günümüzdeki en büyük şiddet “dil şiddetidir.”
Kavgaların, ayrılıkların, boşanmaların, parçalanmaların velhasıl her kötülüğün başı, sözün belalısı ve sözlü şiddettir.
Allah’ın yasakladığı ne kadar fiil varsa, biz Müslümanlar bunların hepsini, tepe tepe kullanıyoruz.
Mesela; “iftira, yalan, dedikodu, riya, ikiyüzlülük, ön yargı, peşin hüküm”gibi.
……………..
Sözü, sadece Türkiye’nin değil, bütün İslam âleminin yükünü omuzlayıp,“düşmana karşı kavi, dosta karşı müşfik” olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a getirecektim.
Önceki gün “Kadın ve Adalet” konulu bir toplantıda konuşma yaptı. Söylediklerinin hepsi doğruydu lakin kim anladı, kim anlamadı bilemem.
Bildiğim şu ki; ailelerde, sokakta, meydanda, toplu yaşam merkezleri ve iş yerlerinde görülen olumsuzlukların başında; “insanların birbirlerini maddi manevi tüketmeleri” gelmektedir.
Konuştuğumuzu zannedip homurdandığımızı fark edemiyoruz. Sürekli“anlaşılmak” istiyor, hiç “anlamaya” çalışmıyoruz. Anlamaya çalışmayı da“zayıflık” olarak görüyoruz.
Yarın terk ettiğimizde arkamızdan asla “vefa” göstermeyecek olan dünyaya bağlılığımız ise “iman” seviyesinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.