'En iyisi siz kalın, biz gidelim...'
Kabak tadı verdi bazı tartışmalar. Mesela nedir şu "terk ederim ha" şantajıyla ortaya konulan kibir?
Güya memleketin kahir ekseriyeti bir siyasî oluşuma doğru kaymış da, bundan sonrasını görmeye yüreği dayanamayan piyanistimiz "Bu ülkeyi bırakır giderim" demiş. Ayıp! Dün "Ya sev ya terk et" deniyor; insanlar kendisi gibi düşünmeyenlere kapıyı gösteriyor, "çık dışarı" dercesine kaşlarını çatıyordu. Bugün "terk ederim valla" külhanbeyliği içinde büyük bir çoğunluk istiskale maruz bırakılıyor.
Cevap gecikmedi; üstelik "Gelmeyin üstüme, terk ederim" diyen vatandaşın yakın çevresinden. Türkiye'yi Nişantaşı'ndan ibaret gördüğünü söyleyen dostları itiraz ediyordu sanatçıya. Türkiye'deki sosyal değişimi okuyamadığı, mutlu azınlık psikolojisiyle bir şeyler söylediği ifade edildi. Bu eleştirilere hak vermemek mümkün değil; çünkü Türkiye'de dar bir zümre, bu ülkeyi öteden beri kural dışı imtiyazlarla yönetiyor. En önemli mevkilere kuşaklar boyunca hâkim olan zihniyet, halkın en demokratik yollar ve haklarla bir yere gelmesi karşısında "devleti ele geçiriyorlar" sözüyle yaygara koparıyor. Güya bu elit tabakanın dışındaki herkes, tehlikeli, rejim düşmanı... Sadece siyasette değil mutlu azınlığın telaşı; sanatta, edebiyatta, ticarette, medyada, üniversitelerde; her yerde ve her alanda kendi aşiret ilişkilerinin hüküm ferma olmasını; yani dar bir zümrenin her alanda al gülüm-ver gülüm ilişkisiyle ülkeyi dilediği gibi yönetmesini istiyor.
Meselenin bir de sosyal gerçekliğine bakmak lazım. Halkın genel temayülü neyse bu, yönetenlere de bir miktar yansımalı. Hayat tarzı itibarıyla halkın bambaşka, yöneticilerin apayrı olması ancak azınlık sınıfının hâkim olduğu idare sistemlerinde kendini gösterebilir. Demokrasi bir zümre yönetimi değildir. Cumhuriyetin en mümeyyiz vasfı, yönetme hakkını babadan oğula devam eden bir imtiyaz olmaktan çıkarıp, Meclis'e vermesidir. Halk iradesini aşağılayacaksın, vatandaşın tercihlerini küçümseyeceksin; hepsi bir tarafa, bir de kalkıp küçük ve imtiyazlı bir zümrenin ülkeyi kıyamete kadar yönetmesini talep edeceksin ve söz açıldığında kendine aydın, demokrat, cumhuriyetçi falan diyeceksin. Bu yanlışın uzun süre devam etmesi düşünülemez.
Hiç kimsenin "elit zümre" deyip aşağılanmasına da gönlüm razı değil. Sonuçta oradaki insanların da bilgi-görgü ve tecrübelerinin bu ülkeye çok şey katacağını söylemek mümkün. Onlar da bu vatanın evlatları; doğrularıyla-yanlışlarıyla... önemli olan, her düşünceden insanımızı kucaklayacak bir iklim oluşturmak. Bu ne kaçmakla elde edilebilir, ne kaçırmakla. "çeker giderim valla ey göbeğini kaşıyan adam" diyerek büyük kitleleri her daim aşağılarsanız, onlara iki seçenek bırakırsınız: Ya "çok naz âşık usandırır" fehvasınca kalkıp, "Gidersen git kardeşim, yeter bu kadar tepeden bakıp insanlar üzerine tahakküm kurduğun" diyecekler veya kendilerini "Aman efendim ne münasebet; siz zahmet buyurmayın biz sağcılar, biz muhafazakârlar madem yüzde seksenlere ulaşmışız; siz kalın, Nişantaşı'nı kıyamete kadar bir abide gibi yaşatın; biz gidelim, biz terk edelim..." demek zorunda hissedecekler.
Oldu mu şimdi? Yazık değil mi bu ülkeye? Yeni bir yıla, yeni umutlarla giriyoruz. Hiç kimsenin hiç kimseyi küçük düşürmesine gerek yok. Farklı inançlar, farklı düşünceler, farklı kimlikler, farklı hayat tarzları... Ve hepsinin altında toplandığı gök kubbenin adı Türkiye! Bu ülkeyi daha yaşanır kılmanın tek yolu farklılığı zenginlik olarak kabul etmektir; kavga etmeye vesile olarak görmek değil. Bunu şu ana kadar başaramadık bari 2008'de doğru adımlar atalım. Gitmek ödleklerin işi, kalmak hayatı paylaşmayı göze almak için cesaretin dili... Bugüne kadar bil mecburiye bu ülkeyi terk edenler de oldu gönderilenler de. Hepsinin utancı nesiller boyu yüreğimizi dağladı. Ne âkif'in gurbetinden haz duyduk ne Nâzım'ın. Ahmet Kaya'nın Avrupa'da ölüp gitmesine de razı olmadı yürekler. En azından "Ne gereği vardı?" dedi milyonlarca insan; ilerleyen yıllarda artacak bu keskin sorular. Daha özgürlükçü, daha demokrat bir ülke olmak varken, vehimlerle yaşayıp hayatı kendimize zindan etmenin hiçbir anlamı yok!